BOSNA BİZİM

 

Avrupa Birliği’ne üye olmayan Güneydoğu Avrupa Ülkelerinin Avrupa Birliği işlerini yürüttükleri komisyon olan COSAP toplantısına gözlemci statüsüyle Türkiye’yi temsilen İzmir Milletvekili ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Başkanı Sayın Prof. Dr. Mehmet TEKELİOĞLU ile birlikte 21 – 22 – 23 Mart 2013 tarihlerinde Bosna Hersek’teydik.

 

Benim bu ülkeye ilk ziyaretimdi ve içimde büyük bir heyecan vardı. Ecdat yadigârı, Fatih’in ve Kanuni’nin emaneti, gözyaşlarını halen tam anlamıyla silememiş Bosna ziyaretimiz 21 Mart sabahı tatlı bir yağmurla Saraybosna’da başladı. Yağmur Bilge Kral Büyük Mücahit Aliyaİzzetbagoviç’in kabrini ziyaret edip onun diğer Bosna şehitlerinin ruhuna Fatiha okumamıza engel olmadı. Başçarşı, Gazi Hüsrevbey Camii ve Külliyesi, Sebil ve şu anki Türkiye mimarisinden daha Türk bir şehir, Saraybosna.

 

Bizi karşılayan ve şiddeti hızla artan rahmet bize adeta bugünü Mostar’da geçirin, diyordu. Uyduk yağmurun çağrısına ve düştük yola Neretva Irmağının yol arkadaşlığıyla, harika bir doğa, coşkun bir ırmak. Nihayet vardık Mostar’a ki olağanüstü bir mimari, harika bir akarsu, evler, konsolosluğumuz, köprüler… Özellikle Boşnak tarafı yöreye has taşında estetiğiyle Türk – İslam mimarisinin en nadide ve naif esneklerini ortaya koymuş. Konsolosluk binamızda, hemen yanımdaki camii de tek başına birer şaheser. Camiinin bahçesinden Mostar köprüsüne baktığımızda duygularımızahâkim olamıyorduk. O köprünün Hırvat top ve tank atışlarıyla yıkıldığı an gözümüzün önüne geliyor.Nihayet Mostar Köprüsü’ne doğru ilerlerken yüreğimiz kıpır kıpır. Mostar Köprüsünün yıkılış anı hemen köprünün girişinde aynı zamanda hediyelik eşyalar da satılan ve devlet tarafından işletilen bir nevi bizdeki DÖSİM’in karşılığı olan dükkânda izledik.

 

Türk olduğumuzu anlar anlamaz adeta sarıldılar bize. Türklerin bölgeye ilgisi gittikçe artmakta ki bizi de bölge halkını da çok sevindirmekte. Yıkılmadan önce yani orjinalindeAllah’ın 99 ismini andırmasıyla alakalı olarak köprünün yüzeyinde 99 seki varken tamirattan sonra bu Hırvatların ayak oyunlarıyla 95’e düşürülmüştür. Tamiratta Türkiye’nin katkısı çok büyük ve yapım şirketi de Türk zaten. Köprüyü geçip Mostar Köprüsünün de mimarisi Mimar Sinan’ın talebesi Mimar Hayreddin tarafından yapılan ve adeta küçük bir dere üzerine yapılmışEğik Köprüye ulaştık. Hikâyesi İlginç. Mimar Hayreddin Mostar Köprüsü’nü yapmadan önce adeta burada onun denemesini küçük bir örneğini yapmış ve görüntüsünden, muhtemel teknik risklere kadar her şeyi önce burada görmüş sonra Mostar Köprüsü’nü inşaya koyulmuş. İşte ecdadın hassasiyeti ve işine verdiği üst düzey önemin bir örneği. Her yer minare, küçük camiiler… Tabi buna nazire olarak birkaç yüz metre ötede bir Hırvat kilisesinin savaştan sonra uzatılmış kulesi.

 

Mostar’dan yaklaşık 12 kilometre mesafede lavanta bahçelerinin arasından bölgenin fethinden önce kurulmuş Blagaj adlı yerleşim biriminde Sarı Saltuk tarafından kurulmuş dibinden içilebilir tatlı su çıkan dağa harikası bir yerdeki Tekke’ye gittik. Halen zikirler yapılan bir tekke. Akşam dönüşte ise Türk askerlerinin görev yaptığı noktalardan biri olan Jablanca şehrinde askerlerimizi ziyaret ettik ki hem onlar hem biz yakın akrabalarımızı – dostlarımızı görmüş gibi olduk. Akşam yemeğine Avrupalı parlamenterlerle birlikte davetli olmamıza rağmen askerlerimizle birlikte yedik akşam yemeğini. Muhabbetin tadı bütün lezzetlerden daha harikaydı. Dönüş yolunda yorgun ama mutluyduk.

 

Ertesi gün erken başladık güne. Otelimizin hemen karşısındaki Bosna Hersek Parlamentosuna toplantıya bizim gibi gözlemci olarak katılan Kosova Milletvekili Rıfat Beyle birlikte gittik. Türk heyetinden iki milletvekili olarak bizler İngilizce sunum yaptık. Tarafıma düşen IPA (Avrupa Birliği Mali Yardımları) konusunu Türkiye bakımından açıkladım, yeni döneme ilişkin beklentilerimizi anlattım.Resmi metnimin dışına çıkarak Avrupa Birliği – Türkiye ilişkisini toplumun çoğunda hakim olan fikirlerle birlikte yorumladım. Bu hususa ilişkin videoda web sayfamızda mevcuttur. Toplantımız 16:00 gibi sona erdi ve verilecek yemeğe katılmadan biraz da Saraybosna’yı gezmek istedik. Elbette Türkiye’nin COSAP üyeliği noktasındaki talebini yazılı ve sözlü olarak iletip bir sonraki toplantıda bunun görüşülüp onaylanacağı haberini aldık.

 

Büyükelçiliğimizde güvenlik ateşesi olarak görev yapan Nevşehir’lihemşehrimiz Abdullah ŞIMARMAZ kardeşimizi de alarak öğle yemeği için şehrin hâkim tepelerinden birinde olan Saraybosna Kalesi’nin dibinde şirin bir lokantaya gittik. Sonra bir başka tepeye kahve içmeye gittik ve şehri tepeden görebildik. Ne yazık ki bu tepeler savaş esnasında Sırp sniperlarınyuvası imiş. Şehre indiğimizde bakırcıların, kahve fincanlarının, Osmanlı mimarı aklınıza ne geliyorsa hepsinin bulunduğu Başçarşıyı, Sebili, Gazi Hüsrevbey Camii’ni, külliyesini, çeşmeleri, bedestenleri gezdik, göz yaşartan savaş anılarını dinledik.

 

Bosna’dan dönerken bir arkadaşımın gönderdiği şu mesaj vardı dilimde;

 

Bosna önce sorar niye daha önce gelmedin, daha sonra gitme der kal der, Bosna baktı olmuyor, sen giderken hüzünle yine gel der…

 

Saygı ve muhabbetler

 

Ebubekir GİZLİGİDER