NEVŞEHİR(MHA) Nevşehir’de Cuma hutbesinde bu hafta insanı alçaltan Kibir konusu işlenecek.
Nevşehir İl Müftülüğünün tüm camilerde Cuma vaazında okunması için hazırlanan hutbede, “İnsanoğlu, Allah Teala’nın kendisine vermiş olduğu kıymet ve nimeti çoğu zaman unutur. Hatta kendisine bahşedilen bu nimet ve imkanları, diğer insanlara bir üstünlük vesilesi görmek gibi bir hezeyana da düşebilir. İşte kibir, bu hastalığın adıdır. Tevazunun karşıtı olarak kibir; kişinin kendini üstün görmesi ve bu duyguyla başkalarını aşağılayıcı davranışlarda bulunması demektir. Tevazu, nimet ve imkanları tahakküm aracı olarak kullanmama erdemi olduğuna göre; bunun tersi olan kibir hastalığında, bulunduğun hal veya konumu başkalarına tahakküm ve zorbalık aracı olarak kullanma vardır. Kibir, dünyada içsel huzura ve ahirette de cennete girmeye engeldir; çünkü kibir insanın, müminlere yaraşır huylar kazanmasına engel olur; halbuki mümine yaraşır davranışlar cennetin kapıları demektir. Aynı şekilde kibirli kişi kendisi için istediğini başkaları için isteyemez. Değerli Kardeşlerim! Allah Teala Kur’ân-ı Kerîm’de, “İşte böylece Allah, büyüklük taslayan ve zorbalıkta ısrar eden her kimsenin kalbini mühürler. buyurmaktadır. Peygamber Efendimiz (sav) de; “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez”.2 buyurur. Çünkü kibir insanı zalimler arasına sokar. Dolayısıyla kibir, insanı haksızlıklara sürükleyen yersiz bir böbürlenmedir. Yine Kuran-ı Kerim’de; “Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.” buyrulmaktadır. Unutamayalım ki; Kibir duygusunun altında, kendini beğenme duygusu yatar ki kendi beğenen kimse, mahlukat arasında vehmi(kendi heva ve hevesine dayalı) bir ayrım yapıyor demektir. Bu da Allahın hükmüne razı olmamanın başka bir göstergesi kabul edilir. Aziz Kardeşlerim! Mekke’nin fetih gününde bir adam, Rasulullah’ın yanına yaklaştı. Korkudan, heyecandan titriyordu. Rasulullah da, adamın bu halini gördü ve dönüp seslendi: “Titremene lüzum yok, ben kral değilim.” Ve ardından ekledi: “Ben de senin gibi kuru et yiyen bir kadının oğluyum”. Bu ifadenin bir manası da şu değil midir? Beni sana üstün kılacak, ne soy, ne kavim ne de bir iktidar bağı olamaz. Benim senden Peygamber olmam dışında bir farkım yoktur. Nitekim Peygamber Efendimiz kendisine aşırı iltifat edilmesine asla razı olmazdı; meclislerde boş bulduğu yere otururdu. Hastaları, dostlarını, komşularını ziyaret eder; zayıflara, yoksullara, kimsesizlere, yetimlere özel bir ilgi gösterirdi. Bazen hizmetçisiyle birlikte oturup yemek yer, yiyeceklerini çarşıdan kendisi taşırdı. Öyleyse Kardeşlerim! Hepimiz Allahın yarattığı insanlarız. Elimizdeki nimet ve imkanların farklı olması insani ve islami meziyetleri terk etme sebebi olmamalıdır. Eğer oluyorsa; o imkan veya konum bizim için hayırlı değil demektir. Unutmayalım ki müslüman kimseye yakışan gıbta ve kerem etmektir. Yani kendisinde yoksa, olmasını ister; kendisinde varsa başkalarına ikram edip paylaşmanın hazzını yaşar. Anlamsız ve Allah katında değeri olmayan şeylerle üstün olduğunu zannetmek insanoğlunun aldanışından başka bir şey değildir. Allah bizi tevazuu ile gerçek huzuru bulan bahtiyarlardan eylesin” deniliyor.