Öğretmen, Ozan Hüseyin Güney
 
Avrupa’ya gönderdiğimiz işçi çocuklarının eğitiminde pek çetin sorunlar var. Eğitim Bakanlığımız birkaç öğretmen göndererek yardımcı olmak istiyor. Fakat, bunlar yetmiyor. Çocuk iki dil, iki kültür arasında bocalıyor. Ailenin dinsel eğilimleri de etkili olunca bu, çatışma içinden çıkılmaz bir durum alıyor. Türkçe, Felemenkçe ve Arapça…Çocuk, bu üç dili de hiçbir zaman tam öğrenemiyor. Türkiye’den uzakta, Türkçesi yarım kalıyor. Holanda’da yaşıyor ama bu ülkenin insanınca benimsenmediği için, itilmişlik duygusuyla da Felemenkçeyi öğrenemiyor, Kur’an dersini alması ailesince isteniyor. Elbette, alabildiği Arapça da zayıf. Örneğin , Fas göçmeni aileyle bağlantı kurmada Arap dili kullanılamıyor. Özetle, çocuklarımız için “iki arada bir derede” durumu var burada.”( Holanda’dan gönderdiği  bir mektuptan.1980).
Hüseyin Güney…Göre köyü…Osman Amcamın, Şerife Teyzemin oğlu. Dedem Hüseyin Çavuş’un adı verilmiş. 1945 doğumlu. Çocukluğu çiftçi ailenin içinde geçti. Emmi, dayı çocuklarıyla birlikte…Tarla, bağ, bahçe işleriyle…Ve davar yetiştirilen bir ortam…Kırlarımızda esen yellerin yünsü yünsü koktuğu 1940’lı yılların sonu…Marshall Yardımı ile , binbir zorlukla 6500 TL’yi biriktirerek satın aldığımız Massey Harris traktörü  her şeyi değiştirmeğe başladı. Davarsı davarsı koksa da Yukarı Yazı’nın ekenekleri, artık mazot kokusu da karışıyordu buna. Sonra biçerdöğer de girdi yaşamımıza. Hüseyin Dedem çağdaş bir çiftçiydi; her türlü yeniliği  benimsiyor, uyguluyordu. Zamanında öküzlerimiz varmış; onları satarak atlar almış daha kolay sürebilmek için toprağı. Sonra da traktör…
Dedem Hüseyin Çavuş bir Hitit köylüsü gibi olgun, gururlu, gözleri sevgiyle bakan kartal burunlu, temiz ak sakallı idi. Bir köylü filozofuydu. Az ve öz konuşurdu. Fakat, her sözünü bir atasözü ile desteklerdi.  Cumhuriyetimizin ilk yıllarında köy kahyalığı ( muhtar) yaptığı da söylenirdi evimizde. Yol gösterir, güzel öğütler verirdi. “ İstikbal kucak açmış, sizleri bekliyor yavrularım!” der, bize dolabında sakladığı kayısıyı, hurmayı birer birer ikram eder, dağıtırdı. Bize adımızla seslenen ablalarımıza kızar, onları azarlardı: “ Hüseyin Bey, Emrullah Bey diyeceksiniz. Unutmayın haa! Onlar böyük adam olacaklar istikbalde…”
Hüseyin Dedemin güzel huyları, kendi adını taşıyan  torununa da geçmiş olmalı. Çocukken de ağırbaşlı idi o…Herkesle oyun oynamaz. Sessizce izler oynananları. Bakar, düşünür. Haksızlıklara hiç dayanamaz. Karşı durur. İyi bir “hakem”dir; doğrucu, yan tutmayan.
İlkokulda Remzi Rehber, Kemal İlktürk gibi Nevşehir eğitim düzeni içinde ün kazanmış, adını duyurmuş öğretmenler etkili oldu Hüseyin’in yetişmesinde. Remzi Bey, zaman zaman kitaplar getirirdi özel kütüphanesinden. Hüseyin, bunları  ders kitaplarıyla birlikte okurdu. Diyebiliriz ki, öykü kitapları, Varlık Yayınevi’nin Türk klasikleri dizisinin küçük kitapları onun eğitiminde etkisi büyük olan yayınlardı.
Okumayı üç ayda
Söküp okuyorum.
Konuştuğumu yazıya
Oya gibi döküyorum
Güç değil bu iş
Dinlersen öğretmeni
Okursun su gibi
Kimse tutamaz seni
Harfleri yan yana dizerek
Yarınlara koşacağım
Eskiyi kalemimle ezerek
Yeniyle kucaklaşacağım.
Hüseyin 1957’de Göre İlkokulu’nu bitirdi ve Nevşehir Muhtelif Gayeli Ortaokul’una başladı. Her gün 8-9 km yol yürüyerek. Kar,kış,tipi…Okumayı seven insan için hiçbir zorluk engel değildir. Ortaokulda en çok etkilendiği kişi Türkçe Öğretmeni Azime Mıdıkzade ( sonradan ozan Hasan Hüseyin ile evlendi; soyadı Korkmazgil oldu). idi. Hüseyin’in yazdığı kompozisyonlar beğeniliyor; yalnız ortaokulda değil, lisede de böylece adı duyuluyordu. Toplumsal konulara ilgisi büyüktü; şiir de yazıyordu.
Türkçe dersi dışında Fransızca, Resim dersi de sevdiği, yararlandığı dersler oldu.
Günümüzde bazı aydınların dudak büktüğü, önemsizleştirmeğe çalıştığı yazarlar vardır. Okuma sevgisinin gelişmesinde onların etkisi çoğu kez dikkate alınmaz. Hüseyin, bu yazarlardan Kemalettin Tuğcu’nun duygusal romanlarını da severek okudu ( Köprüaltı Çocukları, Kardeşim Tomris, Komşularımız,Üvey Baba, Korkunç Yıllar, Küçük Adamlar, Eskici Baba, Maymunlar Adası ) . Etkilendi. Tarihsel olayları öyküleştirmesiyle ünlü, mimar , romancı Abdullah Ziya Kozanoğlu’nun Sarı Benizli Adam, Gültekin, Savcı Bey, Kolsuz Kahraman, Malkoçoğlu, Sencivanoğlu gibi kitaplarını da okudu. O zaman, kitabı satın almak gerekmiyordu. Ederinin onda birine kiralanıyordu. Bir gün içinde okunan kitap sonra geri veriliyordu. 1964 yılı yaz dinlencesinde Ankara’ya gitmiştik. Yücel ağabeyimin evinde bir kitap buldu Hüseyin. “Türkiye’de Sosyalizm Yolları”. Yazarı Antepli Cemil Sait Barlas idi. Ankara’yı gezerken yoruluyorduk, fakat, O, eve döner dönmez o kitabı bölüm bölüm okudu ve 3 gün içinde bitirdi.
Göre , bir köy olsa da, birçok yayın geçiyordu Hüseyin’in eline. Bütün Dünya dergisi’nde ağırbaşlı, ciddi yazıları okuyarak dünya sorunları konusunda bilgisini arttırıyordu. Akbaba, Dolmuş, Tef-Karikatür dergilerindeki gülmece yazılarla mizahın ne olduğunu öğreniyor; karikatür sanatçılarımızı tanıyordu. Akis dergisiyle Türk siyasal yaşamının  özelliklerini biliyordu. Ayrıca eve Cumhuriyet, Ulus, Hürriyet gibi o dönemin etkili üç gazetesi giriyordu. Nevşehir’in içinde bile böyle canlı bir ekinsel ortam bulunamazdı o yıllarda. Hüseyin, gazetelerin, özellikle günbölük (tefrika) yazılarını sevinçle okuyor, coşkuyla bir sonraki günün gazetesini bekliyordu.
Nevşehir Lisesi’nde öğrenci iken en çok etkilendiği kişi Felsefe, Mantık, Psikoloji, Sosyoloji öğretmeni Hacı Küçükkaraca oldu. Haçı Bey sevgi dolu bir insandı. Kitaplara bağlı kalmazdı. Öğrenci emperyalizm, tutumsal ve ekinsel bağımsızlık, Kemalizm sözlerini ilk kez O’ndan duymuştur. Ve ödevler verirdi; çevreyi tanıması için öğrencinin. “ Ailenizde geçen olaylar, öyküler, atasözleri, deyimler, sözler, sözcükler…Bunları derleyin, toparlayın; getirin derslikte konuşalım, üzerinde duralım, eleştirelim,” derdi. Diyebiliriz ki, öğrenci Hacı Bey’in verdiği bu ödeve değin, ailesinde bir İstiklal Harbi gazisi varsa bile, onu dinleyip, anlattıklarını yazıya dökme gereğini duymamıştı. Fakat, bu “ödevler” bir başlangıç oldu. Köylerin ilginç yöre adları, köy-kır yaşamında geçen dramatik, trajik, komik olaylar…Her şey yazılmaya değerdi.
Hüseyin, Lise’de öğrenci iken de başarılı idi. Özellikle Edebiyat, Resim alanında…Şiirleri beğeniliyordu. Adı, artık “Göreli Şair” olmuştu ve Lisede herkes tanıyordu. Fakat, görevini savsaklayan, öğrenci karşısında yansız olması gerekirken yandaş olan, sınav değerlendirmelerinde haksızlık yapan öğretmenlerin de karşısına dikiliyor, hakkını arıyordu. En iyi arkadaşları arasında, 1990’lı, 2000’li yıllarda iyi bir yazar olarak ün kazanan, romanları ardı ardına yayımlanan ve yeni baskıları yapılan Gülşehirli Ekrem Güneş ( Emekli Coğrafya öğretmeni ) vardı.
Lise 1965’te bitti. Üniversite giriş sınavında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi İtalyan Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü kazandı. Ne var ki, kayıt yaptırmadı. Çünkü, Ankara’da öğrenciliği sürdürmesi o günün koşullarında olanaksız görülüyordu.
1965’de Milli Eğitim Bakanlığı’nın açtığı bir sınavı kazandı Hüseyin. Köy öğretmeni gereksinimi büyüktü. Öğretmenlik kursunu başarıyla bitirdi ve Niğde İli, Aksaray İlçesi, Yanyurt köyü’ne öğretmen olarak atandı. Burası Ekecik Dağı üzerinde bir köy idi. Daha sonra Manisa’da Er Eğitim Merkezi’nde yine öğretmen olarak askerliğini yaptı. Köylerinde okuma olanağı bulamamış birçok genç, askerliğini bitirdiğinde artık okur-yazar durumdaydı. Vatan hizmeti sona erince Nevşehir ilinde Mazı, Sulusaray, Balcin gibi köylerde görev yaptıktan sonra Göre İlkokulu’na atandı. Bu arada, 1930’lu yıllarda Göre’den Tarsus’a göç etmiş Halil Emmimizin, öğretmen olmuş kızı Sonsel Kaynak ile evlendi ( 1969 ).  Dünyalar güzeli Özbek, bu evliliğin  ürünüdür. Sonradan aileye sanatçı ruhlu, müzisyen  Özen de katıldı.
Nevşehir’deki Gündüz Gazetesi Hüseyin’in ilk şiirlerinin yayımlandığı yer olur.Sonra Ankara’da çıkan sevimli bir yazın dergisi olan Ilgaz’da emeğinin ürünlerini sergiler. 1973’te Arkın Kitabevi’nin açtığı Çocuk Şiirleri yarışmasında ödül alır.
1974 yılında, Güney soyadını taşıyan 3 öğretmen ile ortak bir ürün ortaya konur: Nevşehir İli Yakın Çevre İncelemeleri…Özellikle coğrafya, tarih, folklor…Bu, ilde ilk kitaptır. Öğretmenler arasında ilgiyle karşılanır. Yer yer meslekdaş kıskançlığıyla eleştirilse de, genelde benimsenir, kabul görür. Elbette bu, dört dörtlük, dört başı mamur ve murassa bir eser değildir. Noksan yönleri vardır. Fakat, önemli bir başvuru kaynağı olarak değerlendirilir.
Ballıkaya’nın yamacına
Ağaç diktik
Toplandı bütün okul
Kazma getirdik
Kürek getirdik
Gümbür gümbür vuran
Yürek getirdik
Tırmandık günlerce
Tırmandık o dik yamaca
Karıncalar gibi çalıştık
Ulaşmak için amaca.
1976 yılında , Milli Eğitim Bakanlığı Avrupa’ya Türkçe, Türk Kültürü dersleri vermek için öğretmenler göndermektedir. Hüseyin de başvurur. Yapılan bir “mülakat”ta, değerli bir ilköğretim müfettişi, kendisine sunulan “Nevşehir İli Yakın Çevre İncelemeleri” adlı kitabı beğenir. Görüşme olumlu sonuçlanmıştır. Hüseyin, Holanda’ya gönderilir. Hoogezand, Veendam gibi kentlerde Türk işçilerinin çocuklarına Türkiye’yi, Türkçeyi, Türk ekinini, Atatürk’ü öğretir. Bu arada Holanda halkının dili olan Felemenkçeyi de öğrenir ve kitaplar yazmağa başlar. Holandalılar için Türkçe… Türkler için Holandaca…Kurslarda görev alır. Ayrıca çok sayıda ders kitabının yazarıdır. Holandalı meslekdaşı Lümi’nin de katkısı vardır bu ürünlerde.
O yıllarda Türkiye karmaşa içindedir. Öğrenci olayları yüzünden yüksek okullarda doğru dürüst dersler verilemekte, sınavlar yapılamamaktadır. Hüseyin, Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca Bölümü’ne kaydolur. Yaz dinlencelerinde, ülkemize geldiğinde dersleri izler. Ancak, okulda her gün çatışmalar vardır. Sonuçta, sınavlar İzmir’e aktarılır ve buradan diploma alınır. Ne var ki, Ortaokul Fransızca Öğretmeni olma hakkını kazansa da, hiçbir zaman ilkokul öğretmenliğinden ayrılmaz. Holanda’da , ikinci çocukları Özen dünyaya gelir.
Türkiye bir uzak ülke
Uzun yollar ötesinde
Uçsam gitsem bir kuş gibi
Türkiye bir güneşli ülke
Isıtır içimi
Sıcak bir gülüş gibi
Türkiye öylesine yakın
Elimi uzatsam tutacağım
Gece gördüğüm düş gibi.
Sonra yeniden Türkiye…Yıl 1982 olmuştur artık. Hüseyin,   kendi yöresinin dışında çalışmak diler. İçel ilini ister. Bakanlık, isteğini kabul eder ve Silifke İlçesi’nin Çatalin-Sabak köyünde eşi Sonsel Güney ile birlikte görevlendirir. Burası 2 öğretmenli, küçük bir ilkokuldur. Okulun bahçesinde, daha önce görevli bir öğretmenin diktiği asma fidanları bol bol üzüm vermektedir.
Daha sonra Mersin kenti içine bir ilkokula atanır Güneyler…Bu arada kitapları yayımlanır. Birçok kurum ve kuruluş yarışmalar açmaktadır. Belediyeler, Halkevi şubeleri,Hüseyin, pek çok alanda ödüller kazanır;  bunlar şiir, öykü, roman gibi eserlerdir. 1991’de UNICEF’in öğretmenler arasında açtığı “2000’li Yıllar ve Biz Öğretmenler” konulu yarışmada üçüncülük ödülü aldı. 1992’de Çankaya Belediyesi ve Damar Edebiyat Dergisi’nin “1. İlkbahar Şiir-Öykü Yarışması”nda Çocuk Şiiri dalında üçüncülük ödülünü kazanır.
Sonra Güneyler emekliye ayrılırlar. Mersin’in içinde , daha sonra Mezitli’de yaşarlar. Yörük Kaçırtan Sıcakları bastırdı mı, Toros’un eteğindeki yazlık evlerine geçerler. Yıllar geçer gider böyle.
Hüseyin Güney’in romanları daha çok çocuklara yöneliktir. Elbette, büyükler de tad alarak okuyabilir bunları. Romanlarını Ankara’da Bilgi Kitabevi yayımlamaktadır. Bir yazarın kitabı bu yayınevinden  çıktı mı, bilinmeli ki, artık o, yöresellikten, bölgesellikten ülkeselliğe geçmiş demektir.  Yazarlığı “tescil” edilmiş anlamına gelmektedir.
Türkçem seni
Ses ses işledim.
Yaban dallarını kestim
Çağı sana aşladım
Toprağını kazdım
Dallarını budadım
Kaşgarlı Mahmut ile
Özümü sana adadım
Kolladım büyüttüm
Ulu ağaç eyledim
Bağımsızlık türkünü
Atatürk’le söyledim.
Hüseyin Güney, çocuk romanları yazarı olduğundan, zaman zaman  ilköğretim okullarına çağrılıyor, sorular soruluyor…Öğrencilerin masum, içten, art niyetsiz soruları…İnsanı gülümseten saflıkta…Yazar, ozan Güney bunlara gülümseyerek yanıtlar veriyor…
O, torunu Doğa gibi, tüm çocukları seviyor. Onlar için üretiyor, yazıyor.
Romanları da, şiirleri de etkileyici…
Hüseyin Güney…Eğitim eri, yazın eri…Başarılı bir öğretmen, sevgi dolu, barışçım, insancıl bir ozan…Orta Anadolu bozkırının, Torosların yazıcısı…Türk insanının arzıhalcisi… Üretgen…Kitaplarının adlarını verelim : Doğa’nın Yayla Günlüğü, Barışın Bekçisi, Ormana Dönüş, Bilmece Bildirmece , Tekerleme Şekerleme, Elma Ağacı ile Süs Ağacı, Akça Bebek, Bir Çift Mavi Kuş, Akça Bebek Holanda’da, Bir Dolmakalemin Anıları, Bir Kutu Tebeşir İstiyoruz, Ah Bir Sincabım Olsa, Kırlangıç Yapar Yuvayı, Yalnız Martı, Irmağın Türküsü, Sevgili Kitaplarım, Eski Köyün Gizi, Türkçenin Yolculuğu, Nevşehir Folkloru 1, Nevşehir Folkloru 2. Bayır Köyün Çocukları, Mektubunu Beklerim (Yayımlanacak).