Gönül Tahtımızın Eşsiz Sultanı Efendimiz kitabının yazarı Dr. Reşit Haylamaz, Nevşehir’de dini bilgileri tartışmalı, Efendimizi (S.A.V.) ve hayatını ne kadar bildiği bilinmeyen birilerinin ,sırf yapılan güzellikleri baltalama amacı taşıdığı anlaşılan söylemlerine yönelik ; geniş ve net ifadelerle konuyu anlatan açıklama yaptı.

Haylamaz, Söz konusu kampanyanın, kitabın Yeni Şafak gazetesi tarafından verildiği tarihlerde başladığını ve aynı kampanyanın parçası olan bir grup tarafından zaman zaman tekrarlanıp durduğunu da vurguladı. Orada kullanılan ifadeler on ayrı kalıba da ifrağ edilebilir; ancak bunu gündeme getirenlerin hedefi meselenin anlaşılması olmadığı için işin doğrusu bugüne kadar hiç üzerinde durmadım. Zira internet sitelerine yansıyan kadarıyla niyetlerinin, üzüm yemek olmadığı âşikar. Meseleyi hiç bir zaman onların dedikleri gibi anlamadım ve Mekke yıllarının anlatıldığı bu metinden böyle bir yorumun nasıl çıkarıldığını da, işin doğrusu aklım almıyor!

 Haylamaz açıklamasında “Hadislerin şerhi mahiyetindeki eserlerde de yer aldığı gibi kelime-i tevhidin her bir yanı, bir diğerini istilzam etmektedir. Bunun anlamı açıktır; yani, “Lâ ilâhe illallah” demek, “Muhammedün Resûlullah”ı da kabul etmek anlamına gelmektedir. En azından birinci kısmı söyleyen bir insan, yarın ikinci yönünü de söyleyecek ve iman adına kendisinden beklenen adımı atacaktır. Önemli olan insanları küfrün karanlığından kurtarmaksa bugün söyleyeceğini yarına tehir etmek de bir maslahattır. Bütün bunları nazara alarak eserde, insanları Cennet’e ehil hale getirebilmek için Allah Resûlü’nün, işin bidayetinde kendisini nazara vermeden sadece Allah’a davet etmeyi bir metot olarak benimsediği şeklinde bir yorum yapılmıştır. Bugüne kadar sürekli insanların içinde bulunan birisi olarak bu konudaki kanaatim hiç değişmediği gibi okuduğum her hadise ve karşılaştığım her olay da bu fikri pekiştirmektedir” ifadelerine de yer verdi.

Kitabın yazarı Reşit Haylamaz’ın açıklamasının tam metni

Konunun özüne gelince, kitapta bahsi geçen yer, Efendimiz’in Mekke yıllarında gördüğü her insana gitmesi ve “Ey insanlar! Gelin, ‘Lâ ilâhe illallah’ deyin ve kurtulun!” şeklinde hitap etmesinin anlatıldığı yerdir. O’nun hiç bir beyanı ve hiç bir sözü abes değildir ve buradaki beyanında O (sallallahü aleyhi ve sellem), insanları sadece “Lâ ilâhe illallah”a çağırmaktadır. Ehl-i Kitab’ı imana davet ederken Kur’ân’ın üslubu da aynı şekildedir ve onları, Allah’ın birliğinde birleşmeye, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamaya davet etmektedir. Ayrıca, başta Buhârî ve Müslim olmak üzere hadis kaynaklarımızda yer alan beyanında “Lâ ilâhe illallah’ diyen kimse Cennet’e girer!” buyuran da yine Allah Resûlü’nün kendisidir. Hatta Ebû Zerr’in rivayet ettiği beyanlarında, “Zina edip hırsızlık yapsa da!” ilavesi yer almaktadır (Buhârî, Libâs 24; Müslim, Îmân 154; Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned 5/166). Resûlullah’ın bu ifadelerinin farklı beyanlarla da hadis kaynaklarında yer aldığı bir gerçektir. (Buhârî, İlim 33; Libâs 24; Müslim, Îmân 37, 43, 52, 152, 154; Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned 1/65; 2/169, 170; 3/131, 157, 374, 443; 5/166, 229, 236; Nesâî, Ezân 34; Taberânî, Mu’cemü’l-Kebîr 20/41, 47; İbn-i Ebî Şeybe, Musannef 2/447). Şefaat hadisinde “kalbinde zerre miskal iman olan kişinin” Cehennem’den kurtulacağı ve neticede Cennet’e gireceği müjdesi de yine Allah Resûlü’ne ait. Yine Efendimiz tarafından aynı müjde, Cehennem ehlinden kurtuluşa ereceklerin anlatıldığı başka yerlerde de farklı ifadelerle zikredilmektedir.

Bilindiği üzere dini tebliğ işi, 23 yıl gibi bir zamana yayılmıştır. “Tedricilik” tabir ettiğimiz bir metotla Allah Resûlü topluma hitap etmekte ve problemleri zamana yayarak çözmektedir. Âişe Validemiz’in de ifade ettiği gibi sonradan söylenmesi gereken meseleler ilk günlerde öne çıkarılmış olsaydı çoğu insan bunları o gün kabul etmez ve Mekke’deki dönüşüm yaşanmazdı! Söz konusu hadislerin şerhi mahiyetindeki eserlerde de yer aldığı gibi kelime-i tevhidin her bir yanı, bir diğerini istilzam etmektedir. Bunun anlamı açıktır; yani, “Lâ ilâhe illallah” demek, “Muhammedün Resûlullah”ı da kabul etmek anlamına gelmektedir. En azından birinci kısmı söyleyen bir insan, yarın ikinci yönünü de söyleyecek ve iman adına kendisinden beklenen adımı atacaktır. Önemli olan insanları küfrün karanlığından kurtarmaksa bugün söyleyeceğini yarına tehir etmek de bir maslahattır.

Bütün bunları nazara alarak eserde, insanları Cennet’e ehil hale getirebilmek için Allah Resûlü’nün, işin bidayetinde kendisini nazara vermeden sadece Allah’a davet etmeyi bir metot olarak benimsediği şeklinde bir yorum yapılmıştır. Bugüne kadar sürekli insanların içinde bulunan birisi olarak bu konudaki kanaatim hiç değişmediği gibi okuduğum her hadise ve karşılaştığım her olay da bu fikri pekiştirmektedir. Zira Resûlullah’ın hedefinde, o gün karşı cephenin insanları olsalar da zamanı gelince muhataplarının bütününü kazanmak vardır ve neticede O (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hedefine ulaşmıştır. Hele Efendimiz’i anlatan bir kitapta, “Efendimiz’i kabul etmeyen bir beyan var!” şeklinde anlamak benim bildiklerimle asla paralellik arz etmiyor. Söz konusu kampanya, kitabın Yeni Şafak gazetesi tarafından verildiği tarihlerde başladı ve aynı kampanyanın parçası olan bir grup tarafından zaman zaman tekrarlanıp duruyor. Orada kullanılan ifadeler on ayrı kalıba da ifrağ edilebilir; ancak bunu gündeme getirenlerin hedefi meselenin anlaşılması olmadığı için işin doğrusu bugüne kadar hiç üzerinde durmadım. Zira internet sitelerine yansıyan kadarıyla niyetlerinin, üzüm yemek olmadığı âşikar. Meseleyi hiç bir zaman onların dedikleri gibi anlamadım ve Mekke yıllarının anlatıldığı bu metinden böyle bir yorumun nasıl çıkarıldığını da, işin doğrusu aklım almıyor! Konuyu bu şekilde gündeme getirenlerin, yukarıda arz ettiğim hadisleri nasıl anladıklarını da merak etmiyor değilim. Ne Cennet’in kapısına ne de Cehennem’in kavşağına bekçi tayin edilmediğimize göre ne birilerine Cennet’in anahtarlarını dağıtma ne de başkalarını Cehennem’e tıkma gibi bir tavrımız da olamaz! Bize düşen, nassın olduğu yerde sükuttan ibarettir! Âyetin de ifade ettiği gibi meselenin tek açıklaması var: Sabrımızı sınamak için Allah (celle celâlühü), bizi birbirimizle de imtihan ediyor! Öyleyse sabretmek bize düşüyor!