ORTAHİSAR’DA (ÜRGÜP / NEVŞEHİR) AMBARCILIK

Prof.Dr. Emrullah Güney

Dicle Üniversitesi

Erciyes Dağı ile Hasan Dağı arasında yer alan volkanik tüf yaylada insan hayatı ile yeryüzü şekilleri arasında belirgin bir uyum vardır. Binlerce yıldan bu yana, yöre insanı arazi şartlarına göre geçim yollarını saptamıştır. Bunu yapabilmek için de onunla hem mücadelesini sürdürmüş, hem de onunla uyum içinde yaşamak zorunda kalmıştır.

Tuz Gölü çevresindeki düzlükler ile Erciyes Dağı çevresindeki çukurluklar arasında, ortalama yükseltisi 1450 m olan volkanik bir plato yer alır. Yörenin oluşumunda Erciyes 'Dağının, Hasan Dağının püskürdüğü volkanik maddeler etkili olduğu gibi birçok yerel volkan da katkıda bulunmuştur, özellikle 4.jeolojik çağda (Kuvaternerin ilk dönemi: Pleistosen) Acıgöl dolaylarında Göldağı, Güneydağı, Susam Sivrisi volkan konileri bir complex oluşturmuşlardır (Acıgöl volcanic complex). Sultansazlığı-Yay Gölü ile Damsa Çayı havzası arasında yükselen Topuz Dağı, Tekke Dağı, Hodul Dağı yükseltileri, Nevşehir güneyinde Oylu Dağı, Aşıklı Dağı, Ayaktaş Dağı, Berçene Dağı, Süvdeli Tepe, Göztepe başlıca volkanik koniler olarak yöre topografyasında belirmişlerdir.

Nevşehir-Ürgüp volkanik yaylasının egemen kayası volkanik tüflerdir. Bunların üzerinde yer yer bazalt, andezit yer almaktadır. Plüvial dönem akarsuları yöreyi aşındırarak Kızılırmak vadisine açmışlardır. Bugünkü topografya asıl olarak Plüvial dönemde oluşmuştur. Çünkü bu dönemde bol yağışlar olmuş, yeraltı suyunun zenginleşmesine bağlı olarak kaynaklardan bol sular çıkarak çayları, ırmakları oluşturmuşlar ve akarsular güçleri oranında büyük aşındırma yapmışlardır. Vadilerde çizgisel aşındırma (erozyon), yamaçlarda saçaksel aşındırması (denüdasyon) ile bütün yöre dilik dilik yarılarak kırkbayır-dilikbayır-kırgıbayır (badlands topografyası ) özelliğini kazanmış ve sonuçta koni, silindir, piramit şekilli, halkın şeytan kayası,gelin kayası,peri bacası, kalpaklı kaya olarak adlandırdığı özel aşınım biçimleri doğmuştur..

İç Anadolu’nun kültür tarihi Milattan 5000 yıl öncesine kadar inmektedir. Ancak, yazımıza konu ettiğimiz Nevşehir-Ürgüp volkanik yaylasında ilk insanlar ne zaman yaşamaya başladılar? Bunu kesin olarak bilmek mümkün değildir. Silinen bir şey vardır: Yöre, Hitit egemenliğinde iken yöre insanları kayaları oyup ev yapmayı biliyorlardı. Nevşehir- Niğde yolu üzerinde Kaymaklı (Eneği) ve Derinkuyu (Melegübü) yeraltı yerleşmeleri bu konuda bize fikir vermektedir. Can ve mal güvenliğinin olmadığı, saldırı ve akınların hiç kesilmediği çağlarda insanlar sığmak ve barınak olarak yerin altını, kayalara oyduğu mekânları kullanmıştır. Serbest zeminde kendine ev yapan insanoğlu, kaya içi boşlukları da ahır, ağıl, samanlık, mutfak, kiler, şarap yapım yeri olarak kullanmaya devam etmiştir. Nevşehir yöresinin yerleşme coğrafyası ve yerleşme tarihi bakımından bütün bu aşamalar son derece ilginç konulardır.

Kapadokya krallıkları döneminde halkın ev yapma kültürü daha da gelişmiş olmalıdır. Fakat, herhangi bir kitabe bırakılmadığı için tarihlendirme yapmanın imkansız olduğu yörede bütün dönemler boyunca, kesintisiz olarak insanların yaşadığını, koloni hayatının sürdüğünü iddia etmek mümkün değildir. iç barışın sağlandığı, yağma ve talanın önlendiği, dış akın ve saldırıların durduğu dönemlerde yarenin boşaldığını tahmin etmekteyiz. Helenistik dönemde yörenin demografik yapısının nasıl olduğu da bilinmemektedir. Ancak, Helenizasyon sonucu kökü Hititier'e kadar inen Anadolu toplulukları etkileşim sonucunda Kapadokya Grekçesi denilebilecek bir dil konuşmaya başlamışlardır. Doğu Roma ve Bizans İmparatorluğunun egemenliği altında iken yöre Hristiyanlarca yoğun olarak kullanılmaya başlanmıştır. İlk Anadolu Hıristiyanları, Hititler döneminde olduğu gibi kaya konileri, vadilerin yamaçlarını oyarak ev ve kilise yapmışlardır. Vadilerin arasındaki sırtlarda bulunan meşe ormanları kırılarak, temizlenerek üzüm bağları için gerekli alanlar ortaya çıkarılmıştır. Gevşek, süngertaşlı, volkanik

tüflü toprağın verimsizliği, vadilerde koloniler halinde yaşayan kaya güvercininin (columba livia) gübresi ile giderilmiş ve Göreme vadileri, giderek üzümleri ve şaraplarıyla ün kazanmıştır. Öyle ki, buradan Bizans saraylarına kutsanmış şaraplar gönderilmiş ve bu sayede Göreme ruhban okulu mensupları, halk bazı vergilerden kurtulmuşlardır.

Ana yollardan uzakta, sapada olmasına karşın Göreme vadileri zaman zaman düşman saldırılarına da uğramıştır. Sasani İran orduları Kapadokya Bölgesini, Göreme vadilerini sık sık bunaltmışlardır. İlk savunma mekanizmaları bu dönemde geliştirilmiş olsa gerektir. Ağacın son derece kıt olduğu yörede, vadi yamaçlarındaki ya da kaya konilerin içindeki konutlarda; sürgü kapılar ( wheeling door, meule ) ilk olarak bu saldırılar sırasında kullanılmış olmalıdır. Yerin derinliklerine doğru yedi, sekiz kat inilerek oyulan, yaratılan yerleşim merkezlerinde yolların, geçitlerin, tam teçhizatlı bir düşman askerinin geçemeyeceği kadar dar yapılması, onun kılıç, kalkan kullanamaması içindir. Sasani saldırıları kesildikten sonra Bizans egemenliğinde yaşayan Kapadokya, bu kez de Müslüman Arapların saldırılarıyla hırpalanmıştır. Vadilerde yaşayan kolonizatör Grek rahipleri ve halk, oyarak yarattıkları sığınaklarına çekilerek ve sürgü kapılarla kendilerini tam güvenceye alsalar da, Araplar, kovandan bal almak için dumanla tütsüleme yöntemini kullanarak, evleri dumana boğmuşlar ve çıkanları oklayarak öldürmüşlerdir. 1071 Malazgirt Savaşından sonra, o zamanki adı Halys olan Kızılırmak vadisi,Emir Afşin Bey komutasındaki Selçuklu akıncılar tarafından Türk egemenliğine sokulmuş ve arkadan gelen Oğuzlu Türk, Türkmen boylarınca, yöre yoğun olarak yerleşime açılmıştır. Hristiyan köylerin yanına ya da ayrı olarak Türk köyleri kurulmuş ve ırkları, dinleri ayrı olan halk toplulukları 1924 yılına (Türk-Rum mübadelesi) kadar barış içinde yaşamışlardır.

Tarihin her döneminde yöre insanı volkanik tüfleri çeşitli şekillerde değerlendirmişlerdir. Bunun için Nevşehir-Ürgüp yöresine "Erciyes'in yarattığı yöre" diyebiliriz. Aynı şekilde, inşaat malzemesi olarak tüflerin kullanılması, peribacalarının yer aldığı vadilerin yoğun turist çekmesi, volkanik tüflerin aşınmasından oluşan toprağın lezzetli ve çok çeşitli meyvelerin, özellikle üzüm ve kayısı yetiştirmesi gibi birçok üstünlükler bize "Erciyes'in saçtığı bereket" dedirtmektedir.

Ürgüp yöresinin en ilginç özelliklerinden birisi de volkanik tüf tabakalarının oyularak ambar hâline getirilmesidir. Bunu ilk başlatan yer Ortahisar olduğu için yazımızın adını Ortahisar'da ambarcılık koyduk.

Ortahisar, Nevşehir-Ürgüp turistik yolundan ayrılan bir yan yolla ulaşılan bir kasabadır. Kasabaya adını, aşınımdan arta kalan bir tüf koni vermiştir. Bu büyük koni birçok dönemlerde beldeyi savunmak amacıyla kale olarak kullanıldığından "Hisar" adı verilmiştir. 1985 Nüfus Sayımına göre 3276 insanın yaşadığı Ortahisar, Belediye örgütü olan bir beldedir. Kasabanın arazisi çok parçalanmıştır. Ortahisar Deresinin aktığı vadi Damsa Çayına açılır. Kasaba çevresinden birçok vadi Ürgüp yöresine doğru alçalır. Vadi tabanlarında bazı sebzeler yetiştirilmekle birlikte, halkın asıl geçim kaynağı bağlardır. Ortahisar bağlarında çok lezzetli ve değişik cinste üzümler yetiştirilmektedir. Üzüm bağlarındaki zerdali ağaçlarının aşılatılmasıyla da kaliteli kayısılar elde olunmaktadır (Bitirgen,şekerpare vd.).

1960’lı yılların sonundan itibaren Ortahisar ekonomisine damgasını vuran olay "Ambarcılık" tır. Bu ambarlarda daha çok limon ambarlandığı için "Limon ambarcılığı” da denilen bu olay günümüzde bütün canlılığıyla sürmekte ve egemen.(başat) geçim kaynağı olarak görülmektedir.

Kapadokya turizmi denilince ilk anda akla Ortahisar geliyordu, ilk kez turistik bir otel burada açılmış; bir İngiliz bayan öğretmen kasabaya gelerek gençlere -ingilizce öğretmişti. Turizme bilinçli insan yetiştirme seferberliğine Ortahisar'dan başlanmıştı. Ortahisar ve çevresinde bugün de- Göreme'ye yakınlığından dolayı- birçok turistik oteller»konaklama kuruluşları vardır ve sürekli olarak yenileri inşa edilmektedir. Turizmde öncü olduğu halde

Ortahisar ekonomisinde neden ambarcılık ön plana geçmiş ve halkın geçim kaynağı olarak ilk sırada yer almıştır?

Bir ambar nasıl ortaya çıkarılır? Volkanik tüflerin her katmanı ambar oymak için elverişli midir? Konuya bu soruların cevabını vererek girmek gerekmektedir.

Ambar oyulacak yerin tüflerinin homojen, katıksız, bazalt kırıntılı olmaması gerekmektedir. İçinde süngertaşı pomza bulunan tüf katmanlar ideal sayılmaktadır. Bir ambarı oymak için gerekli kesici-yontucu aletler binlerce yıldan bu yana hemen hemen değişmemiştir. Bu âletlerin başlıcaları şunlardır:

· Külük

· Beylik kazma

· Küssük,

· Lâğım demiri

· Balyoz, çivi, kama.

Bunlar ilkel yöntemlerle "bir köy demircisinde" bile yapılabilen demirden araç-gereçlerdir. Ortahisar balkının geçiminde bağcılık yanında kamyon taşımacılığı da geliştiğinden dış etkilenmeler olmaktadır. Ulaşımın kolaylaşması, çevre köylerden yüzlerce kişinin Avrupa ülkelerinde çalışmakta oluşları, ambar kesme işinin değişimini, süratlenmesini sağlamaktadır. 4-5000 yıldan bu yana değişmeden kullanılan kaya kesme-yontma araç ve gereçleri de değişmeye adım uydurmaktadır. Son yıllarda “marteau piqueur" gibi elektrikli, motorlu araçlar kullanıma girmiştir. Ancak, geleneksel ambar kesme işi, eski yöntemlerle ve eski araçlar kullanılarak da sürdürülmektedir. Ambar kesme yanında, vadi yamaçlarının, tüf kaya konilerin içlerinin otele çevrilmesi girişimleri de kullanılan araç gereçlerin modernleşmesini sağlamakla birlikte eski yöntemler geçerliğini korumaktadır.

Ambar kesme işi çağlar boyu bazı ailelerin en önemli geçim yolu olmuştur.Ortahisar1dan Halil Dönmez, İbrahimpaşa köyünden Mustafa Başaran, babalarının,dedelerinin de aynı işi yaptıklarını ve Ürgüp, Nevşehir yöresinde yüzlerce ambarın,evin kendi emekleri sonucu kayaların içinde oluştuğunu söylemişlerdir. Mustafa Başaran kaya kesme işini 49 yıldır sürdürmekte olduğunu belirtmiştir. Hâlen çevre köy ve kasabalardaki bütün kaya kesici - ambar oyucu gençler Başaran1ın yanında çıraklık dönemi geçirmişler; yetişmişlerdir. Kendisi bir kaya emekçisi olarak, ekmek yediği bu mesleğin bütün özelliklerini tam olarak öğrenmiş ve hevesli çocuklara, gençlere de öğretmiştir. Lâğım atarak kayanın bloklar hâlinde düşürülmesiyle ambar kesiminin süratleneceğini açıklayan Başaran, işin zor ve meşakkatli olduğunu, blok altında ezilme, sakat kalma tehlikesinin her zaman var olduğunu, romatizmal hastalıklara kolayca yakalanılabilineceğini belirtmiştir. Böyle bir mesleği sürdürmenin güçlüğünü ve kazancın düşüklüğünü anlatan Başaran, bir baba mesleği olarak bunu yürüttüğünü, kendisinden sonra da yetiştirdiği gençlerin sürdüreceğini söylemiştir.

Ana vadilere açılan yan vadiler genellikle pek derin değildir. Tatlı sırt ve sağrılarla uzanan bu vadi arası çıkıntı alanlar ambar için en elverişli yerlerdir. Pakat2 bazen, zorunlu hallerde düz,ekilip dikilen bir tarlanın da altına ambar oyulabilmektedir. Oyulacak ambarın kapısı için önce geniş bir kuyu açılmakta, sonra kesme işlemi yatay olarak içerlere doğru sürdürülmektedir, jeologların "Kavak Üyesi Tüf" olarak tanımladıkları pembe renkli, sert kırıntıların az olduğu yumuşak tüfler ambar kesimi için en uygun olan katmanları oluştururlar. Kesme işi "Kulaç" ölçüsüyle yapılmaktadır. 150 cm z 150 cm x 2.25 cm ölçüleri bir kulaç olarak belirlenmiştir. Bu, yerel bir ölçüdür. Bir işçi üç günde bir kulaç kaya kesebilir. Bütün kaya kesme araç ve gereçleri, dinamit vd ambar kesen kaya emekçisine aittir. Yeri satın alan ya da kendi mülkiyetinde olan arazide ambar kestirecek olan kişi ile kesici pazarlık yapar. Fiyat ve kesme süresi kayanın sertliğine göre değişmektedir. Sert ignimbrit tüfler ile içinde bazalt, gabro kırıntıları bulunan piroklastik madde içeren; tüfler sert olduğundan, sık sık kesici araç-gereçleri köreltmekte, bu da hem işi yavaşlatmakta ve hem de yeni masraf çıkartmaktadır.

Ambarın tavanı ile yeryüzü arasında 6 metre kalınlık bırakmak gerekmektedir. Böylece atmosfer sıcaklığı ya da havanın aşırı soğuması ambarı etkilememektedir. Bu, göçme ve çökmeleri önlemek bakımından da önem taşır. Her 6 metrede bir, tavanı tutacak ve sütün yerine geçecek bir bölümün kesilmeden bırakılması güvenlik önlemini almak anlamına gelmektedir. Bir ambarda ne kadar sütün varsa o kadar da baca açmak gerekmektedir. Bacalar tavanla yeryüzü arasında 30 cm çapında düzgünce açılan deliklerdir. Kesme işlemi alttan üste doğru tavan delinerek gerçekleştirilmektedir. Geniş baca makbûl tutulmaz. Serbest yüzeyde, yağan karın, yağmur sularının ambara girmemesi için bir büz yerleştirilmesi gerekir. Baca içerdeki havayı değiştirmesi açısından çok gereklidir. Ancak, fazla sayıda baca hava dolaşımını çok fazla geliştirdiğinden ve hava sıcaklığını içeriye taşıdığından uygun sayılmamaktadır.

Ambarın doğal nemliliği çok önemlidir. Yeryüzüne yağan yağmur, ya da eriyen kar suları yarık ve çatlaklardan, yivlerden aşağılara doğru süzülmektedir. Su ne az,ne de çok olmalıdır. Kuru ambarda limon iyi korunmakla birlikte, ideal ambarda havayı nemli tutmak için su sızıntısı gereklidir.

Ambarın ağzı, yâni kapısı da, ambara konulan limonun değer kazanması ve iyi korunması bakımından büyük önem taşımaktadır. Ambarın ağzı poyraza /kuzey, bakmalıdır. Kıbleye/güney, ağız bırakıldığı takdirde limon kuruduğundan böyle ambarlar rağbet görmemekte, kiralanmamaktadır.

Hatay, Adana, İçel illerinden limon getirilmesi ve ambara dökülmesi şubat ortalarında, bazı yıllarda da mart içinde başlamaktadır. Eskiden bir ambar sandık hesabıyla kiralanmakta iken, sonradan ambar bütünüyle kiralanmaya başlanmıştır. Limon üreticilerinin ve tüccarlarının Ortahisar’da büroları vardır. Burada yıl boyu kalan elemanlar ambar kiralanması, limonun taşınması, ambara dökülmesi konularını düzenlerler. Limon depolamak Ekim ayına kadar sürmektedir. Ambarcılığın başladığı ilk yıllarda taşıma İşini başka yerlerin kamyonları yapmakta iken, Ortahisar’da da kamyonculuk gelişmiştir. Ambarcılık taşımacılık sektörünün de güçlenmesine yardım etmiştir. Bugün, kasabada 100 TIR kamyonu çalışmakta ve genellikle Mersin-Ortahisar arasında çalışmaktadır.

Bütün ideal ölçülere uygun yapılmış bir ambarda limon "bir ayda kendini belli eder." Bunun anlamı şudur: Ambara konulduğu zaman yeşil, kalın kabuklu, lifli, sert, kokusuz olan limon bir ay içinde ince kabuklu, sarı, kokulu ve bol sulu bir özellik kazanmaktadır. Limon ambarda kaldığı süre içinde havaya CO2 verir. Volkanik tüf duvarlar, tavan, taban, geçirgen olduğundan bu gaz emilmektedir. Gazın emilmeyip birikmesi durumunda, havanın doğal bileşimi olumsuz bir özellik göstermekte ve limon "yanmaktadır." Burada yanma "küf yapma" anlamına gelmektedir.

Ekim ayı ortalarında Ortahisar ambarlarından yurt içine ve yurt dışına limon taşınmasına başlanmaktadır. Mart başından beri ambarda kalan limon değişmiştin Konulduğu zaman 17 kg olan bir kasa limon bu zamanda artık 22-23 kg gelmektedir. Yani bir kasanın ağırlığı 5-6 kg artmıştır. Limon ambarlarında kasalar kamyonlara yüklenmeden önce tane tane elden geçirilmektedir. Ambarda kaldığı süre içinde çürüyen, çürümeye yüz tutan limonlar ayıklanmakta, yeni kasalara konulmadan önce yeniden ambalaj kâğıdına sarılmaktadır. Bu işi Ortahisar ve yöresinden yetişen insanların yapması mümkün değildir; El beceriği, süratli hareket ister. Bunun için Toroslardan, Çukurova’dan işçi kızlar getirtilir. Bu işi de limon üreticilerinin, tüccarların "elçi" leri yaparlar. Çavuş adı da verilen bu kişiler limon ambalajlama işi başlamadan çok önce Çukurova’dan, Toroslar’dan yüzlerce, hatta binlerce kızı, kadını Ortahisar'a taşırlar.. Kasabanın asli nüfusuna eklenen bu sayı, büyük bir ekonomik canlılık da yaratmaktadır. Çok sayıda ev yapıldığı için Ortahisar'da kiralar yükselmekte, ev bulmak zorlaşmaktadır. Binlerce insanın günlük gereksinmeleri nedeniyle kasaba esnafı büyük gelir sağlamaktadır. ..

Ortahisar'da ambarcılık nasıl başlamış, limon koyma işi nasıl düşünülmüştür. 1988 yılı temmuz ayında kasabada yaptığım araştırmada olayı ana çizgileriyle şöyle anlatmışlardır: 1951 yılına kadar her evin, kiler olarak kullandığı, ya da pekmezini, elmasını, patatesini koyduğu ambarlar vardı. Bunlar her evin kendi gereksinmesine göre düşünülerek yapılmış ve fazla da büyük olmayan ambarlardı. 1951 yılında Ankara Halinde kabzımal olarak bulunan Ahmet Yavuz ve Hüseyin Babacan adlı Ortahisarlılar, ilk olarak küçük ölçüde limonu Mersin’den köylerine taşırlar ve kendi evlerinin ambarlarında 4-5 ay saklarlar. Sonucun çok iyi olduğunu görürler. Olay, süratle duyulur; Ortahisar’dan Ankara Haline taşınan limonların parlak akça sarısı, kokusu, bol sulu oluşu dikkati çeker. Böylece limon üreticisi ve tüccar Ortahisar’la bağlantı kurmaya başlar. Giderek kasabada büro açanlar çoğalır. Mersin ile kasaba arasında sıkı bir gidiş-geliş başlar. Ambarcılık iç göçü de büyük ölçüde durdurur.

Ekim ayından sonra limonlar yeniden ambalajlanarak kamyonlara kasalar hâlinde yüklenir ve iç tüketim için büyük merkezlere, TIR kamyonlarıyla da SSCB'ne, Romanya'ya, Bulgaristan’a, Batı Almanya'ya gönderilir. İlk kez 1987 yılında Yunanistan'a da buradan limon gönderilmiştir. Çünkü, bu ülkede o yıl limon ürünü yeterli olmamış, taahhütlerini yerine getirebilmek için komşumuz bizden limon satın alarak anlaştığı ülkelere satma yoluna giderek dış itibarının sarsılmasını önlemiştir.

Ortahisar ambarları "Doğal soğuk hava deposu" özelliği gösterirler. Elektrikle sağlanan soğuk havada limon, Ortahisar ambarlarındaki kadar iyi gelişememektedir. Bu ambarların fazla bir masrafı da yoktur. Enerji kaynağı olarak elektrik kullanmaya gerek duyulmaz. Yalnız, aydınlatmak amacıyla elektriğe gerek vardır. En çok limon saklandığı için bu ambarlara "limon ambarı" denilmekle birlikte portakal ve greyfurt da konulmaktadır. Ambarlar yılın hiçbir mevsiminde boş kalmamaktadır. Limon gönderildikten sonra da patates ve elma doldurulmaktadır.

1987 yılı hesaplarına göre, 600 ambar 60 000 ton kapasiteli olduğu (3 milyon sandık) Ortahisar’da, ambarcılığın kasaba ekonomisine bir yıllık katkısı 150 milyon liradır. Ambarcılığa bağlı olarak gelişen taşımacılığın katkısı bu miktarın dışındadır. Gelir düzeyinin yüksekliği, sosyal alanda da olumlu değişikliklerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Turizm hareketlerinde "ilk" olmuş Ortahisar, dışa açılma sürecinde ambarcılık, taşımacılık yoluyla büyük ölçülü yol almıştır.

Ambarcılığın geliştirilmesi konusunda neler yapılabilir? 1951 yılında başlayan ve 1963 yılından bu yana ciddiyetle ele alınmış, yürütülmüş olan ambarcılık bugün Ürgüp, Ortahisar halkı için bağcılık, elmacılık yanında önemli bir gelir kaynağı olarak dikkati çekmektedir. Günümüzde Ürgüp, Bahçeli köyünde de ambarcılık başlamıştır. Kavak üyesi volkanik tüflerin üzerinde-içinde yer alan bu köyde de Ortahisar'daki bütün doğal özellikler bulunmaktadır. Ayrıca, Çukurova’dan Orta Anadolu'ya limon taşıyan kamyonlar 32,33 km kadar daha az yol alacaklar, dolayısıyla kazançlı olacaklardır. Bu köye Niğde-Nevşehir yolundan ayrılan asfalt bir yolla ulaşılmaktadır. Ancak, limon üreticileri ve tüccarlar, Ortahisar’a alışmış olduklarından Bahçeli ambarlarının dikkati çekmesi, rağbet görmesi biraz zaman alacaktır. Yine, Niğde-Nevşehir asfaltı üzerinde bulunan Göre kasabasında da ambarcılık eskiden beri yapılmaktadır. Ancak 1960 yılındaki bir limon ambarlama işi iyi sonuç vermemiş, konulan ürün büyük ölçüde çürümüştür. Bu bakımdan Göre ambarları limon değil, yerel gereksinmeler için patates ve elma depolamak amacıyla kullanılmaktadır.

Ambarcılığın geliştirilmesi hâlinde, bütün Akdeniz Bölgesinin ürünlerini saklayabilecek, tüketime hazır olgunluğa getirebilecek bir kapasite yaratmak mümkün olacaktır. Ambar oyma işi, bireysel girişimlerle değil, kooperatifler eliyle ve büyük boyutlu olarak yapılmalıdır. Küçük ambar sahipleri birleşip ambarlarını birleştirerek daha büyük iç hacimler yaratmaları gerekmektedir. Kiralama, depolama, sandıklama, kamyonlarla taşıma kooperatifler kanalıyla daha düzenli olarak yürütülebilir.

Ambarcılar ve bunları kiralayan tüccarlar, ambalaj işinde çalışan işçiler çevre koruma konusunda bilinçlendirilmelidir, örneğin, bir ambar oyulduktan sonra çıkan enkaz, düzensiz olarak vadilere dökülmekte, molozlar doğal görünümün olağanüstü güzelliğini bozmakta ve bu da turizmi olumsuz yönde etkilemektedir. Göreme Tarihsel-Ulusal Parkın korunması gerekmektedir. Son yıllarda Ortahisar-Göreme yolu iki geçesinde de ambarların oyulmaya başlandığı ve çevreye moloz, ıskarta limon döküldüğü gözlenmektedir.

Ambarcılık, önemli bir gelir kaynağı olarak Ürgüp, Nevşehir köylüsüne yeni gelir kaynakları sağlayacak, yaşam düzeyini yükseltecek ekonomik gelişme, sosyal kalkınmaya da yol açacaktır.

1984. Ürgüp

……………………………………………..

BİBLİYOGRAFYA

DOYURAN,V. 1976. Ortahisar'ın Çevresel Jeolojik Sorunları. Türkiye Jeoloji Kurumu Bülteni. 19.83-88.Ankara

PASQUARE, G. 1968. The Cenozoic Volcanic Area in Oentral Anatolia. Accademia Nationale Bei Lincei. Roma

FEKMEZC İ,M.-KAŞCA, N.GÜRGEN, Ö. 1986. Ürgüp Yöresindeki Volkanik Tüf Kayalarındaki Açılan Adi Muhafaza Depolarında Limon Muhafaza Olanaklarının Geliştirilmesi Üzerinde Araştırmalar. TÜBİTAK-TOAG-ABBÜÎ- 35 Sonuç Raporu. 64 S.

ÖNGÖR, S. 1965. Ürgüp-Nevşehir Bölgesinde Yeraltı İskânı Üzerinde Bazı Gözlemler. Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi. 20 (3)

URBAN»M. 1973. Das Ratsei Der Unterirdischen Städte Südost- Ana toliens. Vorland-Zeitschichte 1.Jahrgang. Nummer: 6,7,8.

W0JTK0VIAK,G. 1971. Die Zitruskulturen in Der Küstennahen Agrarlandschaft der Türkei. Hamburg