Nevşehir Belediye Başkanı Hasan Ünver, Uluslararası Forumda Sunum Yaptı “: İnsanı Merkeze Almayan Hiç Bir Çalışma Başarılı Olamaz” dedi.
Nevşehir Belediye Başkanı Hasan Ünver, yaşanılan şehirlerin nüfusa göre sınıflandırılmasının yanlış olduğunu belirterek,  insanların yaşadığı şehirde  en nitelikli hizmetleri alabilmelerinin önemli olduğunu söyledi.
Nevşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Teşkilatı(UCLG)na bağlı Orta Doğu ve Batı Asya Bölge Teşkilatı(MEWA) tarafından gerçekleştirilecek  Uluslararası, ‘  Aracı Şehirler, Sürdürülebilir Kalkınmanın Kilit Aktörleri” konulu ‘Aracı Şehirler Orta Doğu ve Batı Asya(MEWA) Bölgesel Forumu Nevşehir’de çalışmalarını sürdürüyor,
Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Kültür ve Kongre Merkezi Toplantı  salonunda devam eden forumun Aracı Şehirler tanıtım oturumunda bir sunum yapan Nevşehir Belediye Başkanı Hasan Ünver, şehirlerin büyüklüğünün  sahip olduğu nüfusa göre değil, üzerinde yaşayan insanların aldıkları nitelikli hizmetlere göre sınıflandırılmasının daha gerçekçi bir yaklaşım olacağına inandığını belirtti.
Ünver, şehre ait değerleri yaşayamayan insanların yaşadığı o şehrin büyüklüğünün nüfus bazlı olarak ele alınmasının yanlış olacağını kaydeden Ünver “  Biz yerel yöneticiler olarak  çok önemli bir görevi icra ediyoruz. Şahsen ben üzerinde yaşadığımız şehirlerin nüfusa göre sınıflandırılmasına karşıyım. Şehirlerde yaşayan insanların nitelikli hizmetler almasından yanayım. Büyük bir şehir düşünün ki   bu şehrin bir bölümünde bu dünyaya dair ne kadar güzellikler var ise  hepsini yaşıyor, diğer bölümünde ise  insanoğlunun aya gittiğinden haber yok, cep telefonu ile tanışmamış ve yarın sabah kalktığımda ne ile karnımı doyuracağım bunun hesabını yapıyor. Bu şehrin nüfusunun 10,50 ve 100 milyon olmasının bir önemi var mı? Ben 3. Dönem belediye başkanlığını yapıyorum. 2004 yılında ilk seçildiğinde dünyanın nasıl olduğunu öğrenmek için UCLG’nin Genel Merkezine gidip ,  Genel Sekreter Yardımcısı EmiliaSaız’in çalışma masasının önünde buldum kendimi. Hemen bir çalışma niteliğinde UCLG merkezinde   kaydımı yaptırdım ve tüm çevre ve yerel yönetim  örgütlerini dolaşmaya başladım. Dünya ile ilgili ne kadar çevre ve yerel yönetim var ise hepsinin de merkezlerine gidip, onların çalışma yöntemleri konusunda bilgiler aldım. Yerel yönetim tanımı bir gazeteci olarak bende bir   fikir oluşturuyordu biliyorum bir şeyler ancak  ama bu örgütler niye var ,nasıl bir görev yapıyor diye, Uluslararası bu örgütlerinde destek ve katılımı ile 2005 yılında2000 yerel yöneticileriyle birlikte  Yerel Yönetimler Dünya Barış Konferansını Nevşehir’de yaptık. Konferans sürecinde gördük ki aslında herkesin çığlığı ortaktı.” Dedi.
 
YAPTIĞIMIZ İŞLERDE İNSANI MERKEZE KOYMAYI YILLAR YILI UNUTTUK
Türkiye’de yıllar yılı yerel yöneticilerin yaptıkları işlerde insanı merkeze oturtmayı hep geri plana ittiğini,bunun da insanların yaşadığı şehirlerden istenilen nitelikli ve verimli hizmet almanın önünde ciddi bir engel oluşturduğuna vurgu yapan Ünver daha sonra şöyle konuştu: “ Biz insanoğlu , makinalaşmanın hızlanmasından,  para kazanmanın çok gündemde tutulmasından sonra,  yaptığımız işlerde merkeze insanı koymayı unuttuk, insana dair olan şeyleri üretmeyi  unuttuk. Şehrimizde kimlerin hangi nitelikte yaşadığından daha çok şehrimizin fotoğraf çekildiğinde nasıl çıkacağını düşünmeye başladık. Dünyadan kameralar üzerimize çevrildiğinde acaba  yayınlarda nasıl güzel çıkacak  heyecanını duymaya başladık. Oysa yaşadığımız şehrin bir ruhu olmalıydı. O şehri aidiyet duygusu duyan insanların kucaklaması gerekiyordu. O şehirde  herkes yaşam biçimine göre  , inanç biçimine göre ve  düşünce biçimine göre hayat bulabiliyor muydu. ?Yani sabahleyin uyandığında herkes benim şehrim duygusunu yüreğinin derinliklerinde hissedebiliyor muydu. ? 
 
HİZMETLERDEN HERKESİN EŞİT ORANDA YARARLANMASINI HEDEFLİYORUZ
Tüm bunlardan sonra arkadaşlarımı topladım, bu şehirde ne kadar yürüme engelli insan, zihinsel engelli insan var ise tespit edin,  maddi durumlarına göre insanları tespit edin. Şehit ailelerini, gazileri tespit edin , önümde bir portföy göreyim. Yani ben kimlerin belediye başkanıyım. Nasıl ekonomik getirisi olan veya nasıl ekonomik getirisi olmayanların belediye başkanıyım. Ben ne yapmalıyım bu şehre ?  Zaten Allah yapacağını yapmış  vereceği ne varsa hepsini  vermiş, bizim ona şükür etmekten başka yapacak bir şeyimiz yok. Peki ötesinde insana dair biz ne yapabiliriz.? Ve bununla ilgili bir çalışma yaptık ve biz merkeze insanı oturtturduk. Sosyal yaşamı iyileştirdiğimiz takdirde, insanların aidiyet duygusunu geliştirmek için şehrin sunumlarını  nasıl ortak paylaştırabiliriz insanlarla  dedik , yani güzel yollardan sadece güzel arabası olanlar değil, güzel kaldırımlarda sadece yürüyebilenler değil, Kültür Sanat   Merkezi’nde düzenlenen eğitimlere giden sadece  karnı tok insanlar değil,  O şehre aidiyet duygusu geliştirebilecek ,benim şehrimin kaldırımları, benim şehrimin parkları,benim şehrimin  yolları, ama benim şehrim diyebilecek kavramı yerleştirmek için uğraştık. Bu tespit üzerinden o kategorik olarak daha önceden sınıflandırdığımız insanları, hep bir  sofranın etrafında   aynı paylaşımı yapabilecek düzeye getirmeye çalıştık. Bu ilk etapta oldukça zor oldu. Tespitlerimizden enteresan bilgiler aktaracağım. 19 yıldan beri evine hem bedensel hem de zihinsel evladı nedeniyle hiç sokağa çıkmamış bir anne ile karşılaştık.Bunun ne demek olduğunu izah etmeye gerek var mı ? Bir ömrü evindeki çocuğa adamış,  ama bu şehrin nimetlerinden hiç birisinden, belediyenin hizmeti olarak sadece içme suyu ve kanalizasyondan başkahiç bir hizmet vermediğimiz bu kadından  nasıl ‘Bu şehir benim şehrim ve bu şehrin bireyim demesini beklersiniz’ Sonra o kadının yanına gittik ve o kadının bu şehre aidiyet duygusu ile bağlanmasına yardımcı olacak temel bir çalışmayı başlattık. Tüm Özel insanları bir çatı altında toplayıp onlar için Özel Engelliler Merkezi’ni oluşturduk. Şimdi Özel insanların anneleri istedikleri zaman çocuklarının yanındalar, istedikleri zaman belediyemizin uzmanlarının gözetiminde çeşitli eğitimlere katılan çocuklarını merkezimize teslim ettikten sonra günlük işlerini oldukça rahat bir şekilde yapabilir hale geldiler. Bu çalışmamızla birlikte engelli kardeşlerimizin anneleri bir sokak ötesindeki parkı görebildiler. Dışarıya çıkıp alışveriş yapma  imkanı buldular. Bu projemiz UCLG ‘nin tüm dünyaya önerdiği,  30 proje içerisine girdi. Ve bu yönde ben dünyanın çeşitli ülkelerinde çeşitli sunumlar yaptım. 
 
 
BENİM ŞEHRİM DÜNYANIN EN YAŞANILABİLİR ŞEHRİ
Şimdi soruyorum, çocukları Özel İnsanlar Merkezi’nde eğitilebilen, onların bir meslek sahibi yapılmaya çalışıldığı öğrenen özel insanlarımızın annelerinin,  birbirlerinin evlerinde veya park ve bahçelerde birlikte çay içebildiği ortamın oluştuğu bir şehrin nüfusunun kaç olduğunun ne önemi var. Akşam eve gittiğinizde çocuklarına alternatif olarak ‘Bu akşam sizinle  Lübnan Mutfağının mı, Fransız mutfağının mı, İtalya mutfağının mı yoksa geleneksel Türk mutfağının mı tadına bakalım, gidip sizin ile orada yemek yiyelim’ şeklinde soru sorabilen  bir babanın  şehrinin, nüfusun ne ehemmiyeti var ? İnsanların inançlarından, dinlerinden,  etnik yapılarından,  kimliklerinden ve kültürlerinden dolayı  birbirlerini hor görmediği medeniyette  bir şehirde yaşayan insanların nüfusunun kaç  olduğunun ne  önemi var.? Onun için Benim şehrim dünyanın en büyük yaşanabilir  şehri diye iddia ile söylüyorum, bunu yapabilmek için çabalıyorum. İnsanı merkeze oturtmadığımız hiçbir projenin önemi yok. Nevşehir Belediyesi olarak mahallelerde çalışırken insanların fikirlerini alıyorum. Kendi gözlerimizle yaptığımız kabul görmüyor, ama insanlarla yaparsakbu hizmeti inanın insanlar  doyasıya ve seve seve kullanıyorlar. .”