Nevşehir'in yetiştirdiği önemli şahsiyetlerden Kimya Yüksek Mühendisi Fevzi İkizoğlu'nun kaleme aldığı bu yazıyı Nevşehirliyim diyen herkesin okumasını tavsiye ediyoruz.

Şimdi Nevşehir tarihinde 1900'lü yılların başına yolculuğumuz başlıyor...

İşte Kimya Yüksek Mühendisi Fevzi İkizoğlu tarafından 
Nevşehir tarihinin tozlu raflarından kaleme alınmış o muhteşem yazı "...

"Nev i Şahsına Münhasır bir Nevşehirli, Melavbulu Nuri Efendi..."

Toplumlarda bazı kişiler vardır ki yaptıkları işlerde, bir isim veya nam bırakmayı hiç düşünmemişlerdir. Sadece insanların mutluluğunu amaç edinmişlerdir. Yaptıkları mütevazi işlerden haz almayı yeterli görüp paylaşım, yardım, hoşgörü gibi ki bunlar şimdinin aşınmış değerleridir.

Böyle kişilerden birisi de Nevşehir'de eskiden ''Çarşı Ağası'' denilen şimdinin Zabıta Amiri görevini yapan bir kişiliktir. (Eşimin Büyük Babası) Halen aile söyleşilerinde adı yad edilen bu şahsiyeti tanıtmak istiyorum. O günün koşullarında var olan yasaları görev sorumluluğunu mudrik bir şekilde harfiyen uygulamasıyla ün yapmıştır. Yasaları uygularken de ne bağlı olduğu amiri, belediye başkanı ve onun yakınlarını ne de kendi ailesini ayrı tutmuş, herkese aynı uygulamayı yapmıştır. Çünkü O,şimdilerde çok muhtaç olduğumuz özellikleri taşımakta nesli tükenmiş bir kuşağı temsil etmekte idi.

Diğer lakabı olan ''İslamoğlu'' adıyla da anılan ve asıl adı ''Nuri YÜCEL'' olan nev-i şahsına münhasır kendine ait özel nitelikler taşıyan Melavbulu'nun 97 yaşında öldüğünü biliyorum. 1979 yılında öldüğüne göre 1882 yılında da doğmuş olması gerekir.

''Melavbulu'' adı Derinkuyu'nun eski adı olan Melagobi'den gelmiş olup memleketinin adı ile anılmasına neden olmuştur. Nuri Efendi, yasaları, kişileri ayırt etmeksizin uygulaması ile haklı bir şöhretin sahibidir. Çalıştığı dönemde polisin yetkilerine de sahip olduğundan ürünlerini satmaya gelen saf köylülerin haklarını özenle korumuştur.

Başkasının özünde (bahçe)  hayvan otlatan Nevşehir Belediye Başkanının kardeşine hemen ceza makbuzu keser, adam itiraz ederse de parayı bizzat belediye başkanından tahsil eder. Kendi eşini de çeşmede çamaşır yıkarken ve leğeni başına geçirdiği gibi bir de ceza makbuzu keserken kendine, Yeni düğün yapmış kızını evlerinin duvarına bitişik çeşmede çamaşır yıkarken görür ve ona da ceza yazar.

Melavbulu için anlatılan öykülerden biri de şöyle; Şimdiki Tekstil Fabrikasının karşısına rastlayan Karabacak mevkiinde çocuklar içine taş koydukları kartoplarını el sapanı ile gelişigüzel sağa sola atarlarken yakalar ve ceza yazar.

Yazar ama çocuklar da (tabii o zamanın çocuk diye nitelenen insanları delikanlılardır) Melavbulu'nun Sarıyaprak' taki beş ırgatlık(2,5 dönüm) bağını talan edip çubuklarını dahi sökerler, tehdit ederler.

Zamanın Belediye Başkanı Şükrü Süer, Melavbulu'nun dürüstlüğünü bildiği için ''görev zararıdır'' diye bağın bedelini fazlasıyla öder.

Çocukluğumdan bizlerin de hatırladığı üzere pek otel yoktu, hanlar vardı. Melavbulu tek tek hanları gezer, köylülerin heybelerine bakar kimden, nereden ve kaç liraya aldıklarını sorar pahalıya alanı buldu mu satanı da bulur ve cezayı yazarmış.

Köylünün birinin şahman buğdayını 4 kile olduğu halde 3 kile olarak tartan kantarcıya da ağır ceza vermesi O'nun ünlü anılarındandır.

Melavbulu, dikkatli, titiz, ''Doğrucu Davut'' olduğu ve yasaları uyguladığı için düşmanı da çokmuş.

2.Dünya Savaşı yıllarında karne ile ekmek verme, otomobil ehliyeti alma işine de O bakarmış. Fırınların suyunu denetler ekmekleri tartarmış.

Esnafı teftişi sırasında oturmaz, ayakta durur, çay falan içmezmiş. Esnaf da O'nu ''Baba'' diye anar, çekingen bir saygı ile karşılarmış. ''Zabıta yürür, arabaya binmez, binerse çevreyi göremez'' dermiş. Esnafa katiyen kaldırıma eşya koydurmazmış. Hatta hayvanına çok yük yükleyene dahi ceza yazarmış.

Melavbulu Nuri Efendi Çarşı Ağası diye küçümsenecek, öyle tepeden bakılacak adam değildi. Medrese okumuş, çok bilgili biriydi.

Zaten Belediye Başkanı Mazlumoğlu İbrahim Efendi tarafından seçilerek alınıp getirildi. Sanırım medreseden arkadaş olmalılar. Nuri Efendi görevinden başka bir şey düşünmezdi.

Herşeyi düzene sokmak isterdi. Öyle ki çarşıdan geçen kadınların yürüyüşlerine bile müdahale edermiş.Hatta çarşının ortasında bir kadının çarşafına kızıp yırttığını anlatırlardı.

1936'da Şükrü Süer belediye başkanıyken, başkanın hanımı çeşmede çamaşır yıkıyormuş ve Melavbulu O'na ceza yazmış.

Mesleğinin elinden gideceğini bilse taviz vermezdi.

Nuri Efendi hakkında o kadar çok şey  anlatılır. Bunlar bu güne bir örnek teşkil edecek tarihsel değerlerdir.

 Kızı ekmek parası istediğinde olmadığı için verememiş, kızı eve giderken torba boş gözükmesin diye ekmek torbasına taş koymuş. 25 lira maaşla geçindiği halde kendisine gizli ortaklık teklif edenlere bile yüz vermemiş ceza yazmıştır.

İstanbul'da telgrafhanede 7,5 yıl askerlik yapmış. Bu sürede hiç izne gelmemiştir. Manipleye bastığında karşısındaki O'nun basışı olduğunu hemen bilirmiş.

Atatürk'ün az olan askerini çok çok gösterme maharetini çok iyi bildiğini sık sık söyler ''Atatürk olmasa Müslümanlık da olmazdı'' sözünü ahbaplarına vurgularmış.

Atatürk'ün de şahsen Nuri Efendi'yi tanıdığını söylerler. Atatürk sevgisinin bu tanışıklıktan geldiğini sanıyorum

Dört oğlu ve üç kızı olan Nuri Efendi'nin kardeşi de Derinkuyu'da müftü imiş. (3 oğlu 2 Kızı ile tanışabildim)

Melavbululu Nuri Efendi Derinkuyu'ya gömüldü. Ölümünden önce ''2,5 saate dek öleceğim'' diyerek öleceği saati tahmin ettiği söylenir.

''Burası nasılsa orası da aynısıdır'' dermiş. rahmeti bol, yaptıkları örnek olsun...

*Tarih: 03 Kasım 2010, Yazar:Fevzi İKİZOĞLU