SEVİNÇ, ÜZÜNTÜ, ÖFKE...

İlk,orta,lise,üniversite başlama ve bitiş tarihleri...Mutluluk günleridir; asla unutulmaz.

Askerlik yaptığınız, terhis olduğunuz gün; asla unutulmaz.

Göreve başladığınız gün, ilk aylığınızı aldığınız gün...Asla unutulmaz.

Yüksek lisansınızı bitirip bilim uzmanı unvanı kazandığınız gün: asla unutulmaz.

Doktor, doçent, profesör unvanlarını aldığınız tarihler: asla unutulmaz.

Yayınevi, ders notlarınızı kitaplaştırdı diyelim. Fırından taze çıkmış somun sıcaklığında sevgiyle tutarsınız eserinizi. Fotografını çekip mutluluğunuzu dostlarınızla paylaşırsınız. O gün asla unutulmaz.

Mutluluğa ilk adım, sevdiğinizi ilk gördüğünüz an, nişanlandığınız gün, evlendiğiniz gün, çocuğunuzun doğduğu gün, onu kucağınıza aldığınız saat, okula başladığı gün: asla unutulmaz.

Çocuğunuzun okulları ardarda bitirdiği yıllar...O günler asla unutulmaz.

Diyelim bir şans oyunu...Sayısalda 6 tutturdunuz...Milli Piyango'da büyük yılbaşı ikramiyesi kazandınız. O gün asla unutulmaz.

.................................................

1957'de 10 yaşındaydım. Emmimoğlu Hüseyin'le birlikte evde sağı solu kurcalarken ne olduğunu bilmediğimiz pütür pütür kabarcıklı bir tohum elimize geçti. Merak ettik. Evimizden 300 metre kadar uzakta dağın yamacında, cingitaşlar arasında bir toprak bulduk. Oraya gömdük. Aramızda konuşuyorduk, ne olabilirdi. Sonunda pamuk olabilir dedik. Fakat yaz günü toprak kuruydu. Hiç üşenmedik. Eve gidip testiyle su getirdik, tohumun üstündeki alca toprağa döktük.

Her gün gidip bakıyorduk. Bir hafta sonra toprak kabardı. Gökçe göğertili, akca bir bitki toprak yüzüne çıktı. Bu ne olabilirdi? Sevincimize diyecek yoktu.Her gün gidip bakıyorduk. 1o gün içinde bir karış kadar büyüdü. Ne olabileceğini hala bilmiyorduk. Acaba ne ürün verecekti bu cılız bitki.

Bir sabah erkence gidip baktık. Yoktu yerinde. Bir keçinin ayak izleri vardı. Ne olmuştu? Arkadaşımız Ali Osman Çivilikaya ( Macir Ali'nin oğlu) haber verdi. Özburun Halil'in cılız bir keçisi vardı. Ona yedirmiş. Dehşet öfkelendik. Bizden 6 yaş büyüktü Halil. O anda karşımıza çıksaydı, dövebilirdik onu.

Yerinde olmayan bitkimizin oyuğuna bakarken ikimizin de gözlerinde yaş vardı.

............................................

Lise'de öğrenciyken gazetelerin verdiği eklere merakım başladı.

Hangi gazete bir ek, ansiklopedi fasikülü veriyor, harçlığımla alıp biriktiriyordum.

Tercüman gazetesi Türk-İslam Tarihi adlı bir kitabın ince sayılarını veriyordu.

Göreli Ahmet gazete satış büfesinde duruyordu. Bir Tercüman istedim. Verdi. Baktım, içinde ek yok. Onu de vermesini söyledim. Gözleri kanlı, sevgisiz baktı bana.

'' O eke ancak abone olanlar sahip olabilir,'' dedi.

Oysa gazetenin başlığının da üstünde bir kültür hizmeti olarak okurlara o kitabın bölüm bölüm verilmekte olduğu yazılıydı. Onu gösterdim. Büfenin küçük penceresinden çekildi içeriye. Öyle öfkelenmiştim ki, bağırmağa başladım.

'' Ne demek yav, niye vermiyorsun eki. Bak burada ne yazıyor ?''

'' .....................''

'' Bayiliğinizi iptal ettireceğim, İstanbul'a bildirip bu haksız davranışınızı...''

O sırada karşıma çıkan öğretmenim Kemal İlktürk yanıma geldi. Gülümsüyordu.

'' Değmez,'' dedi. '' Ben sana bu ansiklopediden daha kalitelisini veririm. Aldırma, bunlarla münakaşa etmeğe değmez,'' dedi.

Sakinleştim.Ama hala titriyordum.

.......................................

1978 Ağustos.

Gün boyunca doktora tezim için , Topuz Dağı, Tekke Dağı yükseltilerinde, yanardağ tepeciklerinde gezip dolaşmış, yeryüzü biçimlerini haritama işlemiştim. Susamış ve acıkmıştım. Fotograf makinalarımın ağırlığı da giderek artıyordu sanki.

Başdere Beldesi'nde yola indim. Kayseri'den gelecek bir minibüs olmalıydı. Yol kıyısında bir ağacın altında beklerken uykuya tutsak düşmüşüm. Bir korna sesiyle uyandım. Minibüs gelmiş, Başdereli yolcular iniyordu. Hemen davrandım. Boşalan bir yere oturdum. Yarım saatte Ürgüp'e ulaştım. Yolculuk parasını sürücüye verdim. Üstünü bekledim.

'' 5 TL daha vereceksin, '' dedi. Sesi, sıcak ağustos gününde beni üşüttü.

'' Ben Başdere'de bindim ya.''

'' Farketmez. Kayseri'den binseydin , gene aynı...''

Sinirlendim. O kadar kişinin içinde tartışmak da yakışık almazdı. Öfkemi yenmeğe çalışarak evime doğru yürüdüm. Evet, sürücü de binbir sıkıntı içinde. Mazot gittikçe zamlanıyor, lastikler yıpranmış; değiştirmek gerek. Bakım, onarım dünyanın masrafı. Fakat Kayseri'den binmemişim ki minibüse. Başdere-Ürgüp arasının yolculuk tutarı da belli...Öfkelenmemek elde değil. Önemli olan para da değil; tutarsızlık...Belli bir kuralın yürümemesi...

Öfkelenmek... Öfke baldan tadlıdır, dense de, sinir yıpratıcı...

....................................

Ürgüp. 9 Eylül 2019