Onlarda Olmasa…

NEVŞEHİR(MHA) Nevşehir adı ile özdeşleşmiş olan 14 isim bin 600’lü yıllardan bu yana ilimizin tanınmasına da çok önemli katkı sağlamış.

İçerisinde Lale Devri Sadrazamı Damat İbrahim Paşa, Ünlü halk düşünürü Hacıbektaş-ı Veli Hazretleri, Halk Ozanı Refik Başaran ve Heykeltıraş Hakkı Atamulu’nun yer aldığı bu isimler Nevşehir’i Nevşehir yapan değerlerimiz durumunda.

Nevşehirli Damat İbrahim Paşa

Eski adı Muşkara olan Nevşehir’de doğmuştur. Babası sipahilerden İzdin voyvodası Ali Ağa’dır. İbrahim, köyünden kalkıp hemşeri ve akrabalarını ziyaret etmek aynı zamanda iş bulmak amacıyla İstanbul'a gelmiş. ve akrabası eski saray katibi Mustafa Efendi'nin delaletiyle.1689(1100 H) senesinde evvela sarayın helvacı ocağına ve daha sonra eski saray baltacıları ocağına girmiştir.
Damat İbrahim Paşanın sadrazamlığı döneminde başını batıya çeviren Osmanlı Devleti, Avrupa'nın sanat ve kültüründen istifade etmek üzere kendisine küçük de olsa bir pencere açmağa muvaffak olmuştur.
İbrahim Paşa devlet işlerine vakıf, düşünceli, siyaset sahibi, mutedil, kadirşinas, kabiliyetli ileriyi gören bir yönetici idi. Padişahın en yüksek teveccühünü kazanmakla ve bütün işleri eline almakla şımarmamış, kendisine fenalık yapmış olanlara dahi yardım elini uzatarak onları utandırmıştır.
Bir taraftan Çırağan ve helva sohbetleri, şuara meclisleri, musiki alemleri ile zamanını geçirirken, diğer taraftan ulemayı himaye ve ilmi eserleri tercüme ettirmek, kültür hareketlerini yaymak için matbaa tesis etmek, milli sanayii himaye etmek gibi hizmetleri de ihmal etmemiştir. Seleflerinden ne Sokullu Mehmet Paşa ve ne de Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa ayarında siyaset ve askeri işlerde mühim rol oynamamıştı; devlet yönetiminde onlar kadar katı değildi. Ancak faal ve teşkilatçı idi.
İran’a seyahat etmiş olan Lehli misyoner Krusinski'nin İran-Afgan muharebesine dair olan eserini, Damat İbrahim Paşanın isteği üzerine, İbrahim Müteferrika Tarih-i Seyyah adıyla Türkçeye çevirmiş olup ilk matbaada basılmıştır.
İbrahim Paşa'nın yalısı Beşiktaş’ta Çırağan mevkiinde Mevlevihane'ye bitişik olup, III. Ahmet de, sık sık buraya gelip eğlencelere katılırdı.
Damat İbrahim Paşa, eşi Fatma Sultan'la müşterek olarak İstanbul'da Şehzade camii yakınında dershane (Darülhadis) ile talebeye mahsus odalar, sebil, kütüphane, ve çeşme gibi hayırlı tesisler vücuda getirmiştir. Bu tesisler 22 Mayis 1720 de tamamlanarak mera-simle halkın hizmetine sunulmuştur.
Yine İstanbul'da Yeni postahane arkasındaki Acımusluk Sokağına çıkan yokuşun başında Damat İbrahim Paşa'nın 1719 M. tarihli Darulhadis, mektep ve sebili vardır. Ortakoy camisinin önündeki çeşme, Üsküdar'da Şemsipaşa semtinde Hüsrevağa camii önünde bulunan 1730 M. tarihli çeşme ile Çubuklu camii yakınındaki Mesire çeşmesi de İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Damat İbrahim Paşa'nın yaptırmış olduğu eserlerden en mühimi, kendisinin doğmuş olduğu ve evvelce Muşkara adlı bir koy iken, sonra imar ederek şehir haline koyduğu Nevşehir dedir. İbrahim Paşa'nın eski adıyla Muşkara ve yeni adıyla Nevşehir olan buradaki tesisle-rin yapılmasına 1718 Mayısta başlanmıştır. Damat İbrahim Paşa'nın Ürgüp İlçesinde de on kadar çeşmesi vardı. İzmir'de deniz kenarında Mısır Çarşısı adı verilen bir çarşı da İbrahim Paşa'ya aitti.
Damat İbrahim Paşa'nın ilk eşinden olan oğlu Genç Mehmet Pasa, 1723 M. de III. Ahmet'in kızı Atike Sultan'la nişanlanarak vezir olmuş ve bir buçuk ay sonra da nikahı yapılmıştır. Mehmet Paşa babasının vakfına mütevelli olmuş ve 1769 M. de vefat ederek babasının yanına defnedilmiştir. III. Ahmet'in damadı olan bu genç Mehmet Paşa'nın da Ibrahim adında bir oğlu vardı. Damat İbrahim Paşa ahfadı son zamanlara kadar gelmiştir. Bunlardan Hayri Bey isminde bir zatın Gü-vahi dil isimli bir divani ve Farsça kavaide dair Levhat-ül kavaid ve lügate dair Zeban ve abada dair de Adab-üs süluk ve Abad-ül üdeba isimlerinde eserleri vardır.
Damat İbrahim Paşa güzel yazı yazanlardandı, eski yazılarımızdan olan sülüs ve nesih yazışma evvela meşhur hattat Hafız Osman'dan ve onun vefatından sonra da ressam ve hattat Ömer Efendi'den yazmıştır. Ara sırada şiir söylerdi.
Hacı Bektaş-ı Velî

13. yüzyılda yetişmiş ünlü bir Türk düşünürü ve gönül adamıdır. Horasan’ın Nişabur (Nişapur) kentinde doğmuştur. Annesi Hatem Hatun, babası Seyyit İbrahim Sani’dir ve ikisi de Türk soyundandır.
Hacı Bektaş Veli'nin çeşitli kaynaklarda doğum ve ölüm tarihleri değişik gösterilmektedir. Bazı kaynaklarda doğumu 1248, Anadolu'ya gelişi 1270-1280 yıllan arası, ölümü ise 1337 olarak, bazı kaynaklarda ise doğumu 1209, ölümü 1271 olarak yazılmaktadır. Doğum ve ölümü için 1209-1271 tarihleri daha tutarlı görünmekle birlikte, 1248-1337 tarihlerini savunanlar fikirlerini Osmanlı sultanları ve Yeniçeriler ile bizzat görüştüğü savına dayandırmaktadırlar. Ancak, tıpkı Hacı Bektaş Veli'nin Ahmet Yesevi'nin (1093-1166) ölümünden hayli bir süre sonra onun dergahında ve onun öğretileriyle yetişmiş olmasında bir aykırılık bulunmadığı gibi, 1362'de kurulan Yeniçeri Ocağı'nın Hacı Bektaş Veli'yi onun ölümünden sonra pir olarak benimsemiş olmalarında bir imkansızlık bulunmamaktadır. Günümüzde de pek çok kimse ölmüş kişilerin öğretilerini takip etmektedir.
Akılcılığa ve bilime inanan Hacı Bektaş Veli'nin kişiliğinin temel ilkesi dürüstlüktü. İlk eğitim ve öğrenimini Türkistan Piri Hoca Ahmet Yesevi kültür ocağından alarak, çok sayıda bilim adamının yetiştiği Horasan'da engin bir bilgi birikimine ve geniş bir dünya görüşüne sahip olmuştur.
Hacı Bektaş Veli'nin Anadolu'ya gelişi, Anadolu Selçuklu Devleti'nin siyasi, ekonomik ve kültürel düzeninin bozulduğu, yönetimde bölünmelerin ortaya çıktığı bir döneme rastlamaktadır.Hacı Bektaş Veli Kırşehir yöresindeki Suluca Karahöyük'e (Hacımköy) yerleşmiş, Orta Anadolu'yu dolaştıktan sonra Anadolu kültürünü, Anadolu insanının gelenek ve göreneklerini özümseyerek yeni bir bilim ve öğreti merkezi kurmuş ve Bektaşilik geleneği bu merkezden tarih sahnesine çıkmıştır.
Burada çok sayıda öğrenci de yetiştiren ve Yeniçeri ocağının da piri olarak bilinen Hacı Bektaş Veli'nin Anadolu birliğinin sağlanmasına önemli katkıları olmuştur. Hacı Bektaş Veli mirası ayrıca, Osmanlı Devleti döneminde, hem Yeniçeri ocağının piri sıfatıyla, hem de Bektaşilik geleneğinin Balkanlardaki yerli halklar açısından kolaylıkla özümsenebilecek yönleri bulunması nedeniyle, başta Arnavutluk ve Makedonya gelmek üzere, İslamiyet'in bu coğrafyada yayılmasında temel bir rol oynamıştır. Hacı Bektaş Veli, Türk dili ve kültürünün yabancı etkilerden ve her türlü yozlaşmalardan korunması çabalarını ömrü boyunca sürdürmüştür. Ortaya koymuş olduğu birleştirici ve yükseltici öğreti her türlü bağnazlıktan uzak, çağa uyan ilkeler haline gelmiştir. Hacı Bektaş Veli ibadet ve günlük yaşamda kadını erkeğin yanına almıştır. Güzel sanatlara sevecenlikle bakmış, Dergah'ta öğretisini yaşama geçirmiştir. Makalât, Fevaio. Şadhiyye ve Şerh-i Besmek isimli eserlerinin olduğu bilinmektedir. Hacı Bektaş Veli'nin hayatını ve kerametlerini anlatan Velâyetname hakkındaki en önemli temel kaynaktır.
Eski Sulucakarahöyük bugünki Hacıbektaş şehirinde, Nevşehir ilinde türbesi bulunmaktadır.

Suat Hayri Ürgüplü

Suat Hayri Ürgüplü 13 Ağustos 1903 tarihinde Şam'da doğdu. Galatasaray Lisesinden sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini 1926 yılında bitirdi. Çeşitli devlet hizmetlerinde bulundu. Türk-Yunan Ahali Değiş-Tokuşu mahkemelerinde çalıştı. İstanbul Ticaret Mahkemesi yargıçlığında bulundu ( 1929–1932).1939 ve 1943'te Kayseri Milletvekili seçildi. 2. Saraçoğlu kabinesinde Gümrük ve Tekel Bakanı oldu.1950'de tekrar parlamentoya dõndü.1952 yılına kadar Kayseri Milletvekilliği yaptı. Avrupa İstişare Meclisi'nde başkan yardımcılığı görevinde bulundu. 1952'de parlamentodan ayrılarak Bonn Büyükelçiliğine getirildi.1955'te Londra,1959'da Washington,1960'da ise Madrid Büyükelçiliğine atandı. 1961 seçimlerine katılarak Kayseri Senatörü seçildi. Cumhuriyet Senatosunun ilk başkanı oldu. Bu görevi tamamladıktan sonra 1965 yılında partiler üstü hükümetin başkanlığını yaptı.1966'da kontenjan senatörü seçildi.1972'ye kadar bu görevde kaldı. 1981 yılında vefat etti.
Refik Başaran

Refik Başaran, 1907'de Ürgüp'ün Taşkınpaşa köyünde doğmuştur. Mustafa Çavuş'la Emine Hanım'ın oğludur. Anneannesi bir Arap kızıdır. Dedesi Hacı Ali Ağa, bir ara Arabistan'a gider, dönüşte Arap kızı olan Şirin'i de yanında getirir, onunla evlenir. Refik'in annesi Emine bu evlilikten doğar. Refik'in biraz esmer oluşu da bu yüzdendir. Emine'nin üç çocuğu olur; Fettah, Refik ve Havva Ana. Köyündeki okulda üç yıl okuyarak ilk tahsilini tamamlar. Refik on yedi yaşındayken aynı yaşta olan köylüsü Fadime ile evlenir. Malı-mülkü olmadığı için kız tarafı Refik'e kızlarını vermek istemez. Refik de bunun üzerine aileye içgüveyi olarak girer. Fadime'den üç çocuğu olur. Emine Başaran (1930-1981), Hikmet Başaran (1934- ), Hacı Ali Başaran (Vefat etti).
Saza ve türkü söylemeye daha küçük yaşlarında hevesli olan Refik, saz çalmaya on dört-on beş yaşlarında başlar. Abisi Fettah'ın Kırşehir'de aldığı sazla hemen her gün köyüne 6-7 km. mesafedeki Yeşilhisar'ın Kavak köyüne gidip, orada Topal Hasan'dan ders alır. Fettah, kardeşi için ustaya her türkü başına bir lira verme fedakârlığını gösterir. Kısa zamanda saz çalmada önemli bir mesafe kaydeden Refik, köyünde ve çevresinde düğünlerin aranan siması olur. Askerlik hizmetini Kütahya ve Niğde'de yapar. Askerlik sonrası ünü daha da artan Refik, Mustafa Kemal Atatürk tarafından Ankara'da bir toplantıya çağırılır. Atatürk, zamanın önde gelen sanatçılarıyla yaptığı bu toplantıda Refik'e "Başaran" soyadını verir.
Refik Başaran plak yapmak için sık sık İstanbul'a gidip köyünden ayrı kalmış ve sıla özlemi çekmiştir. Bundan ötürü, genelde söylemiş olduğu sözlü ezgilerde hasretlik ve ayrılık temalarını ağırlıklı olarak işlemiştir.
Refik Başaran'ın kendisine has bir saz çalma tarzı vardır. Türküleri okurken bütün benliğini ve ruhunu katmış, sözü ve ezgiyi ruhunun derinliklerinde hissederek okumuştur. Türkü sözlerini söylerken yöresinin ağız özelliğine bağlı kalmıştır.
Refik Başaran 1935 ile 1947 yılları arasında tahminen 200'e yakın türkü okumuştur. Ayrıca her gittiği yerde oradaki yaşadığı, gördüğü olaylarla ilgili irticalen türkü yakmıştır. Bu türkülerin çoğu plaklara okunmadığından dilden dile dolaşmış ve ancak bir kısmı günümüze değin ulaşılabilmiştir. Halen derlemeler devam etmektedir. Refik Başaran 1947 yılında Ankara'nın Ayaş ilçesinde vefat etmiştir.
Refik Başaran'dan derlenen bazı türküler : Şen olasın Ürgüp dumanın gitmez, Dam başında sarı çiçek, Bacacılar yüksek yapar bacayı, Tokat yaylasında yaylayamadım. Refik Başaran hakkında TRT'de üç program yapılmıştır. Bunlardan ikisi 1982'de gerçekleştirilmiştir. Sabri Uysal'ın hazırladığı programda Refik Başaran'ın türkülerine ve Fadime Başaran'la yapılmış bir röportaja yer verilmiştir. Diğeri de İstanbul Radyosunca hazırlanmıştır. Tamer Göksel'in hazırladığı programda Mehmet Erenler, onun türkülerinden örnekler vermiştir. Üçüncü program ise, 1989'da Mansur Kaymak tarafından yapılmıştır. Refik başaran'la ilgili olarak Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Arşivinde yine Fadime Başaran'la yapılmış bir konuşmanın bandı bulunmaktadır.
Karavezir Seyit Mehmet Paşa

1737 yılında Arapsun (Gülşehir) köyünde doğmuştur. Daha küçük yaşlardayken İstanbul'a gitmiş. Eğitim ve öğretimini orada sürdürmüştür. Dayısı padişah sarayında aşçı başı olduğu için onun yardımıyla Seyit Mehmet de helvacıların yanına çırak olarak girdi. Bu olay yükselmek için ilk adım oldu. Zeki ve çalışkandı. O yıllarda Osmanlı imparatorluğunun Padişahı I. Abdülhamit idi. Padişahın dikkatini çeken Seyit Mehmet 1774 Yılında hazine kethüdalığına getirildi. Bu görev bugünkü Maliye bakanlığına benziyordu. Arapsun'lu Seyit Mehmet Paşa Padişahının güvenini iyice kazandı. Bir süre sonra Sadrzamlık mührü verildi. Fakat devlet gittikçe zayıflıyordu. Devletin çöküşünü önlemesi konusunda Karavezir Seyit Mehmet Paşa'dan çok şeyler bekleniyordu. Paşa Muşkara'yı Nevşehir yapan İbrahim Paşa'nın yaptıklarını kendi kasabasına yapmak istiyordu. Arapsun'a bir külliye yaptırdı.
Padişah I. Abdülhamit zamanında Sadrazamlığa kadar yükselen Karavezir Silahtar Seyyid Mehmet Paşa 1777 yılında doğum yeri olan Gülşehir'i kalkındırmak amacıyla; altı çeşme, bir cami, bir medrese, bir han, bir hamam ve sübyan mektebi (ilkokul) yaptırarak önemli bir külliye bırakmıştır.
Bugün de bütün yapılarıyla ayakta olan ve hizmet veren bu görkemli eser Paşanın bir yadigarı olarak kaldı. Adının unutulmamasını sağladı. Fakat ne yazık ki Kızılırmak kıyısındaki Arapsun köyünden çıkıp devletin padişahtan sonra en yüksek makamına yükselme şerefine ulaşan Karavezir Seyit Mehmet Paşa kendisinden beklenenleri yapamadı. Devlet adamları ahlak çöküntüsü içindeydi. Rüşvet almış yürümüştü. Batışı durdurmak mümkün olmadı. Sadrazamlığı döneminde hiç bir yenilik yapılamadı. 18 ay sadrazamlık yaptı. 1781 yılında eceliyle öldü. İstanbul'da toprağa verildi.

Şekip Ayhan Özışık

Şekip Ayhan Özışık Türk Sanat Musikisi bestekârıdır. 1932 yılında Nevşehir’de doğmuştur. Müzikle küçük yaşlarda ilgilenmiş, ud çalmaya heveslense de babasının isteği ile keman dersleri almıştır. İlk hocası Emin Ongan'dır. Askerliğini yedek subay olarak 1954 yılında tamamlamış ve 1955 yılında Türk Müziği Konservatuarına, 1958 yılında da Ankara Radyosuna girmiştir. 1966 yılına kadar Ankara Radyosunda çalışıp birçok eserini bu dönemde yapmıştır ki bunlardan en önemlisi "Belki bir sabah geleceksin" isimli şarkısıdır.
Eserlerinden bazıları o dönem Türk filmlerinde fon müziği olarak kullanılmıştır. Türkiye'de ilk altın plak Grafson Şirketi tarafından "İçin için yanıyor" adlı eserine verilmiştir.
Hakkı Atamulu

Heykeltıraş olan Hakkı Atamulu, 1912 yılında, Nevşehir’in Derinkuyu İlçesinde doğmuştur. İlkokulu İzmir’de, ortaokulu İstanbul’da, liseyi Bursa’da bitirmiştir. 1934-1938 yılları arasında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisini bitirerek önce Mahir Tomruk, sonra Rudolf Belling’in öğrencisi oldu. 1938’de Almanyaya gitti. Frankfurt ve Berlinde Gabro ve Arnobrekker ile çalıştı. 1939’da Türkiye’ye döndü.946’da Nijat Sirel ile birlikte Malatya’da “Atatürk” ve “İnönü” heykellerini; 1951’de tasarımı kendisiyle, Yavuz Ggörey’e ait İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi bahçesindeki üçlü kompozisyon olan “Atatürk ve Gençlik Anıtı” nı yapmıştır. 1960’ta memleketi Derinkuyu’ya yerleşmiştir. Mesleğiyle belediye başkanlığının bağdaşmayacağını bilmesine rağmen, Derinkuyulu eşrafın ısrarı karşısında belediye başkanlığına aday olmayı kabul etmiştir. İki dönem süren belediye başkanlığı esnasında, Derinkuyu’yu bir sanat ilçesi yapma gayreti içerisinde olmuştur. Diğer taraftan Derinkuyu’yu belde kuruluşu olmaktan çıkarak, ilçe yapılmasını sağlamıştır. Önemli eserlerinden birisi olan Nevşehir’de bulunan 3m. Boyundaki Damat İbrahim Paşa heykelini parasız yapmıştır. Ünlü heykeltıraş Rudolf Belling bu heykel için: “Şimdiye kadar Türkiye’de yapılan en güzel yapıt” demiştir. Hakkı Atamulu 17 Temmuz 2006 yılında vefat etmiştir.
Aziz Yuhannes
Hıristiyan ve Müslümanlarca benimsenen, saygı duyulan bir şahsiyet olan Yuhannes, iki farklı dinin ortak değeri konumundadır. Doğum ve ölüm tarihi hakkında kesin bilgiler bulunmamaktadır. Hayatıyla ilgili bilinenler şunlardır: 1854-1856 yıllarında Osmanlı Devletiyle Rus Çarlığı arasında geçen Kırım savaşında, din adamı hüviyetiyle Rusya saflarında savaşa katılır. Savaşta yaralı olarak Osmanlılara esir düşer. Savaş sonrası İstanbul’a getirilir. Bir müddet esaretten sonra serbest kalır. Ancak Ülkesi Rusya’ya dönmek yerine, Hıristiyanlığın kutsal mekânlarının bulunduğu Ürgüp’te kalmayı tercih eder. Ürgüp’te dönemin zenginlerinden olan Esat Ağa'nın himayesine girer. Dürüstlüğü ve çalışkanlığı sayesinde kısa sürede Esat Ağanın güvenini kazanır. Esat Ağa Yuhannes’in inançlarını bağımsızca yaşamasına müsaade eder. Esat Ağa konağının alt kısmında bulunan kayadan oyma mekânda Yuhannes Hıristiyanlıkla ilgili inançlarını rahatlıkla yerine getirir. Öldüğünde de aynı mekâna defnedilir. Ancak kemikleri 1924 yılında Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan mübadele(değişim) anlaşması çerçevesinde, yapılan değişim sırasında, Ürgüp’te yaşayan Rumlar tarafından Yunanistan’a götürülür.

Mustafa Güzelgöz

Ülkemizde ve yurt dışında “Eşekli Kütüphaneci” olarak ün yapmış olan Mustafa Güzelgöz 1921 yılında Nevşehir’in Ürgüp İlçesinde doğmuştur. Ortaokul mezunudur. 1944 yılında Ürgüp Tahsinağa Kütüphanesine memur olarak atanır.
Memuriyete başladığı dönemde hiçbir köyde kütüphane yoktur. Aydınlanmanın köylere ulaştırılması gereğine inanarak, kitapları köylünün ayağına götürmeye karar verir. Kıvrak zekâsını kullanarak, kitapların konduğu sandıklar yaptırır. Bu sandıkları eşek ve katırlarla köylere taşır. Böylece, hiç kitap yüzü görmemiş çok sayıda köylüye kitap okuma alışkanlığı kazandırır. Sonucunda Ürgüp köyleri kütüphanenin bilincine varır. Ve köylerinde kütüphane açma yarışına girerler. Şayet bugün Ürgüp köylerinde çok sayıda kütüphane bulunuyorsa, bunda Mustafa Güzelgöz’ün katkısı çok büyüktür. Bu üretkenliği ve yaratıcılığı kendisine 1963 yılında ABD Başkanı Kennedy’nin de kurucusu olduğu vakıf tarafından verilen “Dünya İnsanlığına Hizmet Ödülü’nü” getirmiştir.
Güzelgöz, memuriyetin yanı sıra farklı alanlarda bir çok etkinlikte de adından bahsettirir. Ürgüp’ün Çökek Köyünde kurulan üzüm işleme tesisinin kuruluşunda önderlik eder. Kırklı

yıllarda sporun önemini kavramıştır. Ve Ürgüp’te bir spor kulübü kurmuştur. Diğer taraftan turizmle ilgili tüm dernek tarzı teşekküllerin içerisinde yer almıştır.
17 Şubat 2005 günü vefat etmiştir. Mezarı Ürgüp İlçe mezarlığında bulunmaktadır.

Ürgüplü Şeyhülislam Mustafa Hayri Efendi

Trablusgarp vilayeti Evkaf Müdürü Abdullah Avni Efendi'nin mahdumu Hayri Efendi, 1867 yılında Ürgüp’te doğdu. İlmiye sınıfına mensup bir aileden gelen Hayri Efendi birçok alanda muhtelif kişilerden dersler almıştır. İlk öğrenimini amcasından alan Hayri Efendi Mahmut Efendi’den Hat, Halim Efendi’den Arapça dersleri aldıktan sonra 1883 yılında ağabeyi ile birlikte ilmin merkezi İstanbul’a gitti. İki yıl süren bu İstanbul seyahatinde Hayri Efendi, Fatih Başkurşunlu Medresesine kaydoldu. Hayri Efendi medrese derslerinin yanında medresenin dışında da farklı kişilerden muhtelif dersler aldı.
Bu iki yılın sonunda memleketi Ürgüp’e dönerek buradan Kayseri’ye geçti. Kayseri’de yerleştiği Yağmurlu Medresesinde; Kazım Efendi’nin sabah, Karakimseli Hacı Efendi’nin akşam derslerine devam etmiştir.
Bilahare İstanbul’a giderek yeniden Başkurşunlu Medresesine kaydoldu ve burada 8 yıl eğitim gördü. Burayı bitirdikten sonra, kaydolduğu Mekteb-i Hukuku da bitirmiş ve ilk memuriyetine Bursa’da müderris olarak başlamıştır.
O dönemin yetişmiş insanları öyle görevlere getirilmiş ki saymakla bitmez. Hatta yaptıkları bazı işlerin, aldıkları vazifelerin günümüzde karşılığı dahi yoktur. Hayri Efendi de öyle birisi. İlk görevinden sonra Adliye’ye geçerek sırasıyla; Maraş, Trablus-Şam Bidayet Mahkemesi Müdde-i Umum Yardımcılığı ve Lazkiye Sancağında muhtelif görevlere getirilen Hayri Efendi, II. Meşrutiyet’e kadar Adliye Nezareti (Adalet Bakanlığı)nde çeşitli görevlerde bulundu. Suriye, Manastır, Selanik gibi dönemin büyük merkezlerinde vazife yapan Mustafa Hayri Efendi, içten içe merak duyduğu siyasî çalışmaları da takip etmekteydi.
II. Abdülhamit döneminde, İstanbul, Suriye ve Selanik’te genç zabit ve mekteplilerin kurdukları siyasi teşekküllere ilgi duyan Hayri Efendi, bazılarında fiilî görev almış, Selanik’te ceza reisi iken İttihat Terakki Cemiyeti bünyesinde önemli hizmetlerde bulunmuştur. II. Meşrutiyet döneminde İttihat Terakki Fırkası’ndan Niğde mebusluğuna adaylığını koyarak, Meclis-i Mebusana girmiştir. Mustafa Hayri Ürgüplü 7 Temmuz 1921 yılında vefat etmiştir. Kabri Ürgüp Cami-i Kebir bahçesindeki aile kabristanındadır.

Dellalzade Hacı Osman Efendi

Hacı Osman Efendi 1868 yılında Nevşehir’de doğmuştur. Nevşehir'de medrese tahsili yaptıktan sonra Konya Darülfünündan diploma almıştır. Bir süre İzmir'de vaizlik yapar ve Nevşehir'e dönerek Rüştiye mektebinde eğitmenlik yapar. Aynı zamanda hafızlık, serbest vaizlik, idadide mubassırlık (Lise dengi okulda yöneticilik) yapar.
Nevşehir Mondros Mütarekesi günlerinde 12. Kolorduya bağlı 11. tümenin denetim alanı içindeydi. Karargâhı Niğde’de bulunan tümenin önemli silah ve cephane depolarından biri de Nevşehir'de idi.
Orta Anadolu, Mütareke'nin belirlediği paylaşım alanlarının dışında kaldığı için Nevşehir, Milli Mücadele yıllarında önemli bir siyasi olaya tanık olmadı. Bununla birlikte 4 Eylül 1919'da toplanan Sivas Kongresi’ne, Nevşehir adına bir delege katıldı: Dellalzade Hacı Osman Efendi.
Hacı Osman Efendi, kongrede alınan bütün vilayet ve kazalarda Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti Şubeleri oluşturulmasını öngören kararın Nevşehir'de uygulanmasına öncülük etti. Bu cemiyetin önde gelenleri Eyüp Bey, Müftü Süleyman Hakkı Efendi, Belediye Başkanı Ahmet Efendi idi. Bugün Nevşehir'e bağlı olan Avanos'ta da cemiyetin bir şubesi kurulmuştu.Bu cemiyetin çalışmalarında en etkin kişi Belediye Başkanı Nuri Bey’dir.
Hacı Osman Bey, 12 Temmuz 1950 tarihinde 82 yaşında iken vefat etmiştir.

Sadık Gül

Halk ozanımız 01.01.1966 yılında Ordunun Korgan ilçesinde doğdu. Orta ve lise tahsilini Korgan Lisesinde yaptı.1981 yılında Nevşehir’in Gülşehir ilçesine yerleşti. Lise yıllarında saz çalmaya başladı. Lise yıllarında şiire olan tutkusu hiç sönmedi. Halk ozanlarına olan merakı içinde hiç sönmedi. Mahsuni şerif, Âşık Yaşar reyhanî gibi ozanları kendine örnek aldı düğünlerde çalıp okuduğu kendi eserleri beğeni bulmaya başlayınca 10 adet şiirini ve bir CD kaydını Ankara kültür Bakanlığına gönderdi.1986 yılında Gülşehir’den evlenip buraya yerleşti. Ankara Kültür Bakanlığından sazı ve sözü ile atışma dalında ve irticalen çalıp söyleme dallarında Halk ozanlığı belgesini aldı. Bir şiir kitabı çıkardı. Kars âşıklar bayramına düzenli olarak her yıl katılmakta olup Nevşehir iline atışma dalında ilk madalya getiren halk ozanıdır. Yazmış olduğu eserleri kendine has üslubu ve çalması ile çok beğeni almıştır. Ozan sadık Gülün kendine ait 300 eseri vardır bunlardan 15 tanesini türkü olarak okumuştur. Yurt dışında ve yurt içinde çok sayıda TV kanalarında canlı yayınlara konuk olmuştur. Gülşehir Belediyesinden emekli olan ozanımız, Birçok etkinliklerde halen Nevşehir kültürünü sazı ve sözü ile yayma çabası için büyük bir mücadele vermektedir.

Neşet Günal

Nevşehir’de doğmuştur.Babası aslen Nevşehir- Kızılcin köyündendir. Annesi ise Aksaray’ın Camiliören köyündendir. Nevşehir ortaokulunda okurken resim yeteneğinin sezilmesi üzerine, Nevşehir Belediye Başkanlığınca burslu olarak İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümüne gönderildi. Akademideki öğrenciliği sırasında iki yıl kadar Ses Tiyatrosunun afişlerini ve dekorunu hazırladı. 1946’da Akademinin Yüksek resim bölümünü birincilikle bitirdi. Aynı yıl UNESCO’nun Paris’teki uluslar arası resim sergisine katıldı.
1948’de resim öğrenimi için Paris’e gönderildi. 1950’de fresk öğrenimi için Paris Güzel Sanatlar Meslek Okuluna girdi. 1954’de öğrenimini tamamlayarak Türkiye’ye döndüğünde İstanbul Güzel Sanatlar Akademisine asistan olarak atandı.
1954’de ilk Türkiye sergisini Ankara’da açtı. 1956’da Paris Okulu Sergisine katıldı. Aynı yıl TBMM’nin yeni yapısı için açılan resim kampanyasında “ Göreme ve Bağbozumu” adlı yapıtlarını gerçekleştirdi.
Ahmet Taşkıran

Avanos İlçesinde, geleneksel toprak kap sanatının(Çanakçılık) önemli ustalarından birisi olarak kabul edilen Ahmet Taşkıran 1929 yılında Avanos’ta dünyaya gelmiştir. Küçük yaşta hayat mücadelesine atılan Ahmet Taşkıran, kısa süreli köşkerlik deneyiminin sonrasında, çanakçılık mesleğine, dönemin ustalarının yanında çırak olarak başlamıştır. Mesleğe duyduğu ilgi ve becerisi sayesinde kısa sürede ustalığa yükselerek tezgahını kurmuştur. Geleneksel ve günümüz formlarında ürünler vermiş olan Ahmet Taşkıran, günümüzde bu sanatı icra eden birçok kişinin ustası konumundadır.
Toprak kap sanatında geçiş dönemini yaşamış olan usta, bölgede bu sanat dalının gelişmesi adına yaptığı en önemli katkı, ürünlerin sırlanmasıdır.