DEPREM KADER DEĞİLDİR!

 

“Felaket başa gelmeden önce, önleyici ve koruyucu tedbirleri düşünmek lazımdır. Geldikten sonra düşünmenin yararı yoktur.”  Mustafa Kemal ATATÜRK

 

Prof. Dr. Ahmet Mete IŞIKARA’ nın dediği gibi; “Deprem öldürmez, Binalar öldürür.”

 

Depremde ölüm oluyorsa, tedbirde noksanlık var demektir. Noksanlıkların giderilmesinin yolu; bilime ve mühendislik hizmetlerine başvurmak temel görev olmalıdır. Mühendislik hizmeti almayan, bilime ve bilimin uyarılarına kulak tıkayan ülkeler ve uluslar yerin her doğal hareketinde can vermeye devam edeceklerdir.

 

Deprem, sel, heyelan, çığ, kaya düşmesi ve benzeri doğal olaylar, Dünya’ nın varoluşundan beri meydana gelen ve gelecekte de meydana gelecek olan doğal olaylardır. Aslolan bu doğa olaylarını, bir afete, bir felakete dönüşmeden önleme yada tedbir alma becerisini göstermektir.

 

Örgütlü toplumların kurduğu en önemli örgüt devlettir. Devletin en önemli görevi; vatandaşların yaşam kalitesini yükseltmek ve yaşam hakkını güvence altına almaktır. Yaşam hakkını güvence altına almak demek; sadece güvenlik tedbirleri almak değil, bu bağlamda çağdaş ve güvenilir konutlarda yaşamayı da vatandaşlarına sağlamak ta devletin öncel görevlerindendir.

 

Bilim ve mühendislik her alanda olduğu gibi, yaşamın sürdürüldüğü her yapıda, insanlığa hizmet etmektedir.

 

Binalarında ve her tür yapılarında; zeminden-çatıya mühendislik-mimarlık hizmeti alan, kentsel dönüşümde, zemin-yapı ilişkisinde; Jeofizik, Jeoloji ve İnşaat Mühendisliği biliminden faydalanan ülkeler korkusuzca yaşamlarını sürdürmektedirler.  

 

Deprem ne zaman olacak demeden, her zaman olacakmış gibi, depreme dayanıklı binalar inşa edip veya mevcut olanları güçlendirip, hiçbir zaman deprem olmayacakmış gibi, yaşantımızı sürdürmemiz mümkündür. Can ve mal kayıplarını en aza indirmede; Ülke olarak, başta deprem olmak üzere her türlü afete, afet öncesi yapılacak ekonomik ve sosyal yatırımların, geri dönen bir yatırım olduğunu asla unutmamamız gerekir.

 

Ülkemizdeki deprem kuşaklarına baktığımızda, ekonomik anlamda gelişmiş illerimizin birinci deprem kuşağında yer aldığını görmekteyiz. Türkiye’ de deprem doğuran, yaklaşık 15.000 km.’ si ana aks olmak üzere, toplamda 24.500 km. uzunluğunda aktif faylar bulunmaktadır. Ülke zenginliğimizin % 90’ ı ciddi deprem riski altındadır. Son yüz yıla baktığımızda depremlerde ortalama her yıl milli gelirimizin % 1’ ini kaybediyoruz. 1999 yılında meydana gelen Gölcük ve Düzce depremlerinde Milli gelirimizin %10-15’ ini birkaç dakika içerinde kaybettik. Özellikle 1999 Gölcük ve Düzce depremleri başta olmak üzere, yaşanan diğer önemli depremler ve son olarak da 2011 yılında meydana gelen Simav ve Van depremleri ile bugün Antalya Körfezinde yaşanan depremler yıkımlarla ve kayıplarla Ülkemizin deprem gerçeği bir kez daha kanıtlanmış ve hatırlanmış oldu.

 

Geçmişte hiçbir tedbir almadan, günlük demeçlerle siyaset yapan anlayışlar, yurttaşlarının deprem korkusuyla yaşamlarına, çaresizlik içinde ölümü beklemelerine neden olmuşlardır. Bunun akabinde 2005 ve 2008 yılında Zemin Etütlerine getirilen standartlar, Yapı Denetim Yasası ve Kentsel Dönüşüm Yasaları artık Ülkemizde de doğal afetler ve depreme bakış açımızın doğru istikamette olduğunu göstermektedir. Ülkemizin mevcut yapı stoğu ile deprem gerçeğimiz kıyaslandığında, ürkütücü bir tablo ortaya çıkmaktadır. Bu bilinçle son 10 yıldır başta deprem olmak üzere her tür doğal afete karşı çıkarılan yasa ve yönetmeliklerin geliştirilerek devamının geleceği açıktır.    

 

Tüm depremzedelerin acılı yürekleri önünde saygıyla eğiliyor,  depremin kaçınılmaz kaderimiz olmadığı bilinciyle, bilimden, ahlaktan ve mühendislikten yana benzeri acıların yaşanmayacağı bir Türkiye’ yi inşa etme şansına sahip olduğumuzun altını çizerek saygıyla selamlıyorum…

 

        Saygı ve Muhabbetlerimle;

                Umut ERGÜL

             Jeofizik Mühendisi

   TMMOB Jeofizik Müh. Odası

Orta Anadolu İlleri Bölge Sekreteri