Çocuk oyunları ve mekanları

Çocukluğumun geçtiği Kalenin eteklerinde arazi oldukça meyilli olduğundan oynayacak fazla bir mekânımız bulunmamaktaydı. Bol aykırı düşer yara bere içinde kalırdık. O yüzden olacak ki, Meteris Mahallelerinin çocukları arasında daha çok futbolcu çıkmıştır. Stattın da onlara daha yakın olması futbol gibi sporlarla daha yakın olmalarını sağlamıştı. Bizde kâğıt uçak yapardık. Mahallenin meyilli olması uçağın daha iyi uçmasını sağlardı. Halk kütüphanesinin de bize yakınlığı bizleri çok değişik kitaplarla tanıştırırken, kitap sevgisini ta çocukluktan aşılamış olurdu. Bu yüzden olacak ki, gençlimizde harçlığımızın büyük bir kısmı kitaba giderdi. Yazarları ve yeni gelen kitapları devamlı takip ederdik. Kitap okurken kitap ayracı yerine gül yaprağı, hercai menekşe, mazı yaprağı gibi çiçekler koyardık. Bu gün bazı kitaplarımın arasında hâlâ durmakta ve beni devamlı yıllar öncesine götürmektedir.

Osmanlı’da kitap korumak için bizim buralarda bol bulunan Sarıçiçek (Yağ çanağı, düğün çiçeği) Ranunculus koyulurmuş. Bu çiçek zehirli olduğu için kitabın güvelenmesini önlermiş. Bu çiçek aynı zamanda yöremizde bir türkünün de adıdır. “Dam başında sarıçiçek oy oy.” Rahmetli Refik Başaran’ın eseridir.

Çocuk oyunların dan da bahsetmek isterim. Çeşitli aletlerle veya yardımcı malzemelerle oynanan oyunlar, Sadece çocuğun kendisinin katıldığı oyunlar diye bölmek gerektiğini düşünmekteyim. Saklambaç, kovalamaç, bilmeceleri bunlara örnek verebiliriz.  Yardımcı malzeme kullanılarak oynanan oyunlar; Aşşık, enek, mudduru, çelik-çomak gibi oyunlardı.

Mahallemizde ceviz oyunu çok nadir olurdu. Bunun yanında enek yani kayısı ve zerdali çekirdeğinden oynanırdı. Ebe olan eneğin içi oyularak; Taş, kurşun parçaları gibi ağırlıklar koymak adettendi. Aşşık oyunu zamanımızda önemini yitiriyordu. Bu yüzden pek rağbet görmezdi. Nevşehir tarihine bakacak olursak aşşık oyununun gençler hatta orta yaşlı insanlarımızın oynadığını da duyduk. Aynı ceviz oyunu gibi kültürümüze girmişti. Bilirsiniz Kayseri yöresinin ceviz oyunu için türküsü bile bulunmaktadır.

Esas sizlerle paylaşmaya çalıştığım oyunlar; Mudduru, çelik çomak ve daha çok kız çocuklarının oynadıkları saylak oyunlarıdır. Zira bu oyunlar içerisinde Türkçe olmayan, anlamadığımız terimler geçmektedir. Örneğin çelik-çomak oyununda “ Accaz, maccaz, inlizaccaz” kelimelerinin anlamları ne demektir? Bilmiyoruz. Mudduruda ve saylak oyununda geçen “Absu-elbaş” kelimesinin Hititçede “Hata yaptım özür dilerim.” Anlamına geldiğini öğrendiğimde şaşkına dönmüştüm. Oyun içinde oyunculardan birini annesi çağırırsa, küçük bir hata yapmadan önce Absu-elbaş derse kısa süreliğine oyun harici kalıp, istediği zaman dönebilmektedir.

Bu yüzden tarihimizi kültürümüzü anarken, araştırırken Hititlerden beri göz önünde bulundurmamız gerekmektedir. Mezarları bulunan bu medeniyetlerin burada yaşanmışlıkları, arkeolojiden başka bıraktıkları vardır. Üzerinde her gün gelip gidilen Susa, Makalelerime adını verdiğim Borus Çayı, anlamını veremediğim yöresel adlar hep eski günlerin yadigârlarıdır. Her şeyden öte karşımıza çocuk oyunlarında bile çıkması bizlerin tarih ile iç içe yaşadığımızın bir delilidir. Bu yüzden, tarihimizi, kültürümüzü, arkeolojik eserler denilen yadigârları korumak, öğrenmek zorunda olduğumuza inanıyorum. Bizlerde tarih olacağız. Biz gelecek nesillere ne bırakacağımızı hiç düşündünüz mü?

Çocuklar zamana ve mekâna göre bir oyun bulması yönünde harika fikirleri taşımaktadır. İlkokulda teneffüs arasında üç taş oynamayı ihmal etmezdik. Bazen toplu olarak özlere iner kabağın borumsu yapraklarını toplar, ceplerimizi kiraboğlu (Grebolu) meyveleriyle doldurur, birbirimize üfürür dururduk, güya tüfekçilk oynardık. Katır oynardık, kim kimin katırını yaracak bunu merak ederdik. Hızlı dönmesinin uğultusu hoşumuza giderdi. Katırın dönmesi bitmeden ele alınması maharet isteyen bir beceriydi.

O zamanlar çocukların en önemli özelliklerinden biri kendi oyuncağını kendisi yapmasıydı. Bunlara en güzel örnek torneti verebiliriz. Bir oturma yeri ve dört adet rulman bula bilen köşeyi dönmüş demekti. Bulamazsan yuvarlak ağaçlardan teker kesmen gerekirdi.  Bu durum sıkıntılı bir işti. Zira tekerlek çabucak kırılır ve çocuk keyfin kaçardı. Tornetin bizim mahalleler gibi yerlerde rağbet görmesi her tarafımızın bayır olmasından kaynaklanıyordu.

Artist oynardık. Bu işi yapanlar resmin arkasına numaralar yazar, numara büyüklüğüne göre kazanıp kayıp edilirdi. Beş ile yedi yaş arası erkek çocuklarının en kıymetli hazinlerinden biri artist kartları, diğeri bilyeleriydi. Langırt filan sonradan çıktı. Kâğıt uçak yapar uçururduk. Kendim 4-5 çeşidini hâlâ bilirim. Avusturalya’da çocukların el becerilerinin gelişmesi, yarışma heyecanın ın yaşanması ve en önemlisi başarının tadına baktırmak için resmi olarak kâğıt uçak yarışmaları düzenlenmektedir. Keşke bizim eğitimcilerimiz de böyle ucuzca hazırlanabilen el becerisi, bilgiye dayanan ve çocuklarımızın gelişmesine katkı sağlayacak etkinlikler bula bilselerdi.

Satranç kurslarında ve turnuvalarda çocuklarımızın ve gençlerimizin heyecanlarını görüyorum. Hatta 60 yaşına gelmiş olan ben, onlarla beraber güzel heyecanlar yaşıyorum. Şunu da görüyorum, çocuklarımız ve gençlerimiz bizim yaşadığımız dinamik çocukluğu pek yaşayamıyorlar. Ders yükü dedikleri konuya da katılmıyorum. İyi ve eğlenceli anlatılan bir ders her şeyden önce güzel bir heyecandır. Örneğin matematiği bir oyun olarak görmek bence başarının anahtarlarından biridir. İnsan hazinelerimiz bahsinde Sayın Yahya Yılmaz’dan bahsedeceğim. Şöyle söylemişti ; “Devamlı bağırıp çağıran matematik hocası gitti. Yerine gelen hoca bana matematiği sevdirdi. Bu sayede Üniversitede bile matematik bana hiç ağır gelmemişti.” Gözlemlediğim kadarıyla çocuklarımız ve gençlerimiz Bilgisayar ve telefondan sanal dünya oyunlarını sıklıkla oynuyorlar diye düşünüyorum. Her şeyin bir ölçüsü olduğuna da inanıyorum. Vakti iyi kullanmak, öldürmemek gerekir diye de düşünüyorum.

Aynı düzen bizlerin zamanında da vardı. Teksas, tommikisv.s. Bizlerde bunlardan vaz geçemedik. Hatta bazı arkadaşlarımızın bu kitapları ders kitaplarının arasında okuduğunu da biliyorum. Bu durumdan habersiz olan veliler;” Maşallah, Maşallah bizim çocuk dersten başını kaldırmıyor.” Diyorlardı. Gençlerimizi ve çocuklarımızı eleştirirken kendi çocukluğumuzu unutmamamız gerekir. Biz de görmedik ama çocuklarımızla arkadaş olmak, onlarla çeşitli etkinliklerde bulunmak hem bize zevk verecek, hem onların eğitimi için daha donanımlı olmasını sağlayacaktır.

Çocukluğumun yaz akşamlarını hiçbir şeye değişmezdim. Çığlıklar atarak uçuşan kırlangıçlarda çekildiği vakit gökyüzü koyu bir lacivert rengine bürünür, yıldızlar çıkmaya başlar, bizim oyunlar tükenir ve korkunç hikâyelere sıra gelirdi. Aman Allah’ım, şeytanın, cinin ve gece canavarlarının ne kadar çeşidi vardı… Korkardık, korkardık ama dinlemeden kendimizi alamazdık. Bir kara yamalıklı furyası çıkmıştı. Akşamları ne aşağı kilere inebiliyordum ne de dama çıka biliyordum. Zira kara yamalıklı genellikle buralarda gizlenirdi. Sır vardı, bilmem ne bela vardı, hep çocukları beklerdi. Bizse tüm bu hikâyeleri korkarak heyecan içinde dinlerdik. Zihnimizde ise bu varlıkları envaı türlü şekillere sokardık.

Bu hikâyeler, anılar ve masallar aslında iskemle sohbetleriydi. İskemle sohbetleri bizim zamanımızda bile çoktan bitmişti. Uzun kış gecelerinde ahşaptan yapılmış bir kaideye yorgan gibi bir giysi giydirilir. İskemlenin içine mangal gibi, mantız gibi içinde kor olan bir eşya konur. İnsanlar yorganın içine sarınıp üşümezler, yöresel çerezler gelir ve sohbet başlardı. Bu kurgu genellikle çocuklar için yapıldığını söylerlerdi. Genellikle yaşlı bir kadın çocukların başına verilir, hikâyeler masallar öyle başlardı. Bu sayede kadınlar çocukların yaramazlık yapmasını önlerler, erkeklerde kendine has sohbetlerine devam ederlerdi. Kimse kimseyi bu sayede rahatsız etmezdi.

Korku hikâyeleri üzerinde durmak isterim. Bu sayede çocukların kaybolması, kendini aşan yaramazlıklarının ve netameli yerlere gitmesi otomatik olarak önlenmiş oluyordu. Avrupa’da da durum değişmiyordu. Lanetli şatolar, hayaletli ormanlar, mezarlıklar hep aynı konu için çıktığına inanıyorum. Büyüklerimizin hesap edemedikleri bu korkuların bilinçaltına saklanıp, çocuklar büyüdükleri zaman da korkmaya devam etmeleriydi. Ya değilse günü kurtarmak, ilerdeki günlere problem bırakmak demek değil midir?

Bu korkuları destekleyen ağır şakalarda yapılırdı. Yazımızı bu şakalardan biri ile süslemek isterim.

Gençlerin gidip eğleneceği yerleri olmaması başka heyecanlar aramasına neden olmaktaydı. Yapacakları yaramazlık ise gece özlere inip, erik, elma ne bulurlarsa yemeleriydi. Bunları önlemek için kır korucuları bayağı çaba sarf ediyorlardı. Özler bazen gece de suvarılıyordu. Meravlar ve bazı kır korucuları geceleri öz suvarır ek gelir elde ederdi.

Korucu kahvehanede oturan gençleri hemen tanır. Kendisini uğraştıran arkadaş guruplarından biri ile karşılaşmıştır. Tabi ki bunları görmemezlikten gelir ve yanındaki arkadaşına, gençlere duyurarak “Gece özlerde sır” gördüğünü söyler.  Anlatmaya devam eder; “önce kedi sesi duydum. Sonra eşek sesi duydum. Hepsi aynı karanlıktan geliyordu. Sanırım köpek sesi son sesti. Üstüme bir gölge hücum etti ki anlatamam. Vadem yetmemiş olacak ki ölmedim. Nasıl kaçtığımı ben de bilmiyorum.” Hatta mevkii bile söyledi.

Gençler gülüyorlardı. “Hadi oradan korkak! Senin hayaletin bizimle tanışmamış demek ki..”

Kurgu hazırlanmıştı. Bizim korucu hemen oraya gidip saklanır. Vakit geceye dönerken gençler de oraya gelirler. Biraz dolaşıp vakit geçirdikten sonra bizim korucu sesleri çıkarmaya başlar.  Seremoni tamamlanmış gençler adeta uçarcasına kaçarken korucu arkalarından gülmekteydi.

Yıl 1948 Amerikalı öğretmen ve öğrencilerin bizim bir okulumuzu ziyareti. Dedeoğlu Arşivi.

İstiklal İlk Okulu öğrencileri ve öğretmenleri. Dedeoğlu Arşivi.

Kurşunlu caminin yanındaki kütüphane ve çocuklar. Dedeoğlu arşivi.

Caner Erdoğan ve sanat Atölyesi. Dedeoğlu arşivi

Ozanımız Sayın Fuat Zorlu. Dedeoğlu arşivi.

Matematik öğretmenim Sayın Mustafa Kır. Dedeoğlu arşivi.

Çocuklara ebru sanatı öğretisi. Eğitim Gönüllüleri. Dedeoğlu arşivi.

Çocuklara yağlı boya resim tanıtımları. Eğitim Gönüllüleri. Dedeoğlu arşivi.

Çocuklarımıza çevre tanıtım gezileri. Gomeda vadisi. Eğitim Gönüllüleri. Dedeoğlu arşivi.

Satranç Turnuvalarında çocuklarımız. Dedeoğlu arşivi.

Satranç turnuvasından sonra baba ile oğulun sevinci. Dedeoğlu arşivi.

Öğretmenle öğrencisinin başarı sevinci. Aylin Öğretmen. Dedeoğlu arşivi.