Odamda Tanık Olduğum Bir Kavga
 
Veteriner Fakültesi'nde sığıntı gibiydik.
Bize dar, kasvetli, havasız, loş bir geçenekte yanyana birkaç odayı ''münasip'' görmüştüler.
Kendi yapımıza geçmeyi umutla bekleyerek katlanacaktık artık.
1983 yılı kışında soğuk bir gün. Evimden çıktım. Gece kar yağmış. Baktım , Harput sisler puslar içinde. Yürüyerek 10 dakika odam. Hemen su ısıtıcıyı hazırladım. Biraz sonra bitki çayları karışımını demliğe koydum. Evden gelirken temiz bardaklar getirmiştim. Masaya dizdim onları. Konuk ağırlamağa hazırdım. Bilirdi dostlarım, odamda yarenlik ederek kış iksiri içmenin tadını.
Odasına en erken varan kişi bendim.
Biraz sonra Dr Selahattin Solmaz geldi.
Bir bardak kış iksiri doldurup verdim. Keyifle içti.
Baskil'i, garip olayları anlatmağa başlamıştı ki Prof Dr Bayram Kodaman girdi içeri. Her zamanki sert hali. Yüzü gülmez kolay kolay. İki lafının biri '' Ben bu yaşta prof olmuşum, dekan olmuşum,'' du. Demek isterdi ki '' Rektör adayıyım. Beni hafife almayın! ''
Yalvaç'la ilgili sorular sordum. Pek istekli değildi yarenliğe. Tutuktu.
Nasıl oldu, nerden ''icabetti'' bilmiyorum, Selahattin ayağa kalktı, Dekan'ın yürüyüşünü taklit ederek, kaba saba bir ses tınısıyla konuşmağa başladı.
'' Ne o öyle yav! Kostaklanmalar falan...Horoz gibi kabarmalar...''
Kodaman şaşırdı, Selahattin'e bakakaldı. O da ayağa kalkmıştı.
'' .......................''
'' Adam ol, adam. Varsa yoksa tarih bölümü. Biz neyiz burda. Herkes diyor ki, fakültenin adı Tarih ve Edebiyat Fakültesi.''
Bayram Bey'in yüzü karardı iyice. Yörük yüzü belirginleşti.
'' Sen ne biçim konuşuyon yav'',dedi. Sesi kırgın.'' Karşında dekanın var senin.''
'' Dekanmış. Adamlık önemli dekanlıktan önce.''
İkisi de iri yarı...Kodaman, Selahattin'in üzerine yürüdü. Döğüşecek bunlar. Şaşkınlıkla izliyorum. Ayağa kalktım.
'' Ne yapıyorsunuz hocalar!'' dedim.'' Olgun yaşta insanlarsınız, kendinize gelin!''.
Aralarına girdim. Sırtlarını tapışlayarak sandalyelerine oturttum. Dekan, çayını yarım bıraktı, çıktı odamdan.
'' Ben bunun hesabını sormaz mıyım senden! Görgüsüz, göreneksiz herif.'' Kapıdan çıkarken zorlukla işittiğim son sözleriydi. Geçenekte pabuçlarının sesi gittikçe azaldı, sönümlendi, yitip gitti.
'' Seni kim tayin etti, biz onu da biliyoruz,'' dedi Selahattin. '' Buraya ne niyetle gönderildin, farkındayız.''
Burnundan soluyordu. Az daha bir döğüşe sahne olacaktı odam. Güya bir üniversitenin önemli bir biriminde oluyordu bu olay. Sakinleştirdim. Bir bardak çay daha verdim. Elleri titriyordu Selahattin'in...
'' Aranızda bir husumet mi var! Böyle alerjik bir durum olduğunu bilmiyordum,'' dedim.
''Boş ver !'' dedi. Konuşmak istemediği belliydi.
Bir saat sonra Muhtar, Adnan, Sabri, Ahmet Necmi, Mahmut, Sadettin, Dursun ardarda geldiler. Onlara da iksir ikram ettim. Tadına vara vara içtiler; öğücü güzel sözler söylediler. Yarenlik ettik…
Olaydan hiç sözetmedim.
Bir hafta kadar sonra Muhtar ağzımı aradı : '' Bayram Beyle ilgili bana söyleyecek bir sözün var mı !'' derken gülüyordu. Öğrendim ki, Dekan Bey, '' Bakalım, bu Emrullah dedikoducu mu, odasında tanık olduğu bir olayı çevresine yayıyor mu, yoksa ağzı sıkı mı! '' diye soruşturmuş.Muhtar da merak etmiş.
Hiç bir şey anlatmadım. Gülümsedim, geçtim.
Bayram Bey, bizden sonra Samsun'da dekanlık yaptı. Her rektör atamasını umutla bekledi, olmadı, olamadı. Selahattin Bey feci bir trafik kazazında yaşamını yitirdi.
Söz dalaşının benden başka bir tanığı da yoktu zaten.
Acaba bu kavga, ağız dalaşı bir senaryo, bir kurgu mu idi ?
                         ............................................ 12 Şubat 2018.