“Şen olasın Ürgüp”,diyerek Tüm Yurtta sembol olmuş türküsüyle Ürgüplü hemşehrilerinin heykelini dikececek kadar sevdikleri Refik Başaran’ın meşhur türküsü... Al kanlar içinde kalan Cemal’in hüzünlü hikâyesi...

 

Şen olmak bir temenni, bir dilektir o nağmelerde. En fazla, felekten çalınan bir gün.

Cemalim

 

Şen olasın Ürgüp dumanın tütmez

Kıratım acemi konağı tutmaz

Oğlum da pek küçük yerimi tutmaz

 

Cemalim Cemalim algın Cemalim

Al kanlar içinde kaldım Cemalim

 

Ürgüp'ten de çıktığımı görmüşler

Taşkadı'nın pınarına inmişler

Beni öldürmeye karar vermişler

 

Cemalim Cemalim algın Cemalim

Al kanlar içinde kaldım Cemalim

 

Cemal'in giydiği ketenden yelek

Al kana boyanmış don ile gömlek

Bize nasip değil ecelnen ölmek

 

Cemalim Cemalim algın Cemalim

Al kanlar içinde kaldım Cemalim

 

Türkü, öldürülen Cemal'e, karısı Şerife tarafından yakılmıştır. Şerife, 90 yıldan fazla yaşamış, 30 Kasım 1993 günü vefat etmiştir. 14-15 yaşlarında Cemal'le evlenmiş, mutlu geçen birkaç yılı Cemal'in öldürülmesiyle sona ermiş, bu hadiseden sonra bir oğlu ile ortada kalmıştır. Bu hadisenin oluş şekli ve ona yakılan ağıtı/türküyü bana, Şerife'nin daha sonra evlendiği Hayrullah'tan olan oğlu İsmet Aksoy göndermiştir. Cemal'in öldürülme hadisesi ve türkünün tam metni şöyledir:

 

Ürgüp'ün Karlık köyünün eşrafından ve varlıklı bir ailesinden olan Cemal, kalleşlikle öldürülür. Herkesçe sevip sayılan Cemal'in ölümüne yanmayan kalmaz. Eşi Şerife acılarını yaktığı ağıtla hafifletmeye çalışır. Yetim kalan oğlu Mustafa da, birkaç yıl sonra hasat zamanı bir atın tepmesi sonucu ölmüştür.

 

Ağıt, Şerife'nin ikinci kocası Hayrullah'ın sonraki yıllar Refik Başaran'a "Herkese bir türkü okudun ama, bana okumadın." diye sitem etmesi üzerine Cemal türküsünü plağa okur. Cemal Hayrullah'ın aynı zamanda amcasıdır. Onun öldürülüşü Şerife kadar Hayrullah'ı da etkiler. Şerife'nin türkünün her çalınışında gözünden iplik iplik yaşlar akıtmasını, Cemal'i bir türlü unutamamasını daima anlayışla karşılamıştır.

 

Ürgüplü Refik Başaran Hayatı - Ürgüplü Refik Başaran Kimdir ?

 

Doğum Yeri: Ürgüp

Doğum Yılı: 1907

 

Refik Başaran 1907 yılında Ürgüp'e 18 kilometre uzaklıkta eski ismi Damsa yeni ismi Taşkınpaşa köyünde dünyaya gelmiştir. Annesinin ismi Emine hanım babasının ismi Mustafa Çavuştur. Refîk Başaran'ın altı yedi yaşlannda müziğe ilgi duymaya başladığı sanılmakladır. Daha o yaşlarda elîne aldığı ağaç parçalanm göğsüne sürterek saz çalar gibi yapıp, türkü söylemeye başlamıştır. Refik Başaran köyünde 1915 yılında öğrenime açılan tek öğretmenli okulda 3 yıl boyunca okumuş ve buradan mezun olmayı başarmıştır. Refik Başaran'ın torunun sanatkarın ilk bağlama çalmaya başlamasıyla ilgili olarak sözlerine aşağıdaki alıntıda yer verilmiştir.

 

"Refik Başaran henüz onbeş yaşında iken abisi Fettah onun bağlama çalmayı öğrenip, ileride iyi bir sanatkar olmasını istemiş bunu gerçekletirmek için Kırşehir'e giderek bir bağlama satın alnııştır, daha sonra da Kayseri'nin yeşil Hisara bağlı Kavak Köyü'nden topal Hasan her öğreteceği Türkü için bir sarı lira almak şartı ile Reflk Başaran'a bağlama dersleri vermeyi kabul etmişîir."

 

O dönem yaşanan onca maddi sıkıntıya rağmen, Fettah topal Hasan'ın bu teklifini kabul edip, kardeşinin ondan ders almasını sağlamıştır. Fettah'ın Refik Başaran'ın ufkunu genişlemesinde etkisinin büyük olduğu söylenmektedir. Zira Fettah Sineson medresesini bitirmiş Kurtuluş savaşında ise subay olarak görev almış ileri görüşe sahip bir insanmış.Refik Başaran iki yıl boyunca tarlaya, bağa gitmediği zamanların dışında, altı kilometrelik yolu yürüyerek ustasının yanına gitmiş ve ondan bağlama dersi aimştır. Başaran bağlama tekniğim ilerletebllmek maksadıyla, Damsa'daki evinden kaçarak, köyün karşısındaki yazı dağının eteğîndeki ine gidip, orada on iki gün boyunca katmıştır.

 

17 yaşına geldiğinde kendisi île aynı yaşta bulunan Fatma Başaran'la evlenmiştir Fatma Başaran'ın kendisi gibi sanatçı bir ruha sahip olup onu desteklemesi. Refik Başaran'ın oldukça çok hoşuna gitmiş ve bu yolda belkide daha büyük ilerleme sağlamasına yol açmıştır.Refik Başaran askere gidinceye değin düğünlerde bağlama çalıp söylemiş ve bu yolla ünü İç Anadolu'da hızla yayılmıştır. Ününün yayılmasıyla kendısine yörenin dışından da teklifler gelmeye başlamış ve bu suretle değişik illeri ve yörelen gezme şansına sahip olmuştur.Bu gezmelerin sanatçının bilgi ve sanatçı kişilîğinin gelişimindeki rolü kuşkusuz büyük olmuştur. Askerliğini jandarma olarak yapan Başaran, önce Kütahya ardından da Niğde'de görev yapmış ve bu şekilde askerliğini sona erdirmiştir. Askeliğini bitirdikten sonra Damsa'ya dönmüş ve düğünlerde bağlama çalmaya devam etmiştir. Kendi yaktığı türküleri okudukça iç Anadolu'da ünü, dalga dalga yayılmış ve herkes tarafından sevilen bir sanatkar haline gelmiştir Sayın Gürbüz Sapmaz'ın sanatkara Atatürk tarafından "Başaran" soyadının verilmesiyle ilgili sözlerine aşağıdaki alıntıda yer verilmiştir.

 

"Ankara'da Hacer Buluş, Safiye Ayla gibi dönemin sevilen sanatkarların ın katıldığı, Atatürk için verilen bir konsere Refik Başaran'da çağırılmış, konser sonunda ulu önder sanatkarı çok beğenmiş, Başaran Soyismini kendisine vermiştir"

 

Türkiye'de bulunan dört plak şırketinden bir tanesi olan sahibının sesi, Refik Başaran'a plak yapmak için teklifte bulunmuş, bu vesileyle Başaran 1935 yılında Hamit'ın Türküsü (Tokat Mahanesi) ni ilk olarak plağa okumuştur. Plağın büyük bir satış yapması, Başaran'a diğer şirketlerden de teklif gelmesine yol açmıştır. Odean, Polidor ve Colombia gibi şirketlerin tekliflerini kabul ederek, toplam dört şirkete plak yapmıştır. Refik Başaranın ezgilerinde hasretlik ve ayrılık temalarını ağırlıklı olarak işlemesi ile ilgili oiarak Refik Başaran'ın torununun sözlerine aşağıdaki alıntıda yer verilimiştir.

 

"Refik Başaran plak yapmak için sık sık İstanbul'a gidip köyünden ayrı kalmlış ve sıla özlemi çekmistir. Bundan ötürü, genelde söylemiş, olduğu sözlü ezgilerde Hasretlik ve Aynlık temalarını ağırlıklı olarak işlemiştir"

 

Refik Başaran 1935 ile 1947 ylllan arasında tahminen 200'e yakın türkü okumuştur. Ayrıca her gittigi yerde oradaki yaşadığı, gördüğü olaylarla ilgili irticalen türkü yakmıştır. Bu türkülerin çoğu plaklara okunmadığından dilden dile dolaşmış ve ancak bir kısmı günümüze değin ulaşılbilmiştir. Halen derlemeler devam etmektedir. Refik Başaran 1947 yılında Ankara'nın Ayaş ilçesinde vefat etmiştir.