FOTOĞRAFLARIN DİLİ

Nevşehir’de yaşamak! Destansı bir hayatta yaşamak gibidir. Nevşehir’de birçok şeyin “En”leri yaşanır. Nevşehir ve yöresi tepeliklerden oluştuğu için, toprak tabakası ovalara göre daha ince olur, toprakla uğraşan insanlarımız “en” fazla çalışır. Yer altı sularımız 350 metrelerde olduğu için Türkiye şartlarında “en” derin su kuyuları yine Nevşehir’de bulunmaktadır. Sevdaların “en” karası, yine yöremizdedir. Onun içindir ki Aşık Kerem Aslısını Ürgüp ve köylerinde aramış ve bu yöreye şiir dahi yazmıştır. Ayrıca televizyonlardan izlediğimiz dizilerde aynı konuyu işlemiyor mu?

Perilerin ve bacalarının dünyada “en” çok bulunan yer yine burasıdır. Kapadokya ”Güzel Atlar Ülkesi” Yine destansı bir hayatı ve yöremizi yansıtmıyor mu? Melagübü ve Enegi : “Zor topraklar ülkesi, sıcak topraklar ülkesi” yani ateş ülkesi yine yöremizdedir.

Öz eleştiri gibi karşılaştırmalarımızı yapalım. Yapalım ama bazı dersler de çıkarmayı, zamanı, doğayı, kendimizi daha iyi anlamayı da ihmal etmeyelim.

Güzel Atlar Ülkesinin atları şimdi yok. Arap atları, İngiliz atları gibi güzel ve özel atların yanında “Anadolu atları” cins atlar yetiştirilebilirdi. Atalarımız bunu yapmamış. Zamanında at arabaları varmış, şimdi ise Türkiye’de arabası ve şoförü ile ünlü bir il olmaya devam ediyoruz. Yeri gelmişken söyleyelim. Türkiye’de “en” çok araba alınıp-satılan yer ve şoförleri “en” hızlı olan yöre yine bizim yöremizdir.

Derler ki! Yöremiz ormanlarla kaplıymış. Biz sobalarda yakmışız, güzelim sedirleri dam örtüsü yapmışız, evlerimizde yine sedir diye anılan oturma köşeleri yapmış, harcamış, yerine ağaç dikmeyi unutmuşuz? Bu yüzden dağlarımız hep kel kaldı. Sadece tepelerde; Bodur meşeler, iğdeler ve bazı yöresel ağaçlar ve ağaççıklar son kalelerini ve son mevzilerini savunmaya çalışıyorlar. Zamanımızda insanlarımız bu konularda bilinçlendi ama ağaç ve orman yetiştirmek engin bir bilgi ve çok uzun zamanlar ister.

Yaşlandığım zaman sonraki nesillere:

“İşte bu ormanların fidanlarını gördüm. Bu gördüğünüz devasa ağaçlar zamanında küçücük fidanlardı.”Demek, hayatta en büyük dileklerimden biridir.

1940-1950’li yıllarda; Nevşehir’i, Göre ve Nar Kasabalarını içine alan, Borus Çayının buz gibi sularının suladığı vadideyiz. Size bir bahar sabahını anlatmak istiyorum.

Dereye yakın özlerde(bahçelerde) yabani bülbüller, sakalar, demir delenler(ağaç kakan),serçeler güzel, güzel ötmeye başlarlar. Bunlara; Uyludaki, Bademlikteki, Çombuzdaki katılır. İnsanlar huzur içerisinde pencerelerini açtıkları zaman, zümrüt gibi yemyeşil bir doğaya “Merhaba” Derler. Özlerin; Çimen, söğüt, sarmaşık ve türlü, türlü ağaç çiçeklerinin kokularına tepelerdeki badem Çiçekleri, zerdali çiçekleri katılır. Özel kokularıyla tüm Orta Anadolu’nun mührü olan İğde çiçekleri adeta sabırsızlıkla Haziran ayının gelmesini beklerler.

Vadinin berisindeki taş evler ise; Saksılarıyla, Taş köşkleri,çiçek balkonları ve pencere önlerindeki çiçekleriyle bu güzel oyuna katılırlar.Çeşit, çeşit kokulu güller, hanım şemsiyeleri, hanım elleri, küpeliler, karanfillerle özlerden ve tepelerden gelen güzel kokulara ve renklere cevap verirlermiş. Evlerde bulunan asmalarda mahalleleri ve sokakları serin bir yeşilliğin içine gömermiş. Bu yüzdendir ki sokaklarda aynı özler gibi yemyeşil olurmuş.

Evin erkekleri sabah camisine gittiği zaman, evin kadınları daha çocuklar uyanmadan, ortalık aydınlanmaya başlarken kapılarının önlerini ve sokaklarını süpürüp temizlerlermiş. Güneş biraz çıkınca da insanlar, dostları ve taşıtları olan eşeklerle bağ yollarına düzülürlermiş. Karayazı, hömerti, telakufi,Haflı, Ali efendi yolları eşekten geçilmez olurmuş.Eşekli kazalar ölümlü olmazmış ama tekmesinin pek yaman olduğunu söylerler. Günümüzde arabanın freni boşalmazsa kaçmıyor, hırsızlar günümüzde çok araba çalıyor. Ayrıca araba kazaları (Trafik kazaları) günümüzde tüm dünyanın en büyük problemleri arasındadır.

Eskiden etlik-ekmeklik, kayıtlık sonbahardan hazırlanır, kilerlere yerleştirilir, kışın tüketilirmiş. Şimdi marketler var. Kilere de gerek yok. Eskiden insanlarımız bu uygulamalarla nice savaşlı yıllar, nice kıtlıklı yıllar atlatmışlar. Ya şimdi global bir kıtlık olursa, günü birlik gıda tüketen insanlar ne yapacak? Bu konuyu düşünmek bile istemiyorum.

O zamanlar nüfus azmış, herkes birbirini tanıyormuş. İmeceler ve insanın insana saygısı ve sevgisini temel alan eski Türk Gelenekleri hayatın içinde yaşanıyormuş. Şimdi nüfusumuz arttı. Her yer ev ve insan dolu. Göre, Nevşehir ve Nar adeta birleşti. Bireylerin günümüzde daha yalnız olduğuna inanıyorum. Çünkü hayat hızlandı. Akrabalık çemberi dayılarla, amcalarla sınırlandı. Günümüzde o dahi sağlam bir yapıda değil.

Anlatıyorlar da eskiden Nevşehir daha güzelmiş. Suyu, havası, doğası tertemizmiş. Şimdileri Natürel (Doğal)dedikleri gıdalar sıradanmış. Hormonlusunu, kimyasalını arasan bile bulamazmış sın. İnsanın insana saygısı da çok daha fazlaymış. Şimdi televizyonlardan alıştığımız cinayet haberlerine Nevşehir’de yıllarca ama yıllarca karşılaşılmamış.

Nevşehirli olmak bunlar için özeldir. Masalları, hikâyeleri, tarihi ve güzellikleri satırlara elbet teki sığmaz. Her sokak bir şey anlatır, her çeşmenin hatırası başkadır. Her yıl ayrı bir sevinç ve acı saklar. Çok güzeldir bu diyarlar.

FOTOĞRAFLARIN DİLİ

YAŞLI MEŞENİN YOK OLUŞU

26.10.2007 Tarihinde tarih kültür çalışmalarım sırasında çektiğim Nevşehir’in yaşlı Meşesi. Eski Göre yolunda, İstiklal İlkokulunun hemen yanında yer almaktaydı.  Hemen alt tarafında bir un değirmeni bulunmaktaydı (Çiftenin üstü) Su meşe ağacının yanından geçer ve değirmene ulaştığı da söylenir. Zira, çekimleri yaptığımızda su olukları da durmaktaydı. Ayrıca Borus Çayından da su ala bilmekteydi. Çocukluğumda insanlarımızın bu çayda buğday yıkadıklarına kendim şahidim.

Bu ağaç canlıyken bir leylek ailesi yıllarca bu ağacı yuva olarak kullanmıştı. Eski anlatılarda bu ağacın adı sıkça geçmektedir. Daha da enteresan yanı bu ağacın perili olduğu inancı da Nevşehir’de yaygındı. Atalarımızı şimdi daha iyi anlıyorum. Perili bir ağaca zarar vermek gerçekten mangal gibi yürek ister. Gönül ister ki, bütün ağaçlarımız perili olsaydı da, kimse kesemeseydi. Diye düşünüyorum.

Zaman içinde kuruyan ve yıkılan bu ağacın boyutları oldukça büyüktü. Boyutlarını daha iyi ifade edebilmek için, bize anlatıda bulunan ağabeyimizle beraber çekimler yapmaya çalıştık. Düşünüyorum da, bu ağaç verniklenir veya koruyucu ile kaplandıktan sonra bir parka, bir refüje “Bu ağaç bu memlekette yetişmiştir.” Yazısıyla beraber bir güzellik olarak sergilenirdi. Olmadı… Bir araba gelmiş, odunlarını parçalamış ve götürmüş, büyük ihtimal yakacak odunluk olarak kullanılmıştır.

Aynı sonu bekleyen bir ağacımız daha var. Yer Eski yetiştirme Yurdu bahçesi, At kestanesi…. Merkez ilçemizin en yaşlı ağacı olduğuna inanıyorum. Belediye binasına çok yakın, çok kalın olan dalları kendini bilmezler tarafından kırılıp götürüldüğünü görmüştüm. Durumu ayrıca Nevşehir Valisine de bildirmiştim.

Ulu ağaçtan kalan gövde. Tarih kültür araştırmaları. Dedeoğlu arşivi.

ÜZERLİK OTUNUN KÜLTÜRÜMÜZDEKİ YERİ

            Bazı bitkilerin kadim zamanlardan beri bazı netameli durumlara karşı kullanıldığı bilinmektedir. Avrupa’da Ardıç ağacı kötü ruhları yaklaştırmayacağına inanılırken, başka memleketlerde başka bitkiler kullanılmıştır.

            Yöremizde; Kar dikeni nazara karşı kullanılırken, üzerilik netameli durumlara karşı kullanılmıştır. Bunlardan başka; Çocuklara nazar değmesin diye sey (Şap),iğde dalı parçası, nazar boncukları, çörek otu gibi maddeler çocukların kazaklarına filkete iğnesi ile tutturulmaktadır. Evlerin duvarlarına at kafası asmakta rastlanan nazara karşı kullanılan malzemelerdendir.

Üzerlik otunu biraz tanıyalım.    PeganumHarmala, Yabani kimyongillerden, 30-70 santimetre boylarında çok yıllıklı, çalı görünümünde, beyaz çiçekleri olan otsu bir bitkidir. Bu bitkinin bilinen diğer adları; Yabani sedef, üzerlik, nazar otu olarak bilinse de yöremizde üzerlik olarak bilinmektedir.

            Ekilmemiş boz yerler, kıraç meralar güneşli tepeler bu bitkinin yayılış gösterdiği alanlardır. Yöremizde; Acıgöl, Tatlarin ve Ürgüp’te daha yoğun olarak görülmektedir. Bu bitki İç Anadolu da yaygın bir şekilde bulunmaktadır.

            Kültürümüz ile iç içe girmiş bu bitki tütsü olarak kullanılmaktadır. Nazara karşı kullanımı, boncuk su yapısı, boyana bilirliği bu bitkinin tohumlarını el sanatlarına taşımıştır. Bu durum ayrıca yöremiz itibarıyla turizm sektöründe satıla bilir, sanatsal ürün olarak da karşımıza çıkmaktadır.

            Bozkır bitkisi olması nedeniyle kuraklığa oldukça dayanıklıdır. Taş bahçelerde, kurak ve sulanamayan mekânlarda bahçe ve peyzaj bitkisi olarak kullanılmaya çok uygundur.

            Şifacılık geleneğinde; Kurt düşürücü, yatıştırıcı, uyutucu, terletici, balgam ve adet söktürücü, cinsel gücü artırıcı olarak kullanılmaktadır. İbn-i Sina Kanun kitabında (111/204) üzerlik tohumlarını kaynatıldıktan sonra gargara yapılmasını önermektedir.

Kaynak: Nevşehir ve yöresinde yetişen bitki türleri. Bahadır Dedeoğlu Sayfa: 324.

 Üzerlikle yapılmış duvar süsü. Nevşehir. Dedeoğlu arşivi.

 Üzerlik otunun bir kilerde muhafazası. Nevşehir. Tarih ve kültür araştırma çekimleri. Dedeoğlu arşivi.

Üzerlik çiçeği- Ürgüp kırsalı. Bitki araştırmaları. Dedeoğlu arşivi.