Günümüzün en büyük sorunlarından olan "Ebeveyn Rol  Modeli" konusu. Hepimizin zorlandığı, kafamızın karışık olduğu ve nerde duracağımızı bilemediğimiz bazen de şaşırıp çaresizce kala kaldığımız bir durum.
Çocuğun hayatın merkezine alınıp her isteğinin yapıldığı ve aile hayatının  ona göre planlandığı bir aile modeli ile karşı karşıyayız. Geçmişte çocuğun bir nesne,eşya gibi görüldüğü bir dönemden çocuğun hükümdar olarak algılandığı bir döneme geçiş oldu. Çocuk en kıymetli şey, kendini öteler ama çocuğun ihtiyaçlarını asla ötelemez ebeveynler, ancak bunu yaparken yine yetmiyor eksik kalıyor ve " Biz nerde yanlış yaptık? " diyebiliyoruz.
Kolay değil çocuğun sorunları ile başedebilmek, hele de patolojik sıkıntılarımızı aktardığımızda onlara. Çözümlenmemiş  duygusal sorunlarımızı aktarırız çocuğa. Sonra da anlam veremeyiz
 " Bu çocuk neden böyle " diye. Elbette  sorumluluk sadece bize ait değildir bu konuda. Ancak büyük oranda ebeveyn tutumuyla şekillenir çocuk. Ya da " Bizim ona verdiğimiz tepkiyle şekillenir sorun; ya kronikleşir içinden çıkılmaz hal alır ya da çözümlenerek yol alır."

İÇ DİSİPLİNİ SAĞLAMAK

İnsan kendi zaaflarını yönetebildiği kadar çocuğunu disipline edebilir. Kendi zaaflarını yönetemeyen insanlar çocuklarıyla da sağlıklı ilişki geliştiremezler. Bu yüzden kendimizi geliştirmek adına  yapacağımız her yatırım direkt olarak çocukla olan ilişkimize yansıyacaktır.
İlişkimizdeki en büyük engellerden biri çocuğa yapılan aktarımlardır. Çocuk ya babayla özdeşleştirilir ya anneyle ya da babanne, dedeyle. Ve onlarla olan ilişkimizdeki kronik sorunu çocuğa yansıtmaya başlarız. Bunu farkında olmadan bazen de bile bile ancak engel olamayarak yaşarız. Burada yapılması gereken şey bu durumu ayrıştırmaktır. Kişinin kendine, çocuğunun "O" olmadığına dair telkin vermesi ve davranışları ona göre şekillendirmeye çalışmasıdır.
Bu ayrışım olmazsa ebeveyn iç disiplin sağlayamaz, dolayısıyla da sorun çözülemez.
 
ÇOCUĞA SINIR KOYAMAMAK

Sınır kavramı ilişkilerimizde ehemmiyeti çok büyük bir kavramdır. Anne çocuk ilişkisinde, öğretmen öğrenci , çift ilişkisinde yaşanan sorunların temelinde sınır koyamamak, nerde duracağını bilememek vardır. Hayatta hiçbir varlık kendi sınırlarının içine bir başkasını kabul etmez. Bir bitki, bir hayvan dahi sınırlarını korur.  Ancak bizim ilişkilerimizde içiçe geçmişlik vardır. En yakınlarımızı "Kendi benliğinizin bir parçası " gibi görürüz ve Ondan bizim gibi düşünmesini, hissetmesini bekleriz. Olmazsa eğer bunun için onu ikna etmeye, ya da tehdit etmeye başlarız. Bu yüzden en büyük zararı en sevdiklerimize veririz hem de onun iyiliği adına. 
Evet konuyu çocuğa getirecek olursak hiçbir çocuk bizim bir uzantımız değil, benliğimizin bir parçası değildir her ne kadar bizden çok şey taşısa da. Dolayısıyla kendi şahsına has olan çocuk ile muhatap olurken ona Saygı duymayı ancak bunu yaparken de ona sınır koymayı unutmamalıyiz. Aksi halde çocuk evin hükümdarı haline gelir. 
Çocukla olan ilişkimiz bir komutan gibi değil bir orkestra şefi gibi olmalıdır. Elbette bu hiç kolay değildir. Bunun için önce çocuğun bize güvenmesi gerekir. Ve ne hata yaparsa yapsın "Bizim de Ona "  ancak her zaman ölçülü oranda.
Diğer bir konu çocuğun aşırı idealize edilmesi, yüceltilmesidir. Bazı durumlarda da aşırı değersizleştirilmesi olarak karşımıza çıkar. Çocuğu aşırı değersizleştirmek ne kadar yanlışsa bunun tersi  aşırı yüceltmek de en az o kadar yanlıştır. Bu durum çocukta  şişmiş benlik algısı oluşturur  ve çocuğun hayatta karşılaştığı sorunlara toleransı çok düşük olur. Aşırı yüceltme bağımlılığı da beraberinde getirir ve çocuk bir türlü duygusal olarak ayrışamaz, birey olamaz. Birey olamayan insan sınır koyamaz ve ilişkilerinde kronik sorun yaşar.
İnsanın kendisiyle olan ilişkisinin yansımasıdır çocuğuyla olan ilişkisi. Bu ilişki elbette her çocukta farklı  yansıyacaktır. Hiçbirimiz ilk çocuğundaki ebeveyn değiliz. O halde olaya en baştan başlar kendimizle olan ilişkimizi düzeltir ,yaşadığımız sorunları doğru okursak sağlıklı bir ilişki oluşturabiliriz.