SAKIN  KENDİNİ

Ürgüp’te Nisan güzeldir.

Bir ders günü sona ermiştir.

Öğrenci gürültüsü savuşup gitmiş; yerini dingin bir sessizliğe bırakmıştır.

Herkes kendini evlerin, yapıların dışına; kırlara,sokaklara,parklara atmaktayken,

biz yirmili  yaşlardaki öğretmenler Lise’nin bir küçük odasında oturup yarenlik ediyoruz.

Genç olsak da, artık durulmuşuz. Hayri Ağa’nın yaptığı demli çayla yorgunluk atıyoruz.

Boğazımız kurumuş. Kolay değil, altı saat ardı ardına ders vermişiz.

Hem de öyle 40 dakika anlat bir şeyler değil; ders gibi ders…

Osman Aydoğan çayından bir yudum aldı. Oturduğu tahta sandalyeyi gıcırdattı.

Hafifçe öksürdü. Anladık ki, kendisine bakmamız için uyarıyor bizi. Gülümsedi. Anladık ki, bir anısını anlatacak. İbret-i alem için bir güzel söz söyleyecek.

Eeee, yaş kemale erdi genç arkadaşlar. Sanırım, siz de kabul ediyorsunuzdur.

Aydoğan ağabeyiniz insan sarrafı olmuştur.”

Kabul, elbet! “ dedik. Onay anlamında  baş eğdik.

Gülümsemesi daha da yayıldı geniş Türkmen yüzüne.

Pencereden dışarıya, Temenni Tepe’ye doğru baktı.

Şems-i şita, iltifatı-ı ümera, tebessüm-ü nisa ! Bu üç şeyden kendinizi koruyun. “

Bir an bir derin sessizlik oldu.

Kelebek uçsa açıp kapanan kanatlarının sesi duyulur.

Fuat Saka sordu:

Şems-i şita nedir ağabey? “

Kış güneşi !”

Mustafa Kaya sordu.

İltifat-ı ümera nedir öğretmenim?”

Amirlerin, müdürlerin, devlet büyüklerinin komplimanları, övgüleri !”

Haydar Karakuş sordu:

Tebessüm-ü nisa ne demektir ağabey? “

Kadınların gülümsemesi… Hele de genç kızların…Edalı,işveli,nazlı,cilveli ise bir kız,

insanın aklını başından alır.”

Salih Bitgin sordu:

Pekiii, bu üç şey, insana ne yapar hocam? Neden sakınmalı ki? “

Aydoğan Öğretmen, gördüğü ilgiden mutlu, tadına vara vara anlatırken yaptığı gibi, gözlerini hafifçe kıstı.

Kış güneşine aldanma, seni ısıtır gibi yapar, sonra yatağa atar; gençliğine yazık olur.

İltifat-ı ümera, seni, olduğundan farklı görmene yol açar; kendini geliştiremezsin, yarı yolda kalırsın. Tebessüm-ü nisa, önce çekici gelir. Sonra başına belayı alırsın. İlerisini düşünmeden bir yanlış iş yaparsın. Sonra avutursun kendini. Bekara karı boşamak kolaydır, derler ya. onun gibi.”

Sustuk. Derin düşüncelere daldık.

Günün sonuna doğru kazançlı çıkmıştık.

Ürgüp’te Nisan güzeldir.

Damsa Koyağında doğa çıldırmış gibidir.

Elma ağaçları, zerdaliler akça,pembe çiçeklerle örtülüdür.

O gün, Aydoğan öğretmenim,  bize unutamayacağımız bir yaşam dersi vermişti.

Yüzümüzde geniiiş gülümsemeler, hep birlikte çıkıp Lise’den, evlerimize yöneldik.

Dışarı çıkınca Mustafa Kaya ile karar verdik. Kemal Amca’nın Kapadokya Lokantası’na gidip bir bira içerken, günlük gazetelere göz attık.

Gazeteteleri okusak da, hep belleğimizde, Aydoğan Öğretmenin anlatısı vardı.

Güzel bir Ürgüp ikindisi idi.

Eşim Hatice Ünlü öğretmen Mustafapaşa kasabasındaki okulundan dönmüştü;

Umut 6; Mutlu 2 yaşında idi. O hafta sonu Göre’ye gidip anamı, babamı, kardeşlerimi, yakınlarımı, sevdiklerimi görecektik.

Onlar yaşıyorlardı. Daha boşluklar  ortaya çıkmamıştı.

Güzel bir  Nisan günü idi Ürgüp’te….

                                                …………………………………