Yerel seçim sürecine girdiğimiz hararetin yüksek olacağı bu dönemde tüm arkadaşlara, dostlara acizane olarak tekrar hatırlatma gereği duyarak aşağıdaki hususlara dikkat çekmek istiyorum.
Siyaset, ilgi alanı “insan” olan ve nefis taşıyan beşer kulların yaptığı zor bir zanaat olması dolayısıyla en büyük tahribatı yine insana, insan ilişkilerine verebiliyor. Ve ne yazık ki dostlukları da bozabiliyor.
Üstelik bunu aynı veya rakip parti ayrımını da yapmaksızın; yılların birikimi, mirası olan dostlukları, ilişkileri ve hukukları sonlandırarak ya da ciddi şekilde tahrip ederek yapıyor ne yazık ki.
Siyasette yaşanan kırılmalar eski dostları, zorunlu olarak bir araya gelinen cenazelerde, düğünlerde, toplantılarda veya yemeklerde yaşanan karşılaşmalarda, bırakalım el sıkmayı, göz göze gelmekten dahi uzak bırakmakta.
Siyaset elbette ki bu değildir, bu olmamalıdır. Bu olsa olsa ancak ve ancak politika diyebileceğimiz siyasetin demokrasiyi özümseyememiş ve içine sindirememiş hali  olabilir.
Partilerin demokrasi anlayışındaki zaafları ve geri kalmışlıkları, görevden almalar ve seçimsiz atamalar, üyeli ön seçim sisteminin oturmamış olması siyaseti ne yazık ki tabansız bırakmakta ve  günümüzdeki versiyonu olan politikaya dönüştürmektedir.
Eğer, Müslüman bir toplum olmamıza rağmen, herhangi bir ortamda, bir yemekte karşılaşan insanlar siyaset nedeni ile küsmüş ise, diğerinin elini sıkmıyor ve pozitif enerji veremiyor  isek vay halimize.
Bu durumun sivil toplum örgütleri içinde aynen geçerli olduğunu görmek ise durumu daha da vahim hale getirmekte. Yani siyasetçileri politika yapmakla suçlayan sivil toplum örgütlerindeki arkadaşlar aynayı kendilerini tuttuklarında aynı durumu rahatlıkla görebileceklerdir.
Bu olumsuzluğu sadece siyasete mal etmek yerine; toplumsal bir hasletimiz ve hastalığımız olarak görmeyi başarmamız aslında problemin çözümü noktasında önemli bir adım olacaktır.
Tüm dostlardan ve arkadaşlarımdan ricam şu; siyaseti ve siyasette yaşananları lütfen insani ilişkilerin önünde tutmayınız. Parti veya parti konuları yüzünden hiç kimseyi ama hiç kimseyi kırmak, dökmek, yok etmek, hak helal etmemek gibi yanlış yollara asla ve asla düşmeyelim.
Makamların ve mevkilerin insanlara yaşattıkları zorlukları ya da yaptırdıkları hataları, oluşturdukları kırgınlıkları kenara bırakabilelim. Unutalım, unutmaya çalışalım.  Ama bizim yaptıklarımızdan veya bize yapılanlardan da gerekli dersleri çıkararak.
Dost acı söyler misali sorumluluk makamında olan arkadaşlarımıza ve dostlarımıza meşru zeminlerde ve meşru söylemlerle  gördüğümüz hataları, eksikleri ve yanlışları açıkça söyleyebilmeliyiz.
Siyasetin cazibesine kapılıp dostluğu ve arkadaşlığı ona endeksleyenler bilsin ki; yarınlarda yakınında samimi olan, dostum diyebileceği, sığınacağı kimse kalmayacaktır.
Siyaset, bizlere cep telefonumuzdaki dostlarımızın numaralarını sildirmeye başlamışsa eyvah; bilelim ki bunun sonu gelmeyecektir.
Her şeye rağmen siyaset insana hizmet etmede en meşru ve en etkili yöntem olup, tüm yanlışlarına, iticiliğine rağmen birileri tarafından mutlaka yapılması gereken önemli, adeta vazgeçilmez bir kurumdur.
Siyaseti ve siyasetçiyi kötülemeyi bir tarafa bırakıp düzgün, dürüst, çalışkan siyaseti yapmaya çalışan insanları sistemin dışında bırakmaya çalışan bu döngüyü kırmaya çalışalım.
Unutmayalım dostlar; önemli olan dostlukları musalla taşının önünde yaşatmak, yad etmek değildir.
Nasipten öte, Mevla’mızın takdirinden öte hiçbir şeyin olmayacağının bilincinde, “İlle de ben, ille benim dediğim” çizgisini aşarak; nefsimizi dizginleyelim, helalleşmeyi  sağlıkta; yani bugünde başaralım, en azından başarmaya çalışalım.
Başta siyaset ve sivil toplum örgütleri olmak üzere toplumun vazgeçilmezleri olan meşru faaliyetlerin ikili ilişkilerimizi bozmayacağı olgunluğa ve kaliteye ulaşması temennisiyle…
Saygılarımla…

Mustafa Dinçer