Bu cümle Demokrat Parti kurucularından Celal Bayar’a aittir. İlk bakışta bu işte bir terslik olduğunu sanabilirsiniz. Fakat, Demokrat Partinin dört kurucularından biri olan Celal Bayar’ın söylediği doğrudur. Demokrat Parti kurulduktan sonra, gazetecilerin Demokrat Parti, Chp’nin neresinde bulunacaksorusuna “Chp’nin İki parmak solundayız” diye cevap vermiş. Pekiştirmek gayesiyle eliyle de işaret ederek "Sadece iki parmak" demiş. Acaba, sağı solu karıştırdığından mı söylemişti? Hayır, bilinçli söylemiş. Galiba anlatmak istediği daha liberal, daha tabana yayılan bir çizgi izleyeceklerinin işaretini veriyordu.

1946 yılı Türkiye’de gerçek çok partili dönemin başlangıcıdır. Bir önceki yazıda da belirttiğim gibi, Türkiye’de 23-46 arasında tek partili parlamenter sistem vardı. Bu yıllar tek partili dönemdi. Fakat, Chp içinde iktidarı elinde bulunduranlara karşı üstü kapalı muhalefetin devam edip geldiği de olmuştur. Baş aktörlerden biri, Atatürk ile sorunu olmayan; fakat İsmet İnönü ile yıldızı ezelden beri barışmayan Celal Bayar’dır. Hatta, Cumhurbaşkanı Atatürk son dönemlerinde başbakanlığı İsmet İnönü’den alıp Celal Bayar’a verdiği olmuştur. Ancak, Atatürk’ün ölümünden sonra İnönü-Bayar çekişmesi; Bayar’ın Chp’den kopuşu daha hızlanacaktır. İşte, Demokrat Parti’nin kuruluşunun izlerini burada aramak gerekir. Chp’den ayrılan Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan’dan oluşan dörtlü grup Demokrat Partiyi kuruyordu.

Oysa ki, Demokrat Parti’nin kurulması ve çok partili parlamenter sisteme geçişinin ana sebebi bu kadar zayıf değildir. Bunlardan biri “Dörtlü Takrir Meselesi” olarak bilinir. Önergeyi, Chp içinde adı geçen dört milletvekili verdiği için bu ismi almıştır. Önerge, çok partili hayata geçmeyi, serbest seçimlerin yapılmasını, üniversite özerkliği gibi istekleri içeriyordu. Bu gelişme Chp içinde sert muhalefetin su yüzüne çıktığını gösteriyordu. Önergeyi verenlerin eleştirileri hız kesmediğinden; üçü partiden ihraç edilirken; Celal Bayar, Chp’den istifa ediyordu. Bu kişiler birleşerek Demokrat Parti’yi kuruyordu.

Dörtlü Takrir, Demokrat Parti’nin kurulmasının yolunu açmıştı. Fakat, bir de görünmeyen asıl boyut vardı. Konunun uluslararası boyutu bulunuyordu. 1945’te İkinci Dünya Savaşı sonunda dünyadaki tek partili sistemler çökmüş ya da gözden düşmüştü. Dünya’da ABD liderliğinde ve Sovyetler liderliğinde ikili kutuplaşma başlamıştı.

Acaba böyle iki kutuplu bir dünyada Türkiye nerede bulunmalıydı? Türkiye, Sovyetlerin grubunda olamazdı. Çünkü Sovyetlerin Türkiye üzerinde yayılmacı emelleri değişmemişti. Sovyet lideri Stalin, Kars, Ardahan ve Boğazlardan söz ediyordu. Geriye, Türkiye’nin sırtını dayayacağı,  ABD liderliğinde Batılı devletler kalmıştı. Türkiye bu grubun içinde olmaya zaten dünden razıydı.  Ancak, demokratik sistemli Batılı devletler grubuna, Türkiye tek partili sistem ile giremezdi. Gerçi, Sovyetlere gözdağı olsun diye, ABD Missouiri zırhlısını İstanbul’a göndermişti. Bu “biz Türkiye’nin yanındayız” mesajıydı. Aynı zamanda, Türkiye’yi yanına çekmek için ABD’nin bir jestiydi. Yine de Batı’nın yanlarına almak istedikleri Türkiye, çok partili bir Türkiye olmalıydı. İsmet İnönü de Türkiye’den beklentilerin farkındadır. Bundan dolayı kendi partisine karşı Demokrat Partinin kuruluşunu olumlu karşılamıştır. Dolayısıyla, Chp’nin yanında Demokrat partinin de olduğu çok partili parlamenter sisteme geçiş biraz kolay olmuştur. Demokrat Partinin kuruluşunu biraz da bu yönden değerlendirmek gerekebilir.

-Devamı gelecek yazıda-