'' Ne yapacaksın battaniyeyi, yastığı? Niye koyuyorsun onları arabaya?''
Nerden bilebilirdi ki hanımım, onlar bir ayazlı bozkır gecesinde beni kurtaracak.
Ürgüp'te hazırlık yapıyorum Ankara yolculuğu için. Büyük bir naylon torba buldum tanıdık bir esnaftan. İçine battaniye, yastık koydum. Toz toprak olmasın.Yüklüğe koydum. Kitaplarımı, not tutmak için defterlerimi, fotograf makinamı, teleobjektifleri yerleştirdim.
310 km'lik yolculuğa hazırım.
Oğlum Umut üzüntüyle bakıyor bana. Kucaklayıp öpüyorum. Ağlıyor. Duygulu çocuk; 5 yaşında. Hatice'yle vedalaşıyorum. Bir yıl önceki yaz dinlencesinde de asker idim ve onlardan uzak.
'' Bu ayrılıklar, bu özlemler hep daha iyi bir yaşam için. Dayanacağız,'' diyorum.
Eşim gözlerinde yaş, gülümsemeğe çalışıyor. Umut'un elini tutmuş...
Nereye gidiyorum?
Ankara'ya.
Ne var Ankara'da.
Yabancı Diller Eğitim Enstitüsü, sınava gerek olmaksızın beni öğrenciliğe kabul etmiş.
....................
1968'den sonra yeniden öğrencilik...
Derslikteki gençler benim gözümde çocuk. Lise ve öğretmen okulu çıkışlı...
Daha önce Gazi Eğitim Enstitüsü içinde yer alan İngilizce, Fransızca, Almanca öğretmenliği bölümleri ayrılarak yeni bir Enstitü içinde kurumlaşmış ; bu okul böyle ortaya çıkmış.
Yıllarca sosyal bilgiler, coğrafya, Türkçe, İngilizce dersleri vermenin yararını görüyorum. Öğretmenlerin içinde pek beğendiklerim var. Ders işleme uygulayımları güzel. ABD'de doktora yapmış, ders kitabı yazmış öğretmenler de var. Yaşları benden ileri değil. Onlara imreniyorum. Gösterdiğim ilgiye kitap imzalayarak karşılık veriyorlar, mutlu oluyorlar. Öğretim yöntemleri, ruhbilim dersi veren öğretmenlerin derslerini ilgiyle izliyorum. Notlar alıyorum.
Dersler sabahtan akşama değin sürüyor.
Çıktım dışarı. Arabama doğru yürüdüm. Sıcak bir Ankara günü sona eriyor, bozkır ayazı kendini duyumsatıyor. Bize ayrılan bir yurt var. Oraya gitmek ereğindeyim.Sonra yemek yiyeceğim.
Murat 124'ün anahtarını cebimden çıkarıp, kapıyı açıp, çalıştıracağım, yola çıkacağım.
Yok, anahtar yok. Nerede? Ceplerim mi delik? Acaba çantamda mı? Kitapların, defterlerin arasında mı kalmış; yok...
Dört dönüyorum. Ara tara;yok. Acaba derslikte mi düşürdüm ? Hemen gidip, oturduğum sıraya, gözüne bakıyorum, yok. Ortalığı temizleyen hademeye soruyorum, bilmiyor, görmemiş.
Gün boyunca nereye gittim ? Öğleyin kantinde sandviç yedim. Oraları dolaşıyorum. Kapanmak üzere. Yok.
Netmeli, neylemeli?
Arabamın yanına dönüyorum. Çevresini fırdolayı dolaşıyorum. Acaba cebimden mendilimi çıkarırken mi düşürdüm. Ara tara yok.
Cebimin delik dibinde bir sertlik, bir metal katılığı...Astarla cep arasına düşmüş. Seviniyorum. Fakat çıka çıka kapıların, bagajın anahtarı çıkıyor. Aynı halkadaydı marş anahtarı. Nerede? Yok.
Züğürt tesellisi. Kapı anahtarını bulmak da iyi. Açıp içine giriyorum. Sakinleşmeliyim. Ruhsal baskı kötü sonuç verebilir.
Gece oldu, Gazi Eğitim Enstitüsü'nün güzel bahçesinin lambaları yandı. Çevrede tek bir otomobil kalmamış. Ortalık sessiz. İçerde düşünüyorum. Kontak yaparak çalıştırabilirim de , anahtarcılar kapanmıştır o saatte. Dışkapı'ya gitmek gerekecek.
Bagajdan, içinde battaniye, yastık olan naylon torbayı çıkarıp arabanın içine alıyorum. Arka koltuğa uzanıp başımı yastığa koyuyorum, üzerime battaniyeyi çekiyorum. Hiç olmazsa dinlenebilirim burada böyle.
Uyku yok. Düşüncelerin ağırlığı eziyor beni. Nerede düşürdüm acaba?
Sonra dalıyorum. Tam bir uyku değil. Kabus...Kötü, korkutucu rüyalar...Bir sınav başlamış da ben yetişememişim, almıyorlar beni salona. Bağırmak istiyorum, baskıçsız kör kuyuda kalmışım.
O anda Hatice Hanım, Umut ne yapıyorlar acaba? Ürgüp de serindir burası gibi. Telefon yok ki, haber vereyim başıma gelenleri. Olmaması iyi. Telaşlandırmamalı onları.
Bozkırın ayazı. Battaniyem var iyi ki. Koruyor. Sabaha karşı sıcaklık neredeyse sıfıra yaklaşıyor. Tan yeri ağarıyor, şafak söküyor. Ortalık aydınlandı. Battaniyeyi, yastığı yine naylon torbaya koyup yüklüğe yerleştiriyorum. Bagajdaki bidonda su var. Çıkarıp yüzümü yıkıyorum.
Şimdi motoru çalıştırmak gerek. Nasıl ? Marş motorunun anahtar yuvasını söküyorum. Kabloları birbirine dokundura dokundura, deneye deneye...Sonunda çalışıyor. Bir bantla birbirine bağlıyorum. Tehlikeli. Sanki patlama olacak, arabanın motoru yanacak. Aman stop etmesin. Sürekli çalışması gerek. Bir daha çalıştıramayabilirim.
Ankara-Adana yoluna çıkıyorum. Dışkapı'da otomobil anahtarcılarının olduğunu biliyorum. Var.
Daha erken. Kimseler yok çevrede. Arıyorum, bir fırından simit alıyorum. Bir çayevi açık. Oturuyorum. Bir çay söylüyorum. Simidimi yiyorum, çayımı içiyorum.Kendime geliyorum.
Ne geceydi ama !
Usta, çırağı geliyor. Onlar için sıradan bir olay. 10,15 dakikada anahtarımı yapıyorlar. Anahtar yuvasını da eski durumuna getiriyor usta. Coşkun bir sevinçle teşekkür ediyorum. Şaşırıyorlar. Bilmezler ki, nasıl bir gece geçirdiğimi. Borcumu soruyorum. Ustanın söylediği parayı veriyorum. Çırağa da para bırakmak istiyorum, olmazlanıyorlar. Tezgahın üzerine bırakıyorm 5 TL'yi. Gülümsüyorlar.
Ankara yeni bir güne başlıyor. Dağdağa.
Yabancı Diller Eğitim Enstitüsü'nde derslerime yetişiyorum.
Hiç birşey olmamış gibi, kabuslu bir gece geçirmemiş gibi.
Gülümsüyorum… Sınıf arkadaşlarıma ‘’Günaydın!’’ diyorum. Mutluyum...
.....................................................................1 Haziran 1978. Ürgüp