Abdest aldı
Camiye girdi
Ön saflarda bir yere oturdu
Huşu içinde okunan ezanı dinledikten sonra vaktin sünnetini kılmaya başladı.
Sünnetin bitiminde cemaatle birlikte farz namazına başladılar, farz namazını da kıldıktan sonra caminin bir köşesine çekildi, önce tespih çekildi sonra ise dua okundu.
Hocanın okuduğu Kur’an-i Kerim’i dinledi
Sadece dinledi
Okunan ayetlerde Allah’ın bizlere ne dediğini anlamadı
Çünkü Arapça bilmiyordu
Düşündü
Bu doğru muydu?
Allah’ın emirlerini dinleyeceksin fakat dinlediklerinin tek bir kelimesini bile anlayamayacaksın.
Bu olur muydu?
Yanlış değil miydi?
Hocanın yanına gitti, düşündüklerini söyledi, hoca sözlerine hak verdi, bir daha okunan ayetlerin Türkçesini de hazırlayıp açıklayacağını söyledi.
Sonra ki günlerde önce Arapça sonra ise Türkçe açıklaması okundu.
Fakat sanki Türkçe açıklama Allah’ın sözleri değilmiş gibi dikkatle dinlenmiyor, cemaatteki o huşu kalmıyordu.
Neden böyle oluyordu?
Bilmiyordu
Çok düşündü, araştırdı, inceledi, din adamları ile konuştu, pek bir sonuca ulaşamadı.
Türkçe açıklama cemaatin çok ilgisini çekmiyordu.
O hiç böyle düşünmemişti
Bir gün gene camiye gitti
Sünnet ve farz namazlarını kıldı, dua etti, sonra okunan Kur’an-ı Kerim’i dinlemeye başladı.
Arapça dinlediği ayetler onu sarmaya, dünyadan koparmaya, sanki bağlanmış da hiç hareket edemiyormuş gibi bir hale itti.
İçinden ‘Allah’ım bu ses çok farklı, çok güzel!’ diyordu
‘Okuma devam etsin, hiç ama hiç bitmesin’
O hep dinlemeye razıydı
Daha önce böyle bir şey olmamış, bu kadar kendini kaptırmamıştı…
Şimdi ne mümkün bu sarmaldan kurtulmak
‘İnşallah… İnşallah bitmez, hiç bitemez, bu ses, bu duygu seli, bu haz devam eder’ diyordu…
Camiden sarhoş gibi çıktı, sallanıyor, yalpalıyor, ne yapacağını bilmeyenler gibi yürüyordu.
İşte o zaman gerçeği anladı;
Kur’an ayrıydı, o bir şifa kaynağı, duygu seli, haz çeşmesiydi, insanlarda kana kana bu çeşmeden içiyordu.
Ne kadar da yanılmıştı
Evet, elbette Allah’ın emirleri anlaşılmalıydı
Fakat
Kur’an farklı bir hakikatti…