Mustafa Kemal’in doğduğu şehir olması, 31 Mart Vakasının tertiplendiği yer olması, İttihatçıların kulis merkezi olması, II. Abdülhamid’in hal edildikten sonra burada tutulması gibi daha birçok sebepten dolayı Selanik’in Türkiye için önemi büyüktür. Bizler için istisna bir yeri vardır. Bundan dolayıdır ki, birçok Türkiyeli bir şekilde buraya gitmek ister. Doğrusu ben de gitmeyi çok arzu ediyordum.Kurumumuz adına ilmi bir çalışma yapmak maksadıyla o merakımı giderdim. Orada II. Abdülhamid sempozyumu gerçekleştirdik. Birçok yatırım yaptığı, daha sonra tutsak olarak kaldığı Selanik’te Abdülhamid’in anılması, hatırlanması çok güzel oldu. Böyle bir çalışmanın parçası olmaktan mutluyum.
Her neyse Selanik’in bende bıraktığı izlenimleri kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum.
Batılı bir tarihçinin “Balkanlardaki Osmanlı eserlerinin %99’unu yok ettiler ama kalan %1 bir bile Osmanlının büyüklüğünü ve medeniyetini anlamak için yeter ve artar bile” dediği gibi, Selanik Osmanlı egemenliğine ilk geçen şehirlerden biridir. (1359) Osmanlının gittiği yeri nasıl imar ettiğini düşünecek olursak buraya ne kadar eser yapıldığını tahmin etmek zor olmasa gerek.
Kanuni zamanın da yapılan ve “Beyaz Kule” diye adlandırılan, şehrin sembolü kabul edilen güzel kule, buraya gelen turistlerin uğrak yeri olmuş. Buraya gelenlerin fotoğraf çektirmeden gitmedikleri bir anıt halini almış.

Selanik’in sembolü Beyaz Kale
Yunanistan’ın Atina’dan sonraki en büyük şehri olan koskoca Selanik’te toru topu üç tane cami ayakta kalmış. Kalmış kalmasına ama onlarda ibadete açık değil. Bunlardan biri olan Yeni Cami diye adlandırılan ama ‘dönmeler ’in kullandığı, Abdülhamit’in Yıldız’daki caminin hemen aynısı olan camiyi gezdim. Müze yapmışlar. Bereket versin cami, üzerinde birçok oynamalar yapılmış olsa da cami olma formatını kaybetmemiş.
Girişteki kitabeyi kaldırmışlar. İçerdeki Allah, Muhammed ve Car-ı Yar-i Güzîn Efendilerimizin isimlerini yok etmişler ama yerleri hala duruyor. Cami’nin haziresine de muhtelif yerlerden getirdikleri mergat kapakları ve muhtelif taşlar mevcut.
Selanik; Roma, Bizans ve Osmanlı’ya ev sahipliği yapmış önemli merkezlerdendir.
 
 

II. Abdülhamit’in yaptırdığı Cami
Abdülhamit’in yorulan atların dinlenip su içmeleri için yaptırdığı çeşme (öyle bir şaheser ki, tek kelimeyle zarafet örneği)  hem hayvanlara verilen önemi, hem de yapılan işe verilen ehemmiyeti göstermesi açısından önemli. Yıkılmamış. İşlek bir yolun ortasında duruyor. Üstelik suyu da akıyor.

II. Abdülhamit’in yorulan faytoncuların dinlenip, atlarının su içmeleri için yaptırdığı çeşme
Abdülhamit’in İttihatçılar tarafından zorunlu ikamete gönderdikleri Alatin Köşkü’ne gittik. Şu anda Hükümet binası (Valilik) olarak kullanılmaktadır. Bereket versin bina kendini muhafaza ediyor. Bilindiği üzere tarih geri getirilemez ama insan buraları görünce İttihatçılara kızmaması mümkün değil. Niye yaptılar ki diyesi geliyor…
Yukarda zikrettiğim gibi, kökenlerinin eskilere daha eskilere dayandığını ispat sadedinde antik Yunan kalıntılarını bulmak için Roma, Bizans ve hatta Osmanlı eserlerini yerine göre ikinci plana itmektedirler. Yaptıkları kazı çalışmalarında bunu görmek mümkün.
Bilindiği üzere en hastalıklı anlayışlardan biri de insanın mefahir noktasında kendini birçok yönüyle üstün görmesidir. Yunanlılarda bunu göstermeye çalışmaktadırlar.
Görüntü itibariyle şehir bizim şehirlerimize çok benziyor. Fakat daha derli toplu olduğunu söylemeliyim. Binalar enginli-yüksekli olmadığı gibi yollar da düz, düzgün ve geniş.
Diğer Avrupa ülkelerine nispeten Polonya gibi Yunan halkı daha dindar gözüküyor. Hafta sonu Kiliselere gelen çok sayı da insan var. Birçok alanda dini motifleri kullanıyorlar.
Bilindiği üzere Yunanistan AB (Avrupa Birliği) üyesidir. Bazı yönleriyle bunu hissedebilirsiniz ama hiçbir zaman Hollanda, Almanya, Avusturya veya diğer Batı Avrupa ülkeleri gibi tahayyül etmeyiniz.
Bir arkadaşın deyimiyle Yunanistan’a; “Almanya, Hitlerle yapamadığını (silahla) günümüzde ekonomik olarak yapmaktadır.” Genelde AB özelde Almanya istedikleri kadar kredi vermişler. Bunlarda nasıl olsa öderiz düşüncesiyle aldıkları krediyle ev, araba vb işlerde kullanmışlar. Ev ve arabası olmayan hemen hemen hiç kimse kalmamış. Şimdi de ödeme zorluğu çekiyorlar. AB’de zamanı gelen kredileri tahsil için Yunan hükümetini sıkıştırıyor. Hatta “Kemal Dervişvarî birini atayarak paralarını tahsile çalışıyorlar” kısaca Yunanlılar ekonomik yönden oldukça zor durumda. Kapanan dükkânlar, sıkıntıya düşen insanların haddi hesabı yok. Kamuda çalışan insanlar kaybettiklerini almak için belirli aralıklarla grev yapmaktadırlar.Tüm buna rağmen Yunan halkı zevkinden de ödün vermiyorlar…Eğlence yerleri ve meyhaneler dolup taşıyor.
Buraya gelmişken sizi bir aileye götüreyim. Çarşamba akşam saat 21’30 da evine gittiğimiz Prof. Dr. Vasilis, Yunanistan’ın ünlü Osmanlı tarihçisidir. Yaşlı ama hafızası gayet mükemmel. İyi bir arşivi mevcut.Kendinin değerli kitapları var. Bir aksilik olmazsa bundan böyle kitapları Türk Tarih Kurumundan çıkacak. (Bir Evin Hikâyesi çıktı) Gerekli konuşma ve hatta anlaşma sağladık.

Prof. Dr. Levent Kayapınar, Prof. Dr. Vasilis ve Ahmet Belada.
Bu güzel havadis kadar önemli olan bir husus da hanımının haliydi. 1924 yılındaki “Mübadele” döneminde Kayseri’den Selanik’e gelmişler. Kendisi geldikten hemen sonra doğmuş ama anne ve ablasının gizli gizli konuşmalarından hareketle çok azda olsa Türkçe bilmekte. Kayseri’nin Hacılar ilçesinden gelmişler. Bende Nevşehir’li (Kapadokya bölgesi) olduğumu, oraya komşuluğumuzun bulunduğunu ifade edince aman nasıl heyecanlandı. Bizler kocasıyla kitaplar hakkında konuşurken o ikiye bir bana birşeyler soruyor veya ailesine ait bir şeyler gösteriyor, özellikle de fotoğraflar…bir ara Üniversite de tiyatro Hocalığı yapan oğlu ve kocası yapma dercesine bir şeyler söylediler ama o duracak gibi değil. Tam bu esnada Hoca bilgisayarından kitabıyla alakalı bazı bölümleri Levent Hoca’ya göstermek için bir başka odaya geçince,bana işaret ederek hemen çalışma odasına çağırdı. Derhal bilgisayarını açarak oradaki fotoğrafları, yani Kayseri’deki virane ve yıkılmış evlerini gösterdi. Gösterirken yüzündeki ifadeyi anlatamam. Kısaca kadıncağız benimle geçmişini yaşadı. Çok ama çok mutlu oldu.
Ben de kendilerini Türkiye’ye (Kayseri) davet ettim. Fakat çok yaşlandığını gelemeyeceğini ifade etti. Fotoğrafını çekmek istedim kabul etmedi.
Bir hususu daha ifade edeyim. Anadolu kültürünü hala yaşatıyor. Türkiye’deki misafirlik anlayışı hala o evde mevcut. Güzel pastalar hazırlamış. Üstüne üstlük bir de çay demlemiş. Buralarda böyle işler ancak Anadolu’dan gelenler tarafından yapılırmış.
İttihatçılar ve Abdülhamit. Görüleni insanlar, görülmeyeni Allah’ın değerlendireceğini hepimiz biliriz. Niyetlerinin ne olduğunu bilmiyoruz ama İttihatçıların Osmanlıya özellikle de Abdülhamit’e çok olumsuz işler yaptıklarını biliyoruz. Özellikle Arap kökenli Mahmut Şevket, Enver, Talat ve Cemal Paşalarınyaptıkları… Bu hamurun (İttihatçılığın) çok su götüreceğini birazcık tarih bilgisi olanlar bilir.
Ben detayına girmeyeceğim ama iktidara geldikten sonra Abdülhamit’i Selanik’e zorunlu ikamete zorladıkları Aletin Köşkünü gezdim. Şu anda Valilik olarak kullanılan saray, o zaman için denizden gelinen ve şehrin dışında kalan bir binaymış. Kaçma ve kaçırılma ihtimali göz önüne alınarak, oldukça korunaklı yapılmış.
 

II. Abdülhamit’in sürgünde yaşadığı Saray’ın giriş kapılarından birinin görünüşü
Mevcut hali kabul etmek sanırım en doğru olanıdır. Tarihte yaşamanın bir anlamı olmadı gibi tarihsiz yaşamakta mümkün değildir.
Biraz mutlu biraz buruk hepsinden de öte içinde refah ve mutlu bir şekilde asırlarca yaşadığımız, güzel olduğu kadar yanlış işlere de ev sahipliği yapan Selanik’ten ülkemizin kurucularından Mustafa Kemal’in doğduğu şehirden ayrıldık.

Mustafa Kemal’in doğduğu söylenen ev
Ahmet BELADA
[email protected]