Anlama Şeklimiz ve Bilinçaltı
Psikoterapi soyut bir süreçtir. Terapistin elinde ilaç, makas ve iğne gibi gereçler yoktur. Bu yüzden insanlar Psikoterapi’nin nasıl bir tedavi yöntemi olduğunu tanımlayamamaktadır. Ancak göz ardı edilen bir gerçeklik vardır ki her şey zihinde başlayıp biter ve zihin insanın hem psikolojisini hem de fizyolojisini kontrol eder. Pek çok fizyolojik rahatsızlığın kökeninde zihnimizin bize oynadığı oyunlar rol alır. İnsan, yaşadığı sorunlar karşısında o kadar bocalar ve sorun öyle içerisinden çıkılmaz bir hal alır ki, kişi artık yapacak hiçbir şey yokmuş gibi hisseder ve adeta o durumun içerisine hapsolur. Bu aslında o süreçteki duygusal yoğunluğun getirdiği bir algı şeklidir. Zira düşünce ve davranışlarımızın kaynağı duygudur. Nasıl hissediyorsak ona göre algılarız. Ya da o konu hakkındaki fikir ve davranışlarımızı belirleyen duygularımız, bunları şekillendiren de temel inançlarımızdır. Dolayısıyla aynı sorunu pek çok kişi yaşarken herkes farklı farklı etkilenir. Konuyu örneklendirmek adına aldatılma olayına değinmek istiyorum... Aldatılma, eşler arası sorunlarda en çok karşılaştığım olaylardandır. Bu konuda mağduriyet yaşayan her kişinin olayı algılama tarzı farklıdır. Dolayısıyla tepkileri de farklı olmaktadır. İşte tam da bu noktada Psikoterapi olayın kendisinden ziyade ‘kişinin onu nasıl algıladığı, nasıl anlamlandırdığı’ ile ilgilenir. Zira asıl sorun da budur: Anlama şeklimiz… Anlama şeklimizi ise bilinçaltımız belirler. Bu durum otomatik olarak oluşur. Biz bu içsel sürecin hiç farkında olmadığımız için asıl sorunu başımıza gelen olayın kendisi zannederiz ve onu değiştirmek için elimizden geleni yaparız. Bazı insanlarsa çözüm aramaktan ziyade soruna odaklıdır ve bunu yaptığının farkında olmadan, sürekli sorunun içerisine gömülür. Âdeta o sorundan beslenir ve ona tutunur.
 
SEYYAH VE İŞÇİLER
 
Anlama şeklimizdeki farklılıkları göstermek adına şu hikâye çok güzel bir örnektir:
Seyyahın biri dev bir saray inşaatının yanından geçerken işçilerden birisine ‘‘Nasılsın?’ der. İşçi: ‘‘Nasıl olayım !.. Görmüyor musun işte !.. Üç kuruş para için kan ter içinde çalışıyoruz’’ der. Seyyah ‘‘Haklısın’’ deyip bir başka işçiye aynı soruyu sorar ve şu cevabı alır: ‘‘Hamd olsun bugünümüze… Ekmek parası kazacak bir işimiz var…’’ Üçüncü bir işçiye daha gidip aynı şekilde sorar. Bu işçi de şu cevabı verir: ‘‘Görmez misin efendi!.. Saray inşa ediyoruz burada !..’’
İşte bu örnekten de anlaşılacağı üzere, Psikoterapide yapılan işlem, sorun yaşayan şahsa ayna olmak, ona kendisinin içerisinde bulunduğu süreci objektif bir şekilde yansıtmak ve olayı anlama şeklini değiştirip sorunu daha içinden çıkılabilir hale sokmaktır.
 
HUY DEĞİŞİR Mİ?
 
Her ağacın cinsi, özellikleri, meyveleri vs. birbirinden farklıdır. Tıpkı bunun gibi, her insan da kendi şahsına özgü bir meşrepte yaratılmıştır. Bilindiği üzere,  ağaçlarda aşılama yöntemiyle meyveleri dönüştürmek vardır. İnsanda da benzer bir dönüşüm mümkündür. Bu dönüşüm, bazen yaşadığımız olaylarla, bazen eğitimle, bazen de Psikoterapiyle olabilmektedir. İnsanın asıl sorunu yapısal olarak agresif ya da çekingen olması değildir. Bu özelliklerinin aşırı boyutlarda olması veya yeterince gelişmemiş olmasıdır. Mesela çok öfkeli, duygusal veya kendimizi ifade etme noktasında çekingen bir yapımız olabilir. Bu özelliklerin dezavantajları olduğu gibi avantajları da vardır. İnsanın yapması gereken bunları yok etmeye çalışmak değil, dönüştürmektir. Bunu kendi iradesiyle yapması mümkündür ama bunun nasıl yapacağını bilemeyebilir. İşte tam da bu noktada Psikoterapiye ihtiyaç vardır.
 
Psikolog Fatma ÇAKIR ÇALIŞKAN
İLETİŞİM NO: 0507 698 49 86
FACEBOOK: NevsehirPsikolog