Fakültede benim dersim, onunkinden sonra ise, tahtadaki yazıları, çizimleri silmeğe, sidirmeğe kıyamazdım, acırdım.

Bana öyle geliyor ki, derse başlarken yazı tahtasının sol üst köşesinden başladığı kullanım, dersin bitminden bir dakika önce sağ alt köşede sona ermiştir. Yazısı kadar, kesitleri, blokdiyagramları da üstün değerde, özenli idi. O, öyle bir yetenek sahibiydi.

O, dakik bir öğretmen idi.

O, özenli bir eğitimci idi.

Kimdir ''O'' dediğim?

Şerif Ali Yavuz...1964'te başlayan dostluğumuz 54 yıldır sürüyor.

Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi öğrencisi olduğumuz zaman, ilk günlerde bir genç dikkat çekiyordu. Kimdi? Öğrenci mi, öğretim elemanı, bir asistan mı? Yüzüne pek yakışan koyu renk camlı gözlüğüyle Şerif Ali hem DTCF öğrencisi, hem Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Öğrencisi idi.

Derste Onu sürekli not tutarken görürdüm. Dikkatle dersi dinlerdi. Ağırbaşlı, gururlu. Fakülte'den çıktıktan sonra Beşevler'e gittiklerini bilirdik. Orada yoğun bir pedagojik formasyon eğitimi aldıklarını işitmiştik. Kimler vardı?  Kimisi Gazi Eğitim Enstitüsü'nden gelen öğretmenler, ruhbilim, didaktik dersi verenler: Hüsnü Cırıtlı, Orhan Çaplı, Hıfzırrahman Raşit Öymen, Midhat Enç, Cezmi Tahir Berktin...Ve ünlü bir coğrafyacı : Doç Dr Ferruh Sanır...

İmrenirdik Şerif Ali ve arkadaşlarına...

O kümede kimler vardı ? Yusuf Alptekin, Nail Çay, Aysel İğde, Ali İhsan Cırık...

Tanıdıkça daha çok sevdik bu ciddi arkadaşımızı. Yaşam öyküsünü de yer yer kendisinden, zaman zaman da arkadaşlarından öğrendik. Bugün Makedonya'da kalmış bir yörenin Türk ailesi... 1945 Struma...1952'de kendi istekleriyle Ege Bölgesi'ne göç ediyorlar ve Turgutlu'ya yerleşiyorlar. Şerif Ali, İzmir'deki okullarda geçiriyor öğrenciliğini.

Şerif Ali DTCF' yi ve Yüksek Öğretmen Okulu'nu aynı dönemde bitirerek Öğretmen Okulları Genel Müdürlüğü'nde kura çekti ve Akçadağ İlköğretmen Okulu'na atandı. Burası eski Köy Enstitüsü idi. Basımevi bile vardı, öğrencilerin yazılarının, şiirlerinin yer aldığı gazete çıkarılıyor ve tüm eğitim veren okullara gönderiliyordu. Geniş tarım alanları, kayısı bahçeleri vardı. Tarım dersleri uygulamalı yapılıyordu. Köy enstitüsü ruhu tümüyle yok olmamıştı.

Uzaktan da olsa, Şerif Ali'yi değişik yollardan haber alarak izledim. Akçadağ'dan sonra Fatsa Lisesi'nde coğrafya dersleri verdi. Sanırım, onun öğrencileri, en çok etkilendiğiniz öğretmeniniz kimdi diye bir sormaca düzenlense O'nun adını vereceklerdir.

1977 yılı haziranı idi. Ürgüp'ten Zara'ya; oradan Kadışehri'ne gönderilmiştim. Danıştay ,Eğitim Bakanlığı'nı işlemden dolayı ''haksız'' bulmuştu. Fakat, Ürgüp Lisesi'ne de atanamıyordum. Tüm girişimlerim sonuçsuz kalmıştı. O bunalımlı günlerde Akdeniz kıyılarına gidip dinlenmek istedik. Eşimi, iki küçük oğlumu alıp Antalya'ya doğru yola çıktık. Niğde üzerinden Ereğli'ye ulaştık. Çarşıda bir de kimle karşılaşayım ? Şerif Ali Yavuz ile...9 yıldır görmüyordum. Özlemle kucaklaştık. Oturup bir pastaneye birşeyler yedik, yarenlik ettik. Meğer Ereğli Ticaret Lisesi'ne atanmış Şerif Ali...Bu arada Ayrancı Nahiyesi'nden DTCF Türk Dili ve Edebiyatı çıkışlı, arkadaşı Muhsine Helimoğlu ile evlenmiş, Bora adını verdikleri bir çocukları varmış. Bizi ısrarla evine götürmek istedi, fakat ferah ferah zaman yoktu, akşama Antalya'ya ulaşıp yerimizi, yurdumuzu, geceyi geçirecek bir kampingi bulmamız gerekiyordu...

1978 Haziranında ben Fırat Üniversitesi'ne geçince Şerif Ali'den haber aldım. Eğitim Enstitüsü kararsızlık dönemi geçirmiş, bir ara adı Yüksek Öğretmen Okulu olmuş, sonra Dicle Üniversitesi'ne bağlı bir Fakülte yapılmıştı. Açılan bir sınavı birincilikle kazanıp öğretim görevlisi olmuş. Bunu öğrenince, başarısını duygulu anlatımlarla yazdığım bir mektupla kutladım.

Yollarımız bir kavşakta kesişti. Şerif Ali'nin ders verdiği Fakülte'ye ben de 1985 Ekimde öğretim üyesi oldum. Artık birlikte görev yapacaktık...Aynı çatı altında Onunla birlikte görev yapmak , eğitim hizmeti vermek ne büyük mutluluktu.

Öğrenciliğindeki özeni, görevine bağlılığını Dicle Üniversitesi'nde de sürdürüyordu Şerif Ali. Son derece dakik...Dersine bir dakika geç girmez; iki dakika erken çıkmaz...

Sınavlarıyla ilgili bir gözlemim var: Önce soruları özenle seçer, yazar. Pek değişik kaynakları tarayarak...Sonra her sorunun yanıt anahtarını tek tek hazırlar. Çünkü O, adaletli bir eğitimcidir ve ölçme-değerlendirme alanında gerçek bir uzmandır.Kuyumcu terazisi özeniyle ölçer ve notunu ona göre verir. Öğrenci, yazdığı, verdiği yanıtlara göre not aldığını bilir ve asla itiraz etmez.

Ortaöğretim dönemi öğretmenliğindeki alışkanlıklarını da sürdürmüştür O. Tebliğler Dergisi'ne sürdürümcü olacak kadar eğitimi içselleştirmiş başka bir öğretmenin olduğunu da sanmıyorum. Adına gelen her dergiyi sözcük sözcük tarar, sonra ilerde değerlendirmek ereğiyle ciltletir ve pek varsıl kitaplığına yerleştirir...

Sosyal Bilimler Bölümü ve Coğrafya Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı olarak göreve başlarken, ''rotasyon''la görevli Doç Dr Ejder Kalelioğlu'nu, bir şölenle uğurlarken, duygulu, güzel sözlerle '' Şerif Ali Yavuz'u, Orhan Aslan'ı, Sadık Atuk kardeşlerimi sana emanet ediyorum. Akademik ilerlemeleri için elinden gelen çabayı göstereceğine de eminim, gözüm arkada kalmayacak,'' demişti.

Gerçekten, Şerif Ali aynı özenli çalışmasıyla Güney Doğu Anadolu Bölgesi'nin İklimi adlı Yüksek Lisans Tezi'ni hazırladı, sundu ve ''bilim uzmanı'' unvanını kullanmayı haketti.Tez savunmasında Ejder Bey de Ankara'dan gelip, hazır bulundu.

Hiç istemezdim ayrılmasını, ama eşi Muhsine Hanım'a Ankara Bilkent Üniversitesi'nden çağrı gelmişti. Diyarbakır'dan ayrıldılar. Bir anda Fakültem, Bölümüm, Anabilim Dalım en değerli elemanından yoksun kalmıştı. Musine Hanım da artık burada olmadığından Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü zayıflamıştı.

Bilkent'te görevliyken Yavuz ailesi değerli kazanımlar yaşadı. Musine Hanım doktora yaptı. Masalların eğitsel işlevi konusunda ülkemizin bir numaralı uzmanı oldu. Kitapları ardarda yayımlandı. Kıbrıs'ta araştırmalar yaptı. Azerbaycan'da, Rusya'da gezilere çıktı. Yayımlanmış gezi yazıları Türk Gezi Yazını'nın en değerli örnekleri arasındadır.

Bu arada Bilkent Üniversitesi'nde yönetsel konumda görev yaparken Şerif Ali, Turizm Coğrafyası dersleri de verdi. Muhsine Hanım da Cumhuriyet'te Arada Sırada adlı bir dizi yazısı çıkıyordu.Herbir yazı ışıklı, aydınlık saçıcı özelliklere sahipti.

Muhsine Hanım'a Mimar Sinan Üniversitesi'nden öneri gelince Yavuz ailesine yine yol göründü. Ankara'dan ayrıldılar, İstanbul'a taşındılar...

Ve Şerif Ali bir süre de özel bir Vakıf Üniversites'nde görev yaptıktan sonra emekli oldu.

 Ben onu özlüyorum. Herbir söyleşisindeki derin tadı özlüyorum. Yaşanmışlıklardan süzülen, demli , yorgunluk giderici bir çay içer gibi yarenliğini özlüyorum.

Bir sav...Bir iddiam var : Partilerüstü bir dönemde ya da olağan bürokraside Şerif Ali Yavuz, müsteşar olabilirdi. İçinden çıkılmaz sorunlarla bunalmış Eğitim Bakanlığı'mızın merkezinde etkin bir görev verilseydi, düşüncelerinden yararlanılabilinirdi...Talim Terbiye Kurulu üye ve başkanı da olabilirdi. Ortaöğretim Genel Müdürü de olabilirdi ve üstün başarılı işler yapardı. Ne yazık ki, Şerif Ali Yavuz, kendini hiçbir zaman öne çıkarmadı, onu tanıyanlar da kıskançlıklarından öne çıkmasını, pek yararlı işler görebileceği makamlara gelmesini , önemli mevkilerde görev yapmasını önlediler.

Bir dileğim de var : Şerif Ali Yavuz yaşamöyküsünü yazsa, kitaplaştırılsa bu anılar ve biz tadına vara vara okusak. Ne denli ilgi çekici olaylar vardır öğrenciliğinde, öğretmenliğinde, kim bilir ! Struma, Turgutlu, İzmir, Ankara'da geçen öğrencilik yılları, Akçadağ, Fatsa,Ereğli, Diyarbakır, Ankara, İstanbul'da geçen öğretmenlik ve yönetim görevleri...Bana öyle geliyor ki, böyle bir yayın, bir anılar derlemesi  eğitim fakültelerinde ders kitabı, rehber betik , kılavuz yayın değerinde olacaktır.

Bunu, böyle bir anılar toplamını , elinden kalem düşmeyen, eşi Muhsine Helimoğlu Hanım'dan da umabiliriz.

Budur ol hikayet, ol kara sevda.

                                      ........................................ 21 Mart 2018.Diyarbakır