Lüks Apartmanın Altındaki Ahır
 
Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) ,  Batman’a, Kurtalan’a doğru uzayıp giden demiryolu çevresine silo, konutlar, yönetim yapıları yerleştirince, mahallenin adı Ofis olmuş. Surların dışına taşan kentin en hızlı gelişen kesimi Ofis ,günümüzde çok katlı yapılarıyla dikkat çekiyor. Aynı zamanda Dağkapı dışında en önemli çarşı-pazar işlevine de sahip. Cumartesi Pazarı da Şair Sırrı Hanım İlkokulu çevresinde kuruluyor.
 
Soğuk bir gün. Ayaz. Gece kar yağmış, sabah güneş çıkmış. Fakat, güneşin hiç ısıtma gücü yok. Tüm kent üşüyor. Ağaçlar, güz yapraklarını tam dökemeden donup kalmış.
 
Haftasonu dinlenme gününde kitap satış yerlerini dolaşmak istiyorum. Otuzbir yıl önce bu kente geldiğimizde her sokakta birkaç tane vardı onlardan. Cep telefonu furyası, onları birer birer kapattırdı ; iletişimci oldu o dükkanlar. Koca kentte, üniversiteleri olan , bir zamanlar “ Güneydoğu’nun Parisi ” benzetmesiyle ünlü beldede ancak iki kitapçı kaldı.
 
Yürüyorum. Görkemli, gösterişli bir gökdelen benzeri yapı çıkıyor karşıma. Daha önce dikkat etmemişim. Ne zaman yapıldı ? Daha geçen yıl çocuklar top oynuyordu burada. İnşaat sektörü –yapı kesimi iştahlı, canlı, kazançlı…Çünkü bu kent, bölgenin en fazla göç alan merkezi…
 
Yürüyorum yapının önünde. Bahçeyi  bitkilendirmek yerine beton döküp otoparka çevirmişler. Kim uğraşacak çayır çimenle, ağaçla! Sonra, çok su talep ediyor onlar…Her evin bir,iki otomobili olduğuna göre…Betonla kapla, kurtul…Ağaç, gökçe göğerti  neymiş!
 
Burnuma kekre bir koku geliyor…Çocukluğumuzdan anımsıyorum…İnek dışkısı kokusu bu! Lüks apartmanların olduğu bir semtte bu koku “yabancı, yadırgı”…Çevreme  bakıyorum, nerden geliyor bu koku! Bulur gibi oluyorum…Birden , apartman girişinde, gözgöze geliyorum iriyarı, göbekli, sert bakışlı altmışlarında bir adamla. Konut sitesinin AVM’sinin sahibi olduğu anlaşılan bir adam, beni kuşkulu gözlerle izliyor…Selam veriyorum; almıyor, karşılığı yok …O yaşta saç,bıyık ağarmış olur, adamdakiler kapkara ve parlıyor. Boyuyor olmalı…Elindeki tesbihi çekiyor havalı havalı,şak, şak…
 
Zaman zaman kitapçılarda karşılaştığım, yarenlik ettiğim öğretmen Hulusi Bey’le karşılaşıyorum. Demek, evi buralarda bir yerde. Selamlaşıyoruz. Gelip koluma giriyor.
” Aman hocam, hacıyı kuşkulandırdın anlaşılan, bakışları korkutucu,” diyor.
“ Hacı kim?”
“ Hacı İzzettin Ağa…Kulpludur.”
“ Benden niye kuşkulansın ki?”
“ Bu apartman onun. AVM de onun. Mersin’de, İstanbul’da, Antalya’da oğulları da birer AVM sahibi.”
” Maşallah…”
“ Maşallah ya..Derler ki, Kulp’tan geldiğinde mahalle aralarında gezgin satıcılık yaparmış, sonra, istikbali görmüş adam, taa 40 yıl önce daha buralarda tek bir ev yokken, tarla almış. Şimdi bu gördüğün muhteşem bina onun…*
“ Gerçekten ileri görüşlü imiş,”
” Yaa öyle…”
“ Peki yahu Hulusi  Bey, burnuma bir ahır kokusu geldi, o nedir öyle?”
Gülüyor Öğretmen… Sinirli bir gülüş bu…
“ Kulp İlçesinin bir köyünde de evi var bunun. Bir karısı da orada yaşar. Belki on,oniki çocuğu…”
“ Bir karısı derken, ikinci de mi var ?”
“ İkinci, üçüncü, dördüncü…Bu gördüğün apartmanın her katında bir daire var.Belki ikiyüz metrekare. her birinde bir hanımı yaşar. Hacı her gece onlardan birine konuk olur…Bitmedi, geçenlerde duyuldu bu. Yaklaştır kulağını; Suriyeli bir Arap kadını gelmiş AVM’ye, hayran hayran bakmış sağa sola. Kırık Türkçesiyle demiş ki: “ Kocam, savaşta öldü. Dulum. Daha yaşım yirmisekiz. İki çocuğum var. Karı olarak al beni. Çocuklarına Arapçayı, islamiyeti öğretirim, memnun ederim seni, evlatlarını…”  Yaa işte böyle. Bir kiracısını çıkardı Hacı. O kadın da burada yaşamağa başladı. Görenler söylüyor; ilk geldiğinde çöp gibiymiş. Şimdi etlenmiş, esmer güzeli bir kadın olmuş…Hacı’nın en kıymetlisi O şimdi. Kimselere göstermiyor, dışarı çıkmasına izin vermiyor. Çıraklardan biri her gün AVM’den o daireye sürekli biftek, pirzola, meyve, çerez götürürmüş…”
“ Bu değirmenin suyu nerden geliyor?”
* Hacı, bildiğim kadarıyla dört kez Umre’ye gitti. İki kez Hacca gitti. Her gidiş gelişinde yaptığı masrafları kat kat çıkardığı söylenir. Bir yolunu buluyor hurma getiriyor, bölgede rağbet gören elektronik eşyalar getiriyor. İşi iş Hacı’nın…”
“ Asıl soruma yanıt vermedin yahu! O koku nedir?”
“ Zurnanın zırt dediği yer orası işte.”
“Evet, anlat !”
“ Kulp’ta mal, mülk kıyamet…İnekler de var otlaklarda yayılan. Bir tanesini de bir gece kamyonete yükleyip buraya getirmişler. Bodrumu önceden hazırlamışlar. Bir marangozdan talaş getirmişler. Saman alıp yaymışlar. İneğin yeri ahır değil, saray…Fakat soğuklar başlayınca inek huysuzlanmış, sütü de kesilmiş. Süt önemli. Hacı’nın karıları AVM sütünü içemiyorlar; kutu içindekilerden tiksiniyorlar. Hepsi de Kulp’tan, Çermik’ten, Silvan’dan ağa kızları…Hele o yeni Suriyeli firik…Yazık değil mi, onlara günlük taze süt vermek gerekiyor. Netmeli,neylemeli…Koca petrol varilleri var ya, içini suyla doldurup bodruma, artık orası ahır, yerleştiriyor Hacı. “
“ O koca bidonun suyu kolay mı ısınır? Elektrik !”
“ Düşündüğün şeye bak! Hacı’nın elektrik faturası sıfır…Evlerinden hiçbiri tek kuruş ödemez. AVM’de bile bir düzenekle elektrik harcaması en küçük bir dükkandan bile az diyorlar. Amma, senin gibi, benim gibi enayiler kaçacak yerimiz olmadığından kuzu kuzu öderiz faturaları…”
“Evet, su ısınıyor, sonra!”
“ Dahası var mı? Isınan su ahırı buharla dolduruyor. İnek memnun;  ayağı, yattığı yer de sıcak; sütünü veriyor. AVM’nin çıraklarından biri her gün ineğin suyunu, yemini, havanın buharını izliyor, sorumlu…”
“ Hacı pek marifetliymiş canım,”
“ Daha duur! Suriyeli Arap kadının pek güzel,esmer  bir kızı varmış. 11,12 yaşlarında falan. Söylendiğine göre Hacı, onu da yetiştiriyormuş…Özel bir ilgi gösteriyor ona, diyorlar. Ben başkalarının yalancısıyım…”
 
Hacı apal yüzüyle, iri gözlerini evire devire, belerte belerte , saçları briyantinle taralı, kara kaş, kara göz, yelekli cebinde altın köstek saat,  göbek önde, ayaklarında arkası basık pabuçlar, bizi izliyor kızgın…Anlamayalım diye zaman zaman başka yerlere bakıyor; elindeki torbacıktan fındık, fıstık, İzmir üzümü yiyor…Anlaşılan, Suriyeli yeni hatunu ziyaret edecek bu akşam…
 
Öğretmen Hulusi  arkadaşla bir kebapçıya gitmek için ayrılıyoruz oradan.
Gökdelen benzeri lüks apartmanın bodrum katındaki ahırdan dışkı kokusu çevreye yayılıyor, kimse de rahatsız olmuyor…Zaten, AVM ile ters yönde konumları…Rahatsız olacak ne var ki!
 
 
Diyarbakır. 10 Ocak 2016