Öz benliğin, kontrolsüz bir şekilde öne çıktığı zamanlarda gelişen toplum dokusuna dinamit koyan en tehlikeli davranışlardan biri olarak geçer. Zira birey koskoca toplum ailesinin evladı, kardeşi en önemlisi toplumu meydana getiren yapı taşıdır. Torpil, adam kayırma, istismarlar çocuklar arasında taraf tutmak gibidir. Ailede küskünler ve ötekileştirmeler oluşur. Bu durum bir kesimi ufacık memnun etmek için bazı evlatların küstürülmesine benzer. Canlı anatomisinde genel hücre yapısına aykırılaşan hücrelere kanser hücreleri dendiğini de unutmamak gerekir. Toplumun huzuru, gelişmişliği, eğitimi, sanatı bireyi birinci dereceden ilgilendirmektedir. Bakın Suriye ne hale geldi… Fütursuzca öne çıkan despot bir zihniyetin öz benliği…

            Tarihte yıkılan devletlerin, tarihe gömülen hareketlerin, fikirlerin temellerinde bu davranışlar bulunmaktadır. Medeniyetler bu gibi tehlikeli ve şahsi menfaatlerini önde tutanlar için milletlerini ve nesillerini uyarmış ve önlem almaya çalışmışlardır. Dinimiz istismarcıdan için münafık demiştir. Çünkü iman aydın ve aydınlık demektir, karanlık tarafı olmaz. İstismar edilen değer yalnızca din de değildir. Toplumu toplum yapan bütün değerlerin istismarı yapılabilmektedir. Milli kimlik istismarı, siyasi parti istismarı, taraftar istismarı, güven istismarı, kanunlarda vatandaşa tanınan iyi niyetin (Objektif hüsnüniyet) istismarı diye uzar gider. Hele zamanımızda iletişimin gelişmesiyle Eşeği olmayanın aklına karpuz kabuğunu getirme deyimi iyice yerine oturmaktadır.

            Televizyonlarımızda diziler, filmler ve bir takım programlar vasıtasıyla işlerin daha da ince taraflarına inilmektedir. Gençlik dizileri, dram dizileri adı altında aile içi güveni ve toplumsal dokuyu rencide ederken reyting uğruna kültürümüz, gençliğimiz istismar edilmektedir. Benim üzüldüğüm nokta ise kitlelerin bu yapımları izleyip; “Demek böyle de oluyormuş.Deyip etkilenmeleridir. Haset, fesat, nifak, şiddet ve cinsellik kötülük malzemeleri sosyolojimizde ön saflarda kendilerine yer bulabiliyorlar. Daha da kötüsü kimliği tam oturmamış gençlerimiz arasında; Rambolar, Polat alemdarlar, matriksler çıkmasıdır. İdol kimlik problemi de toplumumuzu tehdit etmektedir.

            Oysa kültürümüz çiçek bahçesi gibi, yalçın dağlar gibi, engin denizler gibi güzellilikler içermektedir. Bu toplumumuzu iyi tanıdıkça daha iyi anlaşılacaktır. Dinimiz Allah indinde tek dindir. Peygamber Efendimiz yazılı tarihin (Doğum, ölüm tarihi, yeri belli) kabul ettiği tek peygamberdir. Dinimiz ve ondan ayrılması mümkün olmayan kültürümüz; Mertliği, doğruluğu, insanlara yardım edip, toplum için fedakârlığı öğütlemektedir. İnsanlar ise kısacık ömürlerinde hiç ölmeyeceklermiş gibi inançlarını istismar ederler. Özü doğruyu kabul etse de, davranışları ve menfaatleri onları başka yollara götürür.

            En çok yazılan-çizilen siyasi tarihimiz yani Osmanlı İmparatorluğunun çöküş döneminden günümüze kadar Siyasi politikalarda istismar olmasa idi, belki de bu gün çok daha güçlü bir devlet olacak idik. İnsanlarımız daha da inançlı, politikacılarımız uzlaşmalı olacaktı. En azından milletvekilliği bir ikbal olmayacaktı. Bu sayede parti liderlerimizde koltuklarında uzunca yıllar kalmayıp, taze heyecanlar ülkeyi daha da ilerlere ilerletecekti. Siyasi istismarın ta yukarılardan tabana kadar yayılması ülkede kamplaşmalara da neden olmuştur.

            1960’lı yıllardan önce Demirgrat-Hâk partisi kamplaşması yaşanmış, 1980 öncelerinde sağ-sol bu kamplaşmaların adı olmuştur. Bu kötü olaylar ne yazık ki günümüzde de devam ediyor. Ne hikmetse her devirde bu kamplaşmaların adı değişiyor. Liderleri, partileri suçlayacak değilim. Zira her kesimin istismarcıları, menfaatçileri olduğu gün gibi açıktır. Kötü niyetli bir insanın ondan ya da bundan olması ne fark eder. Aynı şekilde iyi niyetli, çalışkan ve görev adamlarından içinde aynı sözü söyleye bilmemiz gerekmektedir.

            Siyasi istismarı yok etmenin en temel kuralı demokratikleşmedir, şeffaflaşmadır. Diktatör yapılı, onlarca yıl partilerinin başından ayrılmayan liderlerle bu gibi olguların olması biraz zor görülmektedir. Zira partilerin taşra teşkilatları da bunlardan payını alıyor. Delegeler ona göre seçiliyor, parti içi muhalefete hayat hakkı tanınmıyor. Bu sayede de siyasi partiler ufuklarını kapatıp, birçok küskün oluşturmuş oluyor.

            Türkiye gerçekten çok garip bir ülkedir. Milletle hizmet için talip olan milletvekili adayları seçimlerde paralar harcıyor. Bence, yanlış buradan başlıyor. Milletvekilleri ta eski yıllardan beridir çeşitli kurumlara adamlar aldırıyor, bu da yanlış bir iş olarak değerlendirilebilir. Zira istismar kokuyor. Devletin istihdam için kurumları ve kurulları zaten vardı. Sonra işe aldırdığın adamın iş ahlakını, performansını biliyor musun? Ya elediğin insanın akıl hayal almaz bir performansı varsa bu hesap kimin olacak. Sanırım oy kaygısı olsa gerektir.

            Bakın, torpil (Referans) Amerika da nasıl yürütülüyormuş. Bir tanınmış, bir vatandaşı işe yerleştireceği zaman yazılı taahhütname de verirmiş. Çalışan işinde başarılı olmazsa, yolsuzluk yaparsa hesap o tanınmıştan da sorulurmuş. Türkiye’de hiç böyle bir olayla karşılaşmadım.

            Roma hukukunda senatör olacak kimsenin (Yakınları dâhil) mal varlıkları belirlenirmiş. Senatörün ve ailesinin geçimini Roma üzerine alır, senatöre hiç ücret ödemezmiş. Mal varlıkları hakkında tutulan kayıtlar da ömür boyu güncel tutulurmuş. Bu hukuk tarihin derinlerinde kalsa da, Roma İmparatorluğunun tarih sahnesindeki yerini çok net bir şekilde anlatmaktadır.

            İnsanlarımıza, özellikle de politikacılarımıza bu hususların daha iyi bir şekilde anlaşılması için; İbn-i Haldun’un Mukaddime’sini ve İbn-i Batuta’nın seyahatnamelerini okumalarını gerçekten tavsiye ederim. Amerika Birleşik Devletlerinin başkanı Ronalt Wilson Reagan’ın  İbn-i Haldun’un Mukaddime kitabını okuduğunu, ve aynı kitabın değerlendirildiğini bir programda izlemiştim.

            Siyasi tarihimiz istismarlarla doludur. Millettin yükselmesi için idealistlerin kurduğu sağdan ve soldan birçok partimiz yok oldu. Kitleler büyüdükçe daha çeşitli insanlar ortaya çıktı. Önlenemez davranış olan istismar yine insandan biter. Aynı bir atın nalının bir savaşın kaderi üzerinde etkisi olduğu gibi bir siyasi istismarında bir toplumun ikbali üzerindeki etkilerini unutmamak gerekir.

            İstismarın vebali olduğuna inanıyorum. Halk görmezse Haluk mutlaka görecektir.

            Sağlıcakla kalın.