Kuzey Irak’la yürütülen iyi ilişkiler politikası nedeniyle Türkmenlerin arka planlara atıldığı hissi ister istemez insanın aklına gelmektedir. Zira Barzani ve Talabani adlarından daha çok bahsedilmektedir. Öyle-ki Irak’ın resmi hükümeti bile bunlar kadar haberlere konu olmuyor. Aramızda bir soğukluk varmış gibi duruyor.

            Kuzey Irak, Pkkyı içlerinde barındırıyor, besliyor, işlerine geldiği zaman Türkiye’ye dost görünmeyi de ihmal etmiyorlar. İşlerine gelmedikleri zaman bize bir kedi bile vermeyeceklerini söylemekten geri kalmıyorlar. Olayların gelişine göre yalan söylemeleri tüm dünyaca bilinen bir gerçek olmuştur. Esas üzen davranışları ise,  bir şey olmamış gibi pişkinlikle demeçler verip, Türkiye’nin nasıl davranması gerektiğini dahi söylemeleridir.

            Eğer iddia ettikleri gibi devletlerse-ki ben tanımıyorum. (Irak’ın toprak bütünlüğüne saygı duyuyorum.) O zaman devlet gibi hareket etmeleri gerekir. Komşu bir devlete gönderilmek üzere içerde anarşist barındıramaz. Bu devlet etiğine sığmaz.

            Başları dara geldiği zaman kaçacakları bir Türkiye’nin var olduğunu biliyorlar. Türkiye vicdanlı, Türkiye şerefli, Türkiye sözünde durur, Türkiye kötülük yapamaz…

            Onurun ve şerefin tek taraflı olmaması gerekir. Ahde vefanın tek taraflı olmaması gerekir. Yaşadığımız günlerde bunun tek taraflı olduğunu görüyoruz.

            Sizlerle bir senaryo paylaşmak isterim. Pkknın bizim değil de, Amerika’nın düşmanı olduğunu düşünü verin… Pkknın başı sıkışınca da Meksika’nın belli bir bölgesinde toplandıklarını da düşüncemize ilave edelim. Amerika,  pkkyı yok etmekle kalmaz Meksika’da bu arada güme gider.

            Evet, biz küçük bir devlet miyiz?Yoksa bizim insanımız mı kıymetsiz…

            Günümüzde İslam coğrafyası zor bir imtihan dönemecinden geçmekte ve kan ağlamaktadır. En yakın ismine Ortadoğu diyoruz. Doğu Türkistan, Bangladeş, Pakistan, Afganistan, Çeçenistan… Ailenin çocuklarının birbirlerini boğazladıklarını düşünüyorum. Zira İslam kardeşliktir. Dinimizin temel yapıtaşı bunu öngörür.

            Dış güçler deniyor, emperyalizm, kapitalizm deniyor. Efendim insanda feraset gerekir. Akıl gerekir. Ancak bu sayede insanca yaşanır. Doku sağlam olunca virüs ve bakteriler sirayet edip hastalık yapamazlar.

            Her bireyin feraset çerçevesinde kendisini sorgulaması gerektiği günlere geldiğimizi düşünüyorum. Nasılım? Nasıl olmam gerekir. Bu iki durum arasındaki açı insanın aklıselime doğru yönünü çevirmesine yetecektir. İslam akaidi buna büyük cihat diyor. Eğitim psikolojisinde de oldukça işe yaradığına defalarca şahit oldum. Bu düstur toplumda da işe yarar. Koskoca selleri küçük yağmur tanelerinin oluşturduğunu unutmayalım.

            İslam coğrafyasının kan ağladığı bu günlerde Allah insanlara akıl, feraset versin. Dünyayı idare edenler; “ Sadece ben bilirim.” Demesin. Rasyonel sayılarda payda eşit olmazsa işlem sadece bölme ve çarpmada yapılabiliyor. Toplumlar ortak paydalarını gündeme sokmak zorundadır. Kurtuluş savaşında ortak paydamız olmasaydı belki de kazanamayacaktık. Bölünüp, parçalanıp servi kabul edecektik.

            Dualarımızda bu coğrafyayı unutmayalım. Bir fert olarak dargın olduğumuz kimselere selam verip barışalım. Çıtayı biraz daha yüksek tutup, karşı partide olan kimselerle selamlaşıp kucaklaşalım. Hiçbir nifak ve fesat bizi bölemesin.

            Hazreti Mevlana’nın bir sözüyle yazımı bitireyim: “ Allah’ın ipine sıkı sarılın. Zor günlerde daha da sıkı sarılın.” Sağlıcakla kalın.

Ey gönül acılara sabret!
Çünkü onlar seni kahretmek için değil,
sınamak, terbiye etmek, kemale erdirmek için gelirler!
Hem de geçicidirler, ebediyen kalmayacaklar!
İmana ve ümide sarıl,
Bil ki, hiçbir gece ebedi değil,
her karanlığın sonunda bir fecir saklı!   Mevlana Celalettin’iRumi

Hoşlanmadığınız bir şey, belki de sizin için hayırlıdır! Bunun dışındaki yaptığınız yorumlar ve üzülmeler gereksizdir, biçaredir. Unutmayın; Sopayla kilime vuranın gayesi, kilimi dövmek değil, tozu almaktır. (Mevlana)

•Allah sana sıkıntı vermekle, tozunu, kirini alır, niye kederlenirsin? (Mevlana)

•Her şeyin anahtarı sabırdır. Civcivi, yumurtaları kuluçkaya yatırarak elde edersiniz, kırarak değil! (Mevlana)

•Sabırlı olun, zira bulutlar ağlamasa yeşillikler nasıl gülebilir? Aceleci olmayın, maksada sabırla erişilir, acele ile değil. Alelade otlar iki ay içinde, kırmızı gül ancak bir yılda yetişir. Tencerede bile yavaş ve ustaca kaynayan yemek, delice kaynayandan daha lezzetlidir! (Mevlana)

 

Şemsi Tebrizi’den kırk kural öğüdü;

  1. Yaratanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet Tanrı dendi mi, öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sende çoğunlukla korku ve utanç içindesin. Yok eğer, Tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.

    2. Hak Yolu'nda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol, silenlerden değil!

    3. Kur'an dört seviyede okunabilir. İlk seviye zahiri manadır. Sonraki batıni mana. Üçüncü batıninin batınisidir. Dördüncü seviye o kadar derindir ki, kelimeler kifayetsiz kalır tarif etmeye.

    4. Kâinattaki her zerrede, Allah'ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescitte, kilisede, havrada değil, her an her yerdedir. Allah'ı görüp yaşayan olmadığı gibi, O'nu görüp ölen de yoktur. Kim O'nu bulursa, sonsuza dek O'nda kalır.

    5. Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. "Aman sakın kendini" diye tembihler. Hâlbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: "Bırak kendini, koy gitsin!" Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Hâlbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!

    6. Şu dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Aşık dilsiz olur.

    7. Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, Hakikat'ı keşfedemezsin. Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.

    8. Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilir.

    9. Sabretmek öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.

    10. Ne yöne gidersen git; doğu, batı, kuzey ya da güney; çıktığın her yolculuğu, içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.

    11. "Ebe" bilir ki, sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Senden yepyeni ve taptaze bir "sen" zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.

    12. Aşk bir "Seferdir". Bu sefere çıkan her yolcu, istese'de, istemese'de tepeden tırnağa değişir. Bu yollara dalıp'da değişmeyen yoktur.

    13. Şu dünyada, semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda, sahte hacı hoca, şeyh şıh var. Hakiki mürşit, seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir, tutup'da ona hayran olmaya değil.

    14. Hakk'ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. "Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir" diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?

    15. Allah, içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldur. Tek tek herbirimiz tamamlanmamış bir sanat eseriyiz. Yaşadığımız her hadise, atlattığımız her badire, eksiklerimizi gidermemiz için tasarlanmıştır. Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır, çünkü beşeriyet denen eser, kusursuzluğu hedefler.

    16. Kusursuzdur ya Allah, O'nu sevmek kolaydır. Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir. Unutma ki, kişi bir şeyi, ancak sevdiği ölçüde bilebilir. Demek ki, hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradan'dan ötürü, yaradılanı sevmeden, ne lâyıkıyla bilebilir, ne lâyıkıyla sevebilirsin.

    17. Esas kirlilik, dışta değil içte, kisvede değil, kalpte olur. Onun dışındaki her leke, ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik, kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.

    18. Tüm kâinat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir. Şeytan, dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil, bizzat içimizde bir sestir. Şeytanı kendinde ara; dışında, başkalarında değil. Ve unutma ki nefsini bilen, Rabbini bilir. Başkalarıyla değil, sadece kendiyle uğraşan insan, sonunda mükâfat olarak Yaradan'ı tanır.

    19. Başkalarından saygı, ilgi, ya da sevgi bekliyorsan, önce sırasıyla kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin halde, dünya sana diken yolladı mı, sevin. Yakında gül yollayacak demektir.

    20. Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek, beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.

    21. Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi, hiç şüphesiz öyle yapardı. Farklılıklara saygı göstermemek, kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hakk'ın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.

    22. Hakiki Allah Aşığı, bir meyhaneye girdi mi, orası ona namazgâh olur. Ama bekri aynı namazgâha girdi mi, orası ona meyhane olur. Şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan, suret ile yaftalar değil.

    23. Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki, ağlar, perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı, kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir, ya kıymet bilmeyiz. Aşırılıklardan uzak dur. Sufi ne ifrattadır ne tefritte, Sufi daima orta yerde!

    24. Madem ki insan eşrefi-i mahlukâttır, yani varlıkların en şereflisi, attığı her adımda Allah'ın yeryüzündeki halifesi olduğunu hatırlayarak, buna yakışır soylulukta hareket etmelidir. İnsan yoksul düşse, iftiraya uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa bile, gene başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi davranmaktan vazgeçmemelidir.

    25. Cenneti ve cehennemi illâ ki gelecekte arama. İkisi de şu an burada mevcut. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak, cennetteyiz aslında. Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.

    26. Kainat yekvücut, tek varlıktır. Herkes ve herşey görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının, hele hele senden zayıf olanın canını yakma. Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir.

    27. Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen, o da sana sesleri öyle aksettirir. Ağzından hayırlı bir lâf çıkarsa, hayırlı lâf yankılanır. Şer çıkarsa, sana gerisin geri şer yankılanır. Öyleyse kim'ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün- kırk gece, sadece güzel sözler et. Kırk günün sonunda göreceksin, herşey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse, dünya değişir.

    28. Geçmiş, zihinlerimizi kaplayan bir sis bulutundan ibaret, gelecek ise, başlı başına bir hayal perdesi. Ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz. Sufi, daima şu an'ınhakikatını yaşar.

    29. Kader, hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten, "ne yapalım kaderimiz böyle" deyip, boyun bükmek, cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını belirler. Güzergah bellidir ama, tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimi'sin, ne de hayat karşısında çaresiz'sin.

    30. Hakiki Sufi öyle biridir ki, başkaları tarafından kınansa, ayıplansa, dedikodusu yapılsa, hattâ iftiraya uğrasa bile, o ağzını açıp'da, kimse hakkında tek kelime kötü lâf etmez! Sufi kusur görmez, kusur örter.

    31. Hakk'a yakınlaşabilmek için kâdife gibi bir kalbe sahip olmalı. Her insan, şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir. Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık; kimi ayrılık acısı çeker, kimi maddi kayıp. Hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız. Ama kimimiz bundaki hikmeti anlar ve yumuşar; kimimiz ise, ne yazık ki daha da sertleşerek çıkar.

    32. Aranızdaki bütün perdeleri tek tek kaldır ki, Tanrı'ya saf bir aşkla bağlanabilesin. Kuralların olsun ama, kurallarını başkalarını dışlamak, yahut yargılamak için kullanma. Bilhassa putlardan uzak dur dost. Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma! İnancın büyük olsun ama, inancınla büyüklük taslama!

    33. Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken, sen bir "HİÇ" ol! Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl ki çömleği tutan dışındaki biçim değil, içindeki boşluk ise, insanı ayakta tutan'da, benlik zannı değil, hiçlik bilincidir.

    34. Hakk'a teslimiyet ne zayıflık ne edilgenlik demektir. Tam tersine, böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir. Teslim olan insan, çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır; emin bir beldede yaşar.

    35. Şu hayatta ancak tezatlarla ilerleyebiliriz. Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Tanrı'ya inanmayan kişi ise, içindeki inananla. İnsan-ı Kamil mertebesine varana kadar, gıdım gıdım ilerler kişi. Ve ancak tezatları kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.

    36. Hileden, desiseden endişe etme. Eğer birileri sana tuzak kuruyor, zarar vermek istiyorsa, Tanrı da onlara tuzak kuruyordur. Çukur kazanlar, o çukura kendileri düşer. Bu sistem karşılıklar esasına göre işler. Ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre şer. O'nun bilgisi dışında, yaprak bile kıpırdamaz. Sen sadece buna inan!

    37. Allah kılı kırk yararak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır, bir de ölme zamanı.

    38. "Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım?" diye sormak için hiçbir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün. Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa, yazık. Her an her nefeste yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.

    39. Noktalar sürekli değişse'de, "Bütün" aynıdır. Bu dünyadan giden her hırsız için, bir hırsız daha doğar. Ölen her dürüst insanın yerini, bir dürüst insan alır. Hem "Bütün" hiç bir zaman bozulmaz, hemde her şey yerli yerinde, merkezinde kalır,..hemde bir günden bir güne, hiçbir şey aynı olmaz. Ölen her Sufi için, bir Sufi daha doğar.

    40. Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilâhi aşk peşinde mi koşmalıyım, mecazi mi, yoksa dünyevi, semavi, ya da cismani mi?.. diye sorma! Ayrımlar ayrımları doğurur. AŞK'ın ise hiçbir sıfata ve tamlamaya ihtiyacı yoktur. Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındır, merkezinde, ya da dışındasındır, hasretinde. (Tebrizli Şems)