PERİBACALARI

Geomorphology, Geomorphogenie - Jeomorfoloji : Yeryüzü biçimleri bilimi demektir. Erciyes Dağı ile Hasan Dağı arasındaki yüksek volkanik yaylada en dikkat çekici kaya katmanları yer yer 400 metre kalınlığa ulaşan tüflerdir. Bazı yerlerde ( Acıgöl- Kızılırmak Koyağı arası ) lav akıntıları da dikkat çeker. Bunlar da akışkan bazalt ve daha koyu andezittir. Jeomorfolojide Orta Anadolu'nun GD'sundaki burası Özel Aşınım Biçimleri Yöresi - Kırgıbayır şekilleri alanı olarak adlandırılır . Binbir şekline karşın bu yerbiçimleri başlıca konik, silindirik, piramidal olarak ele alınabilir.

.....................

Çatalkaya, Üç Güzeller, Mantarkaya, Üç Ahbab Çavuş, Kayalar, Kalpaklıkaya

Göreme, Soğanlıdere, Ihlara Koyağı'nın ''alameti farikası'' oluşumları...

Gülşehir halkı, ilk olarak, peribacaları terimini hangi tarihte duymağa başladı; belli değil.

Ürgüp halkı peribacası terimini ilk ne zaman duymağa başladı; belli değil.

Yeşilhisar, Başköy, Soğanlı, Güzelöz halkı peribacası sözünü ne vakit duymağa başladı; belli değil.

Ihlara, Yaprakhisar, Selime köylüsü peribacası terimini ne zaman işitmeğe başladı; belli değil.

................................

1649 yılında , Muşkara'ya bir selam uçurarak Sarıhan üzerinden Kayseri'ye doğru giden Büyük Gezginimiz Evliya Çelebi acaba başka yerlerde kolay kolay göremeyeceği bu kaya oluşumlarına neden hiç dikkat etmedi? Ve Seyahatname'sinde niçin hiç söz etmedi ?

Kral'ın buyruğuyla yola çıkan ve 1705 Ağustosunda Kayseri'ye ulaşan Paul Lucas'ın gezi yazıları 1712'de Paris'te kitaplaşınca Fransızlar peribacaları ile tanışmış oluyor. Ne var ki, Lucas bu kaya çıkıntılarını insanların yaptığına inanıyor. Evet, içlerindeki oyuklar insan eliyle kazılarak ortaya çıkarılmış boşluklar; ama dış biçimler doğanın işleyişiyle oluşmuştur. Yanılgısı Avrupa kamuoyunu da etkiliyor. Halk, kitapta okuduğuna inanmıyor ve gezgin yazar alay konusu oluyor. Kral, Dersaadet'teki büyükelçiye buyruk vererek peribacalarının gerçek olup olmadığını araştırmasını istiyor. Payitahtta Fransız sefiri Kapadokyayı ziyaret etmiş olmalı ki, Lucas'ın anlattığının doğru olduğunu bildiriyor Paris'e. Ne var ki, peribacalarının doğal etkilerle mi oluştuğu, yoksa insan yapısı mı olduğu konusu bir süre daha gizemini koruyor. Kitabının ikinci kez basılması Lucas'ın ününü arttırıyor. Büyükelçinin kendisini doğrulaması Yazar-Gezgin'i rahatlatmış olmalı ki, onun raporundan övgüyle sözediyor.

Günümüzde olduğu gibi XVIII. Yüzyılda da Fransızların Cappadoce-Kapadokya sevgisi , ilgisi, merakı dikkat çekicidir. 1834-35'de arkeolog, sanat tarihçi, diplomat Charles Texier bölgeye geliyor. L'Asie Mineur adlı 3 cilt olarak yayımlanan eserinin 100 sayfası Cappadoce hakkındadır. Bu eserin bir cümlesi özellikle vurguludur : '' Tabiat bir gezgine burası kadar ilginç bir manzara sergilememiştir.''

1836-37'de ziyaret eden Britanyalı W J Hamilton , Kapadokya'yı , bütünüyle Anadolu'yu anlatmış, İngilizler bu ülke hakkında bilgi sahibi olmuşlardır : '' Bir coğrafyacı, tarihçi ve eski eser araştırıcısı için dünyada hiçbir ülke Anadolu kadar enteresan bir yapıya sahip değildir.''

Hamilton , Soğanlıdere kaya konilerini gezdiğinde şaşkınlığını gizleyememiştir : '' Kendine özgü garip özellikleri ve mistik havasını yekpare kayadan kesilip çıkartılmış tüm bu biçimler bu vahşi ve terkedilmiş vadiye yaşanırlık ve yalnızlık arasındaki zıtlaşmanın tuhaf ve gizemli görüntüsünü vermek için birbirleriyle yarışıyorlardı.''

1839'da bölgeye gelen W F Ainsorth, Kapadokya'nın peribacalarına vurulur : '' Nehir boyunca uzanan bir vadiden geçtikten sonra, kendimizi birdenbire sonsuz bir karmaşa halinde etrafımızı saran koni ve sütun biçimli kayalardan oluşmuş bir ormanda bulduk. Adeta çok eski ve büyük bir kentin harabesini geziyorduk. Bazı koniler üstüste ve şekilsiz kaya parçaları taşıyordu. Bunlar bazen fantastik biçimlere bürünüyorlar, bir yerde arslana, digerinde büyük bir kuşa, bir timsaha ya da büyük bir balığa benziyorlardı.''

Hukukçu, güreş uzmanı yazar İsmail Habib Sevük 1936'da Gülşehir üzerinden gelerek Ürgüp'ü, Nevşehir'i, Niğde'yi gezer ve şiirli bir üslupla yazar gözlem ve izlenimlerini. Sevük, peribacalarını nasıl anlatır : '' Muvazene harikası gösteren bir cambaz; beride başı üzerinde talebe taşıyan bir garibe...Ürgüp'ün taşı, şuursuz taşın şuurlaşmasıdır. Tabiatın sınırlaşmış eserleri karşısında insan şuuru derhal hayalleşir. Tabiat insan gibi iş görünce insan şaşırıp düşünüyor : Bunları insan yapamadı, tabiat da yapamaz; öyleyse onları göze görünmez mahluklar yaptı. Masallar böyle şaşırmışlıklardan doğarlar. Ürgüp'ün taşı jeolojinin masallaşmasıdır.''

1957'de Kayseri üzerinden otobüsle Ürgüp'e gelen, yöreyi gezen Çukurovalı yazar Yaşar Kemal Gökçeli ne demiş ? ... Peribacalarının şiirini yazmış : '' Bacalar ormanının hiç sonu yokmuş gibi. Kendini bir heykel ormanında sanırsın. Yürüyen, duran, tetikte, uçmaya hazırlanan doludizgin atlar, insan, fil, kuş, keşişler, sarıklı hocalar, halat çeken bir alay... Bu peribacaları diyarına kendini kapıp koyuveriyorsun. Belki asırlardır sarhoşluk içindesin. Dizlerinde derman kalmıyor. Hayretten başın dönüyor. Ormanın bir yeşili vardır, peribacası ormanının türlü renkleri vardır.''

1950'de yazar, Fransızca öğretmeni Fethiyeli Cahit Beğenç ne demiş, yöreyi nasıl anlatmış, bir bakalım: ''Ürgüp tarafları, yalnız Türkiye'nin değil, belki bütün dünyanın en hayret edilecek yerlerinden biri. Hani, bazı adamlar vardır, ''Ben hiç korkmam'' derler. Hakikaten, cin peri hikayelerinden korkmazlar. Geceleyin mezarlıklarda yatarlar, sabaha kadar mışıl mışıl uyurlar...Mesela, böyle bir babayiğitin gözlerini bağlayın, bir akşam üstü, gün ortalıktan çekileceği sırada, Ürgüp'le Nevşehir arasındaki Göreme vadisine getirin de gözlerini açıverin: Adam saniyesinde çıldırır. Bilmem nasıl tarif etmeli : Öcüler memleketi gibi bir yer...Hani, bulanık rüyalarda bazı şeyler görürüz de yeryüzünde bir şeye benzetemeyiz. Karnaval külahları gibi, sivri sivri, kimisi adam kılığında, kimi hayvan şeklinde; eve benziyen, dağa benziyen, hiçbir şeye benzemiyen kayalar. Kaya zannediyorsunuz kum; kum diyorsunuz . Pirinç pilavı gibi birbirine yapışmış kaynamış çakılcıklardan meydana gelen kayalar. myle bir yer ki karmakarışık : Koğuk, oyuk, yarık, yırtık, çökük, göçük, kopuk, düşük, delik, deşik, yatık, yıkık, kayık, eğik, bükük, yan yatmış, çamura batmış... gibi ne kadar lügat, ne kadar teşbih varsa sıralayın, orasını gene tasvir edemezsiniz. Çünkü bin yıllık uykudan uyanmış gibi, başka çeşit bir dünyada imişsiniz gibi oluyorsunuz. Oralarda, Eshab-ı Kehf'den Yemliha

gibi dolaşıyorsunuz...Yeraltı kiliselerini gezdik. Dağların içinde renkli, İsa, Meryam ve havari resimleriyle mukaddes kitapların anlattıkları hadiseleri canlandıran tablolar seyrettik.''

..............................

Ürgüp. 19 Ekim 2019