NEVŞEHİR YAVAŞ ŞEHİR OLABİLİR Mİ?

Şehirler gün geçtikçe yaşanmaz bir hale gelmektedir. Şehirlerin nüfusu devamlı arttığı gibi kütlesi de devamlı olarak büyümektedir. Bu yüzden şehirlerde yaşamak hem masraflı hem de zor bir hale gelmiştir. Böyle bir ortamda toplumun, özellikle de şehirlerin dengesi kabul edilen orta sınıf yok olmaya başlamıştır. Esnafı da içine alan, aslında tüm Türkiye’nin meselesi olan bu konu ayrı bir ortamda incelenmesinin gerekliliğine inanıyorum.

Kuruluş alanı dar olan, 1980’lerde kabuğunu kırıp büyümeye başlayan Nevşehir motorlu araçlardan geçilmez, kımıldanmaz bir hale de gelmiştir. Yollara park eden araçlar dükkânların önünü kapatıyor. Yayaların geçmesine engel oluyor. Dolayısı ile esnaf bu durumdan zararlı çıkıyor. Park yerleri yetişmiyor. Belediye otobüsleri birçok yönden yetersiz kalıyor. Bunun yanında her yıl trafiğe yüzlerce araç çıkmaya devam ediyor. Binlerce gencimize ilaveten Üniversite öğrencilerinin de sayısı gün geçtikçe artıyor. Şehrin merkezi bu artışlar karşısında iyice daralıp küçülüyor. Son yıllara kadar ev ruhsatlarında araba garajlarının düşünülmemesi sokak aralarını da araba garajı haline getirmiş ve daraltmıştır. Bu daralmayı görmek için evinizin hemen önüne dahi bakmanız yeterlidir. Nevşehir’in vitrini sayılan Güzelyurt Mahallesi sokakları adeta araba pazarını andırıyor.

Üniversitenin açılması ve gelişmesi neticesinde şehrimizin içeriği zenginleşmiştir. Şehrimizin başka bir özelliği ise iç göç almasıdır. Bu mantıksal olarak değişik sanatlar, sermayeler, akıllar demektir. Üstelik Nevşehir dünyaca ünlü turistik bir bölgenin kalbinde yer almaktadır. Buna rağmen yıllardır Nevşehir çarşılarında grup turistler görülmemektedir. Dolayısı ile esnafımız ve şehrimiz bu pastadan hisse alamamaktadır.

Ekonomik boyutlardan öte sosyal boyutlarda Nevşehir’e bakacak olursak, bir emekli olarak kendi uğraşılarım olmasa, bu tek düze şehirde canım sıkılacak, ufacık parklarda hapis gibi yaşamımı tamamlamaya çalışacağım. Bu tek boyut yaşamın yanında ne mutlu ki Uçhisarımız, Avanosumuz, Ürgüpümüz var diyoruz. Sıkıldığımız zaman veya bir misafirimiz geldiğinde buralara gidiyoruz. Bir Nevşehirli olarak buraları da ezberledik. Şimdi Kayseri’ye gidiyoruz. Tabii ki ufak ufak ekonomi de Nevşehir’den ayrılıp aşınıyor. Bu konu Kent Konseyinde de dile gelmişti. Ne karar verdiler bilmiyorum.

Nevşehir’in tarihinde bir geziye çıkalım. Kapalı ekonomik sistemdeki atalarımızın uygulayıp yaşadıkları güzelliklere bir göz atalım. Hem yavaş şehir kavramının da ne olduğuna bir bakalım.

Çarşı; Merkez şimdikinden biraz daha küçüktü. Lâkin dükkânlarsınıflandırılmış, Ayakkabıcılar çarşısı, manifaturacılar çarşısı, nalbantlar, saraçlar, aktarlar, attarlar(1) ayrı ayrı yerlerde, yerler kaldırım taşları, şehir sakin, esnaf şehir dışına mal ve ürün ihraç ediyordu. Bunlardan öte bir kapalı çarşımız bile varmış. Nevşehir’de meşhur olan soğuk çeşmenin suyu açık kanalla çarşıyı sulayarak çarşı Camisisinin (Bekir Efendi) yanından geçer Borus Çayı ile buluşurmuş. Bu akan su çarşıya güzellik ve serinlik verirmiş. Çarşı ve mahallelerimizde birçok çeşme bulunur, Nevşehir’i süslermiş. Bu yüzdendir ki mahal adları, çeşmelerle, asmalarla, söğütlerle anılırmış. Zira atalarımız yaşayacakları yerleri kendilerine ve zamanın şartlarına göre hazırlamışlar.

Yolların ve köprülerin genişliği için; “İki yüklü deve yan yana geçer ve yükleri bir birine değmez.” Fermanını çıkarmışlar. Yüzlerce yıl bu düzen bozulmamıştır. Avanos Taş köprü ile Kurşunlu Camii yanındaki yolda aynı fermanın yapıtlarıdır. Nevşehir’in 7-8 hanı dahi güzellikle ekonominin yan yana gidebileceğine çok güzel bir örnek teşkil etmektedir.

Kavaklı gazino vardı. Hem de o ski Nevşehir’de… Ozanlar, ozanlarımızla atışmalar, maniler söyler Nevşehirli de dinler güzel vakitler geçirirdi. Arşivimizde 1920’li yıllardan kalma fotoğrafta; Öğretmenin ve öğrencilerin elinde kemen var. Üstelik öğrenciler henüz İlkokul çağında… Evet! Okullarda müzik aleti kullanmayı da öğretiyorlarmış. Birkaç tane udi ninemizin Nevşehir’de yaşamış olması beni hayli duygulandırmıştı. Sanırım bunlar sosyalliğin kilometre taşlarından olsa gerek diye düşünüyorum.

Çarşıda Nevşehir’e özgü pek çok ürün de mevcuttu. Hele bir tavacımız vardı ki, müdavimleri o yemeği ve üstüne özel helvayı yiyebilmek için o zamanın şartlarında otobüsle Ankara’dan Nevşehir’e gelirlermiş. Nevşehir simidi şehir dışına çıktığı zaman kolilerle götürülür. Tazesi de kullanılır, bayatı da…

Çarşı demek ki o günlerde yavaşmış. Hayat hızlı değil de dolu dolu ve yavaş ama tadına vara vara yaşanıyormuş.

Çevre ve sokaklar;İ.habib SEVÜK, Cumhuriyetin ilk yıllarında (17 Haziran 1936) Anadolu’nun hal ve ahvalini kaleme alırken o zamanlar küçük bir Anadolu kasabası olan Nevşehir için; “Seyretmek için kurulmuş bir şehir.” Nitelemesini yapması tesadüf olan bir şey değildir. Daha düne kadar borus çayı gürül gürül akardı. Yerden yeşillikler fışkırır; kadirah, Hömerti, çakıllıbayır ve geniş vadinin tabanında toprak görülmezdi. Ilıca ve İç akar, Gavur pınarının yanında yüzlerce küçük pınarlar kendi başına yerden kaynar, sular sulara karışır, bülbüller öter, Ululuktan yana kavaklar ve cevizler birbiriyle yarışırdı. Damat İbrahim paşanın çocukluğunu da gören bilmem kaç asırlık ulu meşe leylek ailesini her yıl misafir ederdi.

Sokaklar ve evlerde aynı durumdaydı. Asmalar, güller, hanımcamalar, küpeliler, tefarikler daha anlatamayacağımız birçok çiçekler ve bitkiler evler ve insanlarla iç içeydi. İnsanlarımız belki de bu günlerdeki gibi zengin değildi, lâkin hayata bakış açıları ve sağlam ruh halleriyle masalsı bir hayat yaşadıkları görülmektedir. Zira insan o günlerde çok kıymetliydi. Verilmiş sözlerinin günümüz senetlerinden, çeklerinden çok daha kıymetli olduğu her yerde karşımıza defalarca çıkmaktadır.

Günümüzün en büyük probleminin “Para ve Ben” merkezli bir hayat felsefesinin benimsenmesinde yattığına inanmaktayım. Keşke bu felsefenin yerine; “İnsan ve Çevre” olsaydı.

Yavaş şehir insanın hayat standardını yükseltmek, çevreyle ve tüm insanlarla barışık ve mutlu yaşamak için geliştirilmiştir. Bu projeler dünyada gittikçe yayılmaktadır. Bu gibi yerleşkeleri incelediğimiz zaman hayatta tek boyutluluğun kaybolduğunu da görüyoruz. Şehir manzaraları sanki fantastik masalların anlatısı gibi hayat kareleri sunuyorlar.

İzmir’in Seferihisar bu oluşuma katılan belediyelerindendir. Türkiye’de bazı beldeler yavaş şehir projelerine hazırlanmaktadır. Yavaş şehir belgesinin bir şartı da nüfusun 50 bin veya daha altında olması şartı aranmasıdır. Nevşehir olarak böyle bir oluşumu benimsersek, belge almasak bile yaşam standartlarımız olumluya doğru hareket etmesi dahi şehrimiz için bir başarıdır. İlçelerimiz bu tür projelerle ihya olur. Turizm de adeta uçuşa geçer. Çünkü yöremiz dünyada masrafsız olarak gezi yapabilecek entel çevrelere tanıtılacaktır.

Çevremizde yavaş şehir uygulaması yapacak birçok belediyemiz var. Avanos var, Uçhisar var, Gülşehir, Kavak, Ortahisar, Ürgüp… Turizmi çekmek, beldeyi cazibe merkezi yapmak, İnsana ve hayata hizmet etmek, sanatı geliştirmek gibi birçok ulvi çalışmalar yapmak demektir. Önümüz yerel seçimler, başkan adayları projelere eskisinden daha çok önem veriyorlar. Yavaş şehir projelerini adayların düşünmesini tavsiye ederim. Bir de üstelik dünya çapında belge verilip o belde marka oluyor.

Bir alış veriş merkezinin müdürü ile konuşmuştum. Konu cazibeyi nasıl çekiyorsunuz? İnsanlar çarşıdan daha çok alış veriş merkezlerinde geziyor. Cevabı bana oldukça mantıklı gelmişti. Her noktanın peyzajını yaptıklarını söylemişti. Müşteri gibi devamlı geziyorlarmış. Bir yanlış gördüklerinde ya uyarıyorlar ya da düzeltiyorlar. Belediye başkanlarımızın da gezmesini isterdim. Hem halkla konuşurlar, fikir alırlar hem de yanlışları eksikleri yerlerinde görürler. Halkta öyle güzel fikirler var ki insanın aklı durur. Bunlardan faydalanılması gerekir. Yıllardır Nevşehir böyle şeyler görmedi.

Nevşehir’de sosyal hayatı geliştirecek alt yapı da yoktur. AVM lerle idare ediyoruz. Piknik yapmaya Avanos’a gidiyoruz. Oralarda daraltılmaya başlandı. Evet, başkan adayları bunları da düşünün. Birkaç sefer yazdım. Özel Halk otobüslerini de unutmayın. Denetleyin. Hastane durağından binip şehir merkezine gelin, tüm sorunları göreceksiniz. Otopark meselesi kronik bir dert olduğu için eminim ki başkan adaylarının yapacakları şeyler vardır.

Halkında üstüne düşen vazifeler vardır. Sokaklara çöp atıyorlar. Belediye konteynerler koymuş, 20 metre ötesine poşet poşet çöp atıyorlar. Arsalar yangın çıkartamaya meyyal kuru otlarla dolu, hemen yanında insanlarımız pahalı pahalı araçlarını park ediyor. Bu gerçekten cesaret gerektirir ya da bu anızların yana bileceği aklına gelmiyor. Efendim bu problemlerin yekûnu şehrimizde hayatın hızlı olduğunu göstermiyor mu?

Tarihi dokunun korunması; kale, Cumhuriyet, Eskilli, bektik mahalleleri yıkılmış durumdadır. Restore yapılmadı, şöyle olmadı, böyle olmadı. Nevşehirli zümrüdü anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğması gibi bir hasleti vardır. Yer altı tünelleri, mağaralar, bazı kemerler yerlerinde durmaktadır. Yeni planlarla yeni taş evler yapacak orijinal taşlar mahallelerin altında yatmaktadır. İnsanımız bu taşlarla yine masalsı yapılar yapabilir. Burada önemli olan yıkıntılardaki; Yıllanmış kıvamını almış taşları her halükarda korumamız gerekmektedir. Zira kamyonlarla gittiğine çok şahit olmuşluğum vardır.

Yavaş şehrin en önemli özelliklerinden birisi de şehrin merkezlerine motorlu taşıtların sokulmamasıdır. Zira dar olan kaldırımlara esnaf ufak da olsa mal sergisi açıyor. Kaldırımın kenarında da mutlaka bir araç park ediyor. Bu sayede insanlar o kaldırımlardan hızlıca gelip geçiyorlar. Esnafım kendisini müşteriye ifade edemiyor. Sonunda da Nevşehir’de sosyal yaşantı yok diye sızlanıyoruz. Motorlu taşıtların şehir trafiğinden çıktığını bir düşünün… Şehir hemen rahatlayacaktır.

“Efendim!şuradan şuraya nasıl gideceğiz..”

“Zevkle, yürüyerek…” Yıllar sonra belki de bisiklete tekrar alışacağız.

Trafik konusu Nevşehir’in devamlı bir derdi, yarası olmuştur. Olmaya da devam etmektedir. Gün gelecek yöneticilerimiz şehrin merkezlerine motorlu taşıtların girmesini engelleyecek önlemler alacaklarına inanmaktayım. Zira Nevşehir bu konuda nefes almıyor. Küçük kardeşim dâhil birçok çocuğumuzu, insanımızı bu şehir trafiğine kurban verdik. Araç trafiğinden azat edilen bölgeler yapılırsa, arabadan kımıldanmayan yerlerde çocuklarımız koştursun oynasın, insanlar şenlensin, esnaf daha iyi bir nefes alsın, kazansın. İnsanımızdaki sosyalliğin arttığını açık bariz bir şekilde herkes tarafından görülecektir.

Yavaş şehir projelerinde geçen; Tarihi yemekler, sanatlar, zanaatlar, konularında çeşitli kurumlarımızın çalışmalarının devam ettiğini biliyorum. Sanatın ve eğitimin gelişmesi istihdamı da ilerletecektir. Burada yine Nevşehirlilere iş düşmektedir. Sanat garip olduğu yeri terk eder derler. Bu yüzdendir-ki, gelişmişliğe ve onun eseri olan sanata sahip çıkan toplumlar ilerlemiştir.

Turistik bir bölgenin kalbinde bulunan Nevşehir plansız şehirleşme, plansız tarım, plansız politikalar adına çok şeyini kayıp etmiştir. En bariz örneklerden; Şehre güzellik ve özellik katan Borus çayı, misli Ovasının plansız tarımı adına kurban verilmiştir. Yirmi küsur su değirmeni döndüren bu su artık yok… Sekiseki bağlar harap, taş evler yıkık. Hemen civarımızda bulunan taş ocaklarında belki de 4-5 nesil sonrası Nevşehirlilerin kullanacağı taşlar oksijenini alıp olgunlaşmadan çıkarılıyor. Taş ocakları yok oluyor. Bak bunun telafisi yoktur. Şehir her geçen gün sıkışıyor. Şehrin bahçesi sayılan yakın tepeleri ormanlaştıramadık. Türkiye’nin en temiz havası olan bölgelerinden biri olan Nevşehir gelişmek istiyor. Çok işimiz var efendim. Çok işimiz var.

Sağlıcakla kalın.