Sivil Toplum Üzerine Hülasa...
Tarihsel süreçte ülkemizde, sivil toplum kuruluşlarının diğer ülkelere nazaran hem sayısal hem de işlevsel olarak yetersiz olduğu günümüzde net bir şekilde kamuoyunda ifade edilmektedir. Lakin Osmanlı, 600 yıllık hükümranlığında 35.000'in üzerinde vakfın kurulması ve idare edilmesinde etkin görev alması aslında sivil toplum kuruluşunda eksik kalmadığımızı, aksine sivil toplum kuruluşunun başlangıcı ecdadımızın bizlere en önemli mirası olarak görülmektedir.
Vakıfların Osmanlı'da ticari, iktisadi, içtimai, siyasi, eğitim ve kültür açısından toplumsal hayata dokunuşları vardı. Toplum tabakalarımızı bir araya getirip kaynaşmayı da sağlıyordu. Vakıf hangi amaçla açılmışsa o ihtiyaç ortadan kalkmadan kapatılmazdı. Bu amacın mutlak surette insanlığa fayda sağlaması zorunluydu. Osmanlı’da günümüzde dikkatimizi çeken vakıf isimlerinden bir kaçını örneklemek sivil toplum hareketinin nasıl bir hassasiyet içinde yapıldığını açıklayacaktır. Leylek Vakfı, Pabuç Parası Veren Vakfı, Kadın Sığınma Evi Vakfı, Yetim Öğrencileri Giydiren Vakıf gibi binlerce vakıf hizmetleri, insanlık için seferber olmuştur. Dolayısıyla vakıfların toplum açısından her konuda çözümleyici yapısı vardı.
19.yy da topraklarımızda gerilemeye başlayan vakıflar vatandaşlarımız tarafından eksikliği hissedilen bir sistem olmuştur. Sonuç olarak küreselleşmenin hızla devam ettiği günümüz dünyasında, sosyal yardımlaşmaya, insan haklarına ve örgütlenmeye dair artık devletlerden önce STK’ların öncülük etmesi, çözüm odaklı çalışması ve en önemlisi kamuoyu oluşturması kaçınılmaz bir gerçektir. Bu gerçekleri ülkemizde bölgesel veya genel anlamda en iyi seviyelere getirmenin geleceğe ışık tutması açısından gençliğe büyük sorumluluklar yüklenmektedir. Bu bağlamda sivil toplum kuruluşları ülkemizde yeniden canlanacak ve hedefine ulaşacaktır.