İşte Bugünkü Yeni Şafak Gazetesinde yayımlanan köşe yazısında Nevşehir'i kaleme alan Erol Göka'nın işte o yazısı;

Nevşehir, Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın doğduğu yer olan Muşkara köyünün gelişmesiyle oluşmuştu ve bu bölge Karamanoğulları Osmanlı idaresine girene kadar Karamanoğulları Beyliği'ne aitti. Karamanoğulları Osmanlı idaresine girdikten sonra bu bölgeden İstanbul’a toplu bir nüfus nakli yapılmıştı. Muşkara köyü Niğde sancağının Ürgüp kazasına bağlı Uçhisar nahiyesinin köyleri arasındaydı. İbrahim Paşa, doğduğu köye 1720 yılından itibaren Niğde ve Konya arasında yaşayan Boynu İncelü Türkmenlerini yerleştirdi, birçok vakıf hayratı yaptırarak Nevşehir ilinin ortaya çıkmasını sağladı. Ancak nedense Nevşehir’e Boynu İncelü’lerin zengin ve varlıklı olanlarının şehre yerleşebilecekleri şeklinde bir karar alınmıştı. Bu durum aşirette bölünmeye ve akrabalık bağları güçlü olan aşiret içinde günümüze kadar gelen ağıtlar yakılmasına neden olmuştu.”

Nevşehir’in çalışkanlığı herkesçe malum Belediye Başkanı Hasan Ünver Bey, dost meclisimizde Belediye Başkanlığı’na aday olduğu ilk dönemde yaşadığı en büyük güçlüğün, Niğde kökenli olması hasebiyle, yıllardır Nevşehir’de mukim, tanınmış bir yerel gazeteci olduğu halde kendisine hala “yabancı” denmesi olmasından bahsediyordu. Analiz işindeki hünerimi göstermem şartmış gibi, “Türk’ün Göçebe Ruhu” kitabımdaki yukarıdaki satırlardan aklımdan kalanı anlatmaya koyuldum. Başkan Bey, sabırla dinledi, sonra söz aldı.

-“Hocam, tabii bizimkisi daha ziyade gazeteci insiyakıyla yazılmış ama hasbelkader benim de ‘Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Eserleri ve Ölümü’ adlı bir kitabım var. Size takdim edeyim…” Oldukça kapsamlı, tüm iddialarını belgelendiren titiz tarih çalışmasını görünce belli etmedim ama hafifçe yüzümün kızardığını hissettim. Başkan Hasan Ünver Bey, kitabının yanı sıra takdim ettiği, belediyesinin neşretmekte olduğu, “Geçmişten Geleceğe Nevşehir, Kültür ve Tarih Araştırmaları” dergisinin nüshalarını ise daha sonra tetkik etme imkânı buldum. Her biri el emeği, göz nuru birçok kaliteli yazıyı kapsayan dergiyi ilk kez görüyor olmama hayıflandım. Başkanımızın kitabından henüz haberdar olmak benim kabahatimdi ama bu kaliteli derginin meraklı araştırmacı ve okuyuculara ulaşmamasından sadece kendimi mesul tutmadım. Ne olur, bu nitelikli neşriyatı, mutlaka internette ve sosyal medyada da yayınlayalım, emekler zayi olmasın kıymetli başkanım…

Uzatmayayım, geçen hafta sonu ailecek Nevşehir’deydik, uzun gezmelerden, şaşkınlık ve hayranlıktan vakit buldukça sohbetler ettik. Bize sohbet imkânı bahşedenlerden biri de bizzat Nevşehir’in konuksever, vizyon sahibi valisi İlhami Aktaş Bey idi. Uzun üst düzey bürokrasi tecrübesine rağmen, son dönem idarecilerimizde çokça gördüğümüz mütevazılık, gayretkeşlik ve bizzat halkın içinde yaşayarak öğrenme hasletleri kendisinde ziyadesiyle mevcuttu. 15 Temmuz’un hemen öncesinde bu göreve atanmasına ve bugüne kadar mesaisinin önemli kısmını FETÖ belasıyla uğraşmak almasına rağmen Nevşehir’e, sorunlarına, imkân ve potansiyellerine çok hakimdi.

Size Nevşehir’den, Kapadokya’dan bahsedecek değilim. Ülkemize Allah’ın lütfu olan bu güzide beldeyi tüm dünya tanıyor, çoğunuz da benden iyi biliyorsunuz. Vali Bey ve Belediye Başkanımızla sohbetlerimizden öğrendiklerimin de etkisiyle, zihnimde olgunlaşmaya başlayan bazı fikirlerimi paylaşmak isterim.

Birçoğu gibi ben de turizm ile kültürün ayrı bakanlıklar olmasını savunanlardandım. Ama son Kapadokya ziyaretimden sonra, zihnimde zaten eğreti duran bu fikrimden tamamen vazgeçtim. Saf olarak turizm düşüncesi, özelikle ülkemiz şartlarında hem gerçekçi değil hem de tam bir felakettir. Dünya gerçeklerine ters düşmek pahasına, turizmi kültür ile birlikte, sadece onunla değil çevre, şehircilik, bayındırlık, sağlık, ulaştırma, sanayi, madencilik ve maarif ile beraber ele almak zorundayız. Belki bu entegre düşünme sayesinde, Kapadokya gibi bazı çok önemli beldelerimize münhasır idare mevzuatı ve teknikleri geliştirebiliriz. Belki o zaman Kapadokya’daki mucizevi tarihi ve tabii mirası Kozaklı’daki sağlık, Erciyes’teki kış turizmiyle bir arada kavrama yeteneği geliştirebilir; buradaki ve Muğla’daki konaklamayı değerlendirme ölçütlerinin aynı olmayacağını kavrayabiliriz. Belki bu sayede mevzuat hazretleri tarafından hep engellenen Kozaklı’daki büyük sağlık tesislerini açabilir, Kapadokya’daki baloncuların, kayadan oyma yapılarda narenciye ve patates saklama işiyle meşgul olanların, pomza madencilerinin daha rahat ve tertipli çalışmalarına imkân sağlayan hukuki değişiklikleri yapabiliriz. Büyük düşünebilirsek, duyan herkesin görmek için koşacağı Kapadokya’ya şimdiki gibi bir havalimanının komik kaçtığını fark edebilir, başlangıçta yaşanacak sorunları göze alarak şimdiden Çin’e, Japonya’ya doğrudan seferler koyabiliriz…

https://www.yenisafak.com/yazarlar/erolgoka/guzel-atlar-ulkesi-ve-kultur-turizmi-2041847