ESKİ CAMİLERİMİZ

Kurşunlu Camisi yine yöremizde bulunan sarı taş ocaklarından taş temini ile yapılmıştır. Yüzeyde oksijenini almış ve oluşmuş taşlardan getirilir ve bununla yetinilmez, Borus Çayının sularında ıslatılarak; Çatlayanı, patlayanı ayırt edilirmiş. Caminin yapısında Horasan harcı kullanılmış. Kadim zamanlardan kalan Horasan harcı sayesinde günümüzde de yeni yapı gibi durmaktadır.

Oysa bildiğimiz çimentonun 40 yıl ekonomik ömrü olduğunu hatırlatmak isterim. Doğada her şey aslına dönmektedir. Çimento tekrar toprağa dönüşürken, Horasan harcı taşlaşmakta ve yapıyla özdeşleşmektedir. Bu harcın yapısını anlatan Cumhuriyet Mahallesindeki “Gavur Hamamı” na bakmak gerekir. Borus Çayın değirmenlerini araştırırken Borus Çayının sularında yıllarca ıslanmış bir değirmen duvar parçası bulmuştum. Harç ile taş hâlâ ayrılmamıştı. Bizler geleceğe bakarken eski değerlerimizi unutmamamız gerekir.

Kara Caminin bir görünüşü.

Yöremizde bol aykırı bulunan ponza tozu ve taş ocaklarının telef ettiği Sarıtaş ufantılarından kolayca üretilecek Sarıtaş tozları da Horasan harcında kullanılabilmektedir. Bizans yapılarında horasan harcı hazırlanırken,  bu tür maddeler hem dolgu hem de harcı renklendirmede uygulamıştır. İnşaat sektörünün ülkemiz ekonomisinde en önlerde geldiği günümüzde hammaddesi şu anki kullanılan malzemelerden çok daha ucuza geldiği için düşünülmelidir.

Kurşunlu caminin avlusunda öğrenciler.

Kurşunlu Caminin yeri Kemik kıranların araziymiş ve Cami için arazilerini bağışladıklarını da duymuştum. Cami inşaatı devam ederken saraydan gelen namlı pehlivan buralarda güreş tutmak istemiş. Nevşehirli pehlivanla güreş tutmuş. Nevşehirli pehlivan yenmekle kalmamış, saray pehlivanının birkaç kemiğini de kırmış. Bu yüzden Nevşehirli pehlivana Kemik kıran lakabı takılmış, soyadı kanununda ise aile bu soyadı almıştır.

1800’lü yıllarda çıkan bir fırtınada cami minaresinin bir kısmının yıkıldığı, sonradan yeniden yapıldığı da söylenmektedir. Camiye gelir getiren akarların olduğu da açık bir gerçektir. Her şeyden baş Caminin hemen altında bulunan Beylik han buna en açık bir örnek olarak durmaktadır. Sonradan Beylik Han bozulmuş, önlerine dükkânlar yapılmış, üstü park haline getirilmişti. Aradan geçen uzun yıllardan sonra han yine eski haline getirilme çalışmaları yapılmaktadır.

Nevşehir Lisesinin yeni yapıldığı yılları

Burada dikkatimi çeken olay ise yıkılan veya yöredeki tarihi yapıların yazı, resim ve fotoğrafla sabitlenmemiş olmasıdır. Böyle bir çalışma günümüzde eminim ki çok işe yarayacaktı. En azından restorasyonu tarihe uygun yapılırdı diye düşünüyorum. Düşünüyorum da, Nevşehir’de 7-8 Han daha bulunmaktaydı. Bunlar hakkında da bilgilerimiz çok yüzeyseldir.

Cami Külliyatında bulunan Medreseler; Aş evi, Ceza evi ve kütüphane olarak da kullanılmıştır. Tarih ne kadar gariptir. Damat İbrahim Paşa, Osmanlı zamanında Nevşehir’e medrese yaptırıyor. Bir deyişle Osmanlı zamanında Üniversitesi olan Nevşehir, Yıllarca Lisesi bile olmamış bu yüzden birçok çocuğu tahsil yapamamıştı. Üniversitenin tekrar gelmesi ise çok çok uzun yıllar geçmiştir.

Kurşunlu camiden önce yapılan Kara Cami vardır. Bu caminin de külliyatı bulunmaktadır. Fakat zaman içinde yok olup gitmiş, taşları ve süslemeleri talan edilmişti. Sadece küçük bir sokak ismi o günleri hatırlatmaktadır. Eski hamam sokak. Evler yıkılmadan önce eski hamam, ailelerin yaşadığı ev olarak kullanıla gelmişti. Mahallem olmasına rağmen ben de bu olayı çok sonraları öğrendim. Zira gözle görülür hiçbir iz kalmamıştı. Sadece Belediyemizin yol çalışmaları sırasında, yolun tam ortasında bir kabristana rastlamışlardı. Bu durumu İncekara Büyük Hafız Ağama sordum. O da bir şey bilmiyordu. İnce kara Hafız Ağam Doksanın üzerinde yaşı olan emekli bir hoca idi.

Büyük ihtimal küçük kabristanda yatanların memlekete emeği geçmiş kişiler, din adamları ve hocalardı diye düşünüyorum. Çünkü yüzyıllardır bizim töremiz budur. Biz bir şeyleri yıkarken hiçbir iz bırakmamamızla mı? Tanınıyoruz. Ne kadar ilginç bir durum. Bu yapının korunmasında Nevşehirlinin birinci dereceden sorumlu olduğuna inanıyorum.

Aynı konu ile 17 haziran 1936  İsmail Habib Sevük’ün makalesinden kısa bir pasaj paylaşalım;” İbrahim Paşa’nın doğduğu eski Muşkara köyü şehrin şark yamaçlarındaymış. İlk çeşme oraya yapıldı.Şehrin  en eski eseri. Bu çeşmeye şimdi, ihtiyarlığından dolayı Morukçudiyorlar. Paşa oraya bir de hamam yaptırmıştı. Şimdi harap. Taşlarını aşırıp duruyorlar. Vaktiyle Rumlar bile hamamın mermer kitabesini tersine çevirerek kendi kiliselerine yamamışlar. Rumlar gitti.  Kilise dâhi hamamın haline uğradı. Kitabe tekrar meydana çıktı. Nedim’in sekiz beyitlik şiirini taşıyan bu Müslüman kitabe bir müddet tanassur ettikten sonra tekrar ihtida etmiş oluyor. Diye bahsetmektedir.

Kara Caminin içindeki mermer işlemelerin üzerleri yağlı boya ile boyanması da bana oldukça ilginç gelmişti. Caminin minaresindeki işlemelerin güzelliği, Sakallı Şerifin kaidesinin güzelliği hemen dikkat çeken özelliklerindendir. Caminin atmosferinin latifliği, verdiği huzur bu camide namaz kılan insanlarımız tarafından algılandığını sanıyorum. Zira etrafında hiçbir yerleşke kalmamasına rağmen Cuma günleri bu cami cemaati tarafından ziyaret edilmektedir.

Sizlerle Tahta Caminin yapısı hakkında da paylaşmak istediğim konular vardır. Araştırmalarım sırasında ses kaydı tuttuğum bir konudur. Bu caminin Nevşehir’de yapılan ilk camilerden biri olduğuna inanıyorum. Caminin hemen yanında bulunan kabristanda Nevşehir camilerinde pek karşılaşamayacağımız bir görüntü sunmaktadır. Küçük mezarlıktaki kabirler şehit mezarları olduğunu söylerler. Tahta Cami ismiyle andığımız bu yapı taştır. Bir başka söylencede “Tahtı” yani Taht kelimesinin kullanılmasıdır.

İçinde sanat, zanaat, din adamlarının ve çeşitli hocaların bulunduğu bir topluluk Nevşehir’e gelirler. Tahtadan bir mescit yaparlar. Bunun yanında çeşitli öğreti yerleri de bina ederler. Bu topluluk Nevşehirliye çeşitli sanatlar, gençlerine ekmek olabilmesi için zanaatlar öğretirken, din ve müspet ilimlerden de dersler verip Nevşehirliyi yetiştirmeye çalışırlar. O Mescit sonradan camiye dönüştürülmüş ve adı da o günlere izafeten Tahta Cami olarak kalmıştır.

Burada bir güzellik söz konusudur. İlim için diyar gezen insanların örnek teşkil edecek ibadetlerine tüm kalbimle saygı duyuyorum. Allah’ın yolunda nasıl yürünebileceği hususunda gelecek nesillere insanlığı öğretir niteliktedir. Zaman içinde yetiştirdiği insanlara işleyen bu yapı emanet edilip başka diyarlara gittikleri söylenmiştir.

Ahmet Yesevi Dergâhında bir şeyler unutup batıya doğru geldik. Belki de sonradan kaybettik. O kaybettiğimizi bulursak sadece biz değil belki de bütün dünyanın huzura kavuşacağına inancım sonsuzdur.

Al bir güzellik te Nevşehir’den olsun. Kayda alınmamış, tarihe geçmemiş sadece törelerimizde yaşattığımız bir güzelliğimiz vardı.  Aile kardeşliği… Maddi varlığı yerinde olan bir aile, maddi varlığı az olan bir aile ile kardeşlikleri vardı. Hani derler ya ”Ağaç kapının altın kapıya, altın kapının ağaç kapıya muhtaçlığı olur.”  Bu aileler dayanışma içinde yaşarlardı. Fakir aile yokluk görmezdi, düğünde dernekte sıkıntı çekmezdi. Varlıklı aile babası celebe veya ticarete giderken ailesini düşünmezdi. Bağlara bakılır, ürünler eve gelirdi. Yalnızlıklar da olmazdı.

Kolay değil yurdumuz art arda iki dünya savaşı gördü. İkincisinde canımız yanmadı ama soğu yine bizi vurdu. Kıtlıklar tusunami dalgaları gibi art arda geliyordu. Açlık, hastalıkların birçok türü yurdumuzda kol geziyordu. Savaştan yeni çıkmış ulusumuz yaralarını henüz saramamıştı. Askerden terhis olup gelen evlatları tekrar askere alınmıştı… Hem de 5 yıl gelmemek üzere… Aile kardeşliğinin önemi bu günlerde gerçekten de çok önemliydi. Önemliydi diyeceğim ama bu kardeşlik günümüzde de sürdürülemez mi? Günümüzde nüfus artsa da insanların her geçen gün yalnızlıklarına şahit oluyoruz. Bir birey olarak geçmişi ve günümüzü değerlendirecek olursak geçmişte daha kalabalık olduğumuzu görmemiz hiç de zor değildir.

Eminim ki her camimizin kendisine göre özellikleri ve nice güzellikleri vardır. Yine tarihe dayanan hatıraları vardır. Hayat ile iç içe olması camilerimizin en karakterize özelliklerinden biridir. İnsanlarımızı sonsuzluğa camilerimizden uğurlarız. Çocukluğumuzda Kuran Kursları yine camilerimizi hatırlatmaz mı? Kültürümüze has kuş evlerinin, kuş yuvalarının bulunması kim bilir belki de kırlangıçları şehrimize davet eden en büyük etmendir. Kırlangıcın Nevşehir için önemi baharın geldiğinin belgesidir.

Camilerimiz sayesinde sakallı şerifleri görme imkânına kavuşmadık mı? Teravi namazı ile süslediğimiz Ramazan geceleri; Çocukluğumuzda ayrı, gençliğimizde ayrı ve belli bir yaşa gelince yine ayrı bir lezzet sunduğunu hepimiz idrak ederiz. Hayatımda sanatın ilk örnekleri yine camilerimiz tarafından insanların meraklarına sunuluyor. Alçı vitray, Hat, Ahşap işleme, tezhip, mermer işleme, halıların envaı çeşit desenleri yine camilerimizde görülür.

Kurşunlu Camideki 300 yıllık deve kuşu yumurtaları süslü kılıfların arasından bilmem kaç kuşak cemaate arz-ı endam etmişti.

Camilerden bahsedilir de hocalarından bahsetmeden elbette geçilmez. Geçen zamana rağmen ismi anılan hocalar hep yaptıkları fedakârlıklarla ve iyiliklerle anılmaktadır. Geçişmişimizden dersler çıkartacaksak bu aldığımız dersleri ileriye taşıyacaksak geçmişimizi yıkmamak lazım gelir. Korumak ve insanlarımızı bilinçlendirmek lazım gelir. Saygılarımla.

Yıllar önce İlkokul öğrencileri.