Anadolu’nun başarı klasiklerinden biri olan Sesli Gurup, bugün Türkiye’nin en büyük battaniye ihracatçısı. Yaklaşık 50 ülkeye ihracatı olan Sesli, dünyada en uygun fiyata ve en kaliteli battaniyeyi üretiyor. Üretiminin yüzde 85’ini dünyaya pazarlayan Sesli, Avrupa’nın battaniye devi olarak anılıyor

Sesli Battaniyeleri’nin kurucusu ve Genel Müdürü 1966 yılı Nevşehir doğumlu ve çocukluğu Nevşehir’de geçen Hazım Sesli, ticaret yapmaya okul yıllarında başlamış. Nevşehir’in pazarlarında su ve sakız satarak ev ekonomisine katkı sağlayan Hazim Sesli, 1986 yılında battaniye üretimine karar vererek sanayiciliğe atılmış. Aradan geçen 17 sene sonunda Anadolu’nun sayılı sanayicilerinden olmayı başaran Sesli’nin başarı öyküsü elbette tesadüf değil. İşte Nevşehir’den Uşak’a oradan da Dünya pazarlarına ulaşan Bir başarı öyküsü ve Hazim Sesli.

İş hayatına nasıl atıldınız?
Ailem dört kuşaktır ticaretle, üç kuşaktır da sanayii ile uğraşıyor. Ticaret yapmaya daha okul yıllarında başladım. Fabrikada işçi olarak çalıştım. Daha küçük yaşlarda, Nevşehir’in pazarlarında su ve sakız sattım. Akşama kadar bir kutu sakızı bitirir, kutusunu da satardım.
Ailem daha önce Uşak’a gitmişti, ben memleketimde kalıyordum. İlkokulu bitirdikten sonra dedemlerin yanından ayrılıp, Uşak’a annemle babamın yanına gittim. Hafta sonları ve yaz tatillerinde akrabalarımızın yanında çalışmaya başladım. O sıralarda halı ipliği üretimi yapıyorduk. Bir yandan da dedemin şoförlüğünü yapmaya başladım. Dedemle birlikte, Tokat, Niksar, Ordu, Kayseri, Niğde, Bor gibi yerleri gezip hem şoförlüğünü hem yardımcılığını yaptım. Dedemden sonra dayımın ve ailede birçok kişinin daha şoförlüğünü ve yardımcılığını yaptım. Bu arada da ticareti öğrenmiş oldum.

Kalabalık bir aile ortamından sıyrılıp nasıl patronluğa ulaştınız?
Askere gitmeden önce battaniye üretimi için küçük bir tesis satın alınmış, ancak üretime başlanmamıştı. Döndüğümde tesis hala çalışmıyordu. Çünkü para kazanılamayacağı düşünülüyordu. Baktım ki şartlar uygun değil, aile de kalabalık… Şirkette bir memur gibi kalacağım duygusuna kapıldım. Dedemi ikna etmek için birkaç ay uğraştıktan sonda 1987 yılında 10 milyon 200 bin liralık sermayeyi ve bu fabrikayı satın aldım. Satın aldığım hammaddenin parasını dedem ödemiş oldu. Böylece battaniye üretmeye başladık.

Aile üyeleri bu durumu nasıl karşıladılar?
Battaniye tesisinin çalıştırılmaması gerektiğini, depo olarak kullanıldığında bile daha fazla kazanılacağına inanıyorlardı. Aile büyüklerinden destek aldığımız kadar, eleştiri de aldık. Bizi destekleyenler, “Çocuklar sağa sola, kahveye gitmesinler, burada uğraşsınlar” diyorlardı. Anadolu’daki tabirle bu işi bir nevi “başımızı bağlamak” gibi gördüler. Dedem eleştirilere karşı bizi savundu. Bize de “yapmışken en iyisi en kalitelisini yapın, zarar ederseniz biz takviye ederiz” dedi. Sonradan diğer dayı çocukları da okullarını bitirip gelmeye başladılar.

Zarar ettiniz mi peki?
Evet, altı ay sonra hesap yaptığımızda zarar ettiğimiz ortaya çıktı. Dedeme gidip zarar ettiğimizi söyledim. “Şimdi zarar edersiniz, ileride para kazanırsınız” dedi. Biz de kaliteli üretimi devam ettirdik. O sıralarda Türkiye’nin en küçük battaniye üreticisiydik ve günde 50 tane battaniye üretiyorduk. Büyük firma sahipleri, “Bu kalitede üretmeye devam ederseniz batarsınız” diye telkinlerde bulunuyorlardı.Yine de kaliteden taviz vermedik. İki yıl sonra 1990’lı yıllarda aranır bir marka haline geldik. O günkü şartlarda, parayı peşin alıp iki ay sonra malı teslim etmeye başladık.

İhracat yapmaya nasıl başladınız?
1991 yılında Körfez Krizi yaşandı. Rusya’nın dağılması da aynı döneme denk geliyor. Kaliteli battaniye ürettiğimiz için dağılan Sovyet Cumhuriyetleri, Sesli battaniyelerini tercih etmeye başladılar. Hatta Mehmet Ali Birand TRT’de “32. Gün” programını yapıyordu. “Ermenistan’da Türk malları satılıyor” diye bizim battaniyeleri göstermişti. O denemde çok hızlı bir büyüme yakaladık ve 1991 krizinden büyüyerek çıktık. 1994’te yüzde 100 iç piyasaya çalışırken, 5 Nisan kararları alındı. Şirket olarak bundan da büyüyerek çıkmayı başardık. Ancak ihracat yapmadan sanayicinin ayakta kalmasının mümkün olmadığını da öğrenmiştik artık.