CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, salı günü partisinin Meclis grup toplantısında bazı belgeler göstererek bunları yurt dışına çıkartılan paraların belgesi olarak sunmuştu. Adı geçen iş adamlarının Avukatının "Sahte" dediği o belgelerin kaynağı ise Kılıçdaroğlu tarafından "Vatansever bürokratlar" olarak açıklanmıştı. Gazeteci Latif Şimşek, Almanya bağlantılı güvenilik bir kaynaktan bu "Vatansever bürokratların" kim olduğuna dair bilgi aldığını yazdı. Kılıçdaroğlu kaynağı için ısrarla "FETÖ'cüler değil" desede Şimşek'e bilgiyi veren kaynağa göre; "CHP sahte belgeleri Almanya'da FETÖ'cülerden aldı!"

İşte Gazeteci Latif Şimşek'in "CHP SAHTE BELGELERİ ALMANYA’DA FETÖ'CÜLERDEN ALDI!" başlıklı yazısı...

CHP SAHTE BELGELERİ ALMANYA’DA FETÖ'CÜLERDEN ALDI!Dün Almanya bağlantılı bir bilgi aldım.

Konu, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun grup toplantısında açıkladığı ve belge olduğunu iddia ettiği dekontlarla ilgiliydi.

Beni arayan şahıs, bu dekontların ABD'de hazırlanıp, Almanya'ya gönderildiğini ve Almanya'da, Alman asıllı bir siyasetçi tarafından CHP'lilere verildiğini söyledi. Kendisinin, FETÖ yapısı içinde olduğunu, uzunca bir süredir bunların gerçek yüzünü gördüğünü, yurt dışında Türkiye düşmanları ile işbirliklerine tanık olduktan sonra bu yapıdan nefret ettiğini, ancak güvenliği nedeniyle de bunlardan kopamadığını aktardı.

Peki Kılıçdaroğlu'nun sunduğu dekontlar sahte miydi?

“Dekontların sahte olup olmadığını bilmiyorum. Ama üzerinde oynandığını, isim, tarih gibi, bazı değişiklikler yapıldıktan sonra CHP'ye verildiğine ilişkin birtakım duyumlar aldım.”

Peki Fetö elemanları niye doğrudan kendileri vermediler de Alman asıllı bir siyasetçi kanalıyla verdiler bunları?

“Buradaki FETÖCÜLER, kendilerinin Türk istihbaratı tarafından takip edildiğini düşünüyor. Bu nedenle CHP'lilerle buluşmak, görüşmek istememiş olabilirler. Belgelerin FETÖ tarafından verilmiş olmasının ortaya çıkması etki gücünü düşürebilir diye düşünmüş olabilirler.”

Şimdi bana gelen bu bilgiler ne kadar doğru?

Bilmiyorum diyeceğim ama demeyeceğim.

Kılıçdaroğlu elindeki dekontların doğruluğuna ne kadar inanıyorsa, ben de bu bilgilerin doğruluğuna o kadar inanıyorum.

Gelelim CHP'de neler yaşandığına?

Bu dekontlar CHP'nin eline geçen hafta geldi. Muhtemelen geçen hafta sonu (Pazar günü) geldi. Parti yönetiminde tartışıldı ve açıklanması konusunda acele edilmemesi, dekontların doğruluğunun test edilmesi görüşü ağırlık kazandı. Bu nedenle geçen hafta açıklanmadı. Ama Kılıçdaroğlu, ortaya bir “zarf” atmaktan da geri durmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, restini gördü.

CHP, bu dekontların doğruluğunu kendi kanallarıyla doğrulatamadı. CHP yönetimi dekontlar konusunda ikiye bölündü. Bir bölümü, dekontların sahte olma ihtimalinin yüksek olduğunu, sahteliklerinin ortaya çıkması durumunda zor durumda kalacaklarını savundu. CHP'nin bazı hukukçuları ise, dekontların doğru olması durumunda bile bunun bir suç teşkil etmeyeceğini, pek çok şirketin yasalara uygun şekilde bu tür uygulamaları olduğunu anlattı. Dekontları CHP'ye verenler, ısrarla doğru olduğunu söyleyince, CHP şeytana uyarak, bu dekontları kamuoyu ile paylaştı. Zira bu dekontlar sahte olsa bile, Cumhurbaşkanı'nı zor duruma düşürebilirdi. Sahte oldukları anlaşılıncaya kadar oluşturulacak algı bile çok önemliydi. Bu nedenle, belgelerin doğruluğu test edilmeden, üzerinde oynanmış dekontlar gurup toplantısında açıklandı.

Kılıçdaroğlu geçtiğimiz aylarda bir grup toplantısında da Ak Parti içinde Bylock kullanan 181 milletvekili olduğunu iddia etmiş, bunun belgesini açıklayacağını söylemiş ama herhangi bir belge açıklayamamıştı.

Peki ortaya çıkan durum ne?

Birincisi, CHP Türkiye'ye karşı kurulan bir kumpasta, kimi uluslararası güçlerle işbirliği yapmıştır. Ve suçüstü yakalanmıştır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinden Türkiye'nin hedef alındığı ve köşeye sıkıştırılmaya çalışıldığı bir dönemde, tıpkı MİT Tırları ihanetinde olduğu gibi, büyük bir ihanete daha imza atmıştır. Zerrap olayı nedeniyle, Türkiye'ye zor günler yaşatmak isteyen ABD derin güçleri, bu operasyon ile Türkiye'nin direncini kırmaya çalışıyor. CHP ise bile bile bunu iç siyaset malzemesi yaparak, doğru olup olmadığını bilmediği dekontları yeni bir yolsuzluk operasyonuymuş gibi ortalığa saçıyor.

Ve son olarak, CHP elindeki dekontları savcılığa vermiyor.

Savcılığa vermiyor, peki basına neden vermiyor?

Bunun iki sebebi olabilir. Birincisi konu yargıya intikal ederse, kısa sürede olayın bir yolsuzluk olmadığı, belgelerin sahte ve üzerinde oynanmış olduğu ortaya çıkacak. Oysa CHP, bu sahte belgelerin etinden sütünden yararlanmak konuyu mümkün olduğunca gündemde tutmak istiyor. İnsanların aklını karıştırmaya çalışıyor. Sonuçta savcılık bu dekontları re'sen isteme yetkisine sahip. İsterse vermek zorundalar.

Bir diğer ayrıntı; Söz konusu paralar, Türkiye'den yurt dışına değil, yurt dışından Türkiye'ye gönderiliyor ve CHP bunu kasıtlı olarak, yurt dışına para transferi yapılıyor gibi gösteriyor. Dekontların verilmesi üzerine bu durum ortaya çıkacağından, CHP dekontları gizliyor. Sonra çıkıp, “Ne fark eder ha Türkiye'den yurt dışına ha yurt dışından Türkiye'ye. Bu paranın kaynağı ne?” diyecekler. Sıradan bir ticari işlemi, bir yolsuzluk ya da kara para aklama gibi sunacaklar.

Basına niye vermediğine gelince. Birincisi dekontların ortaya dökülmesi durumunda gazeteciler kısa sürede, sahteliklerini ortaya çıkarabilir. Üzerinde oynandığı anlaşılır ve oyun kısa sürer. Oysa CHP, maçı ilk raunda kaybetmek istemiyor. İkincisi, dekontlar basına verilmediği sürece CHP ilgi odağı olmaya devam edecek. Bu da CHP'ye iyi bir propaganda alanı açacak.

Son kelam; Eğrisi doğrusu nasıl olsa ortaya çıkacak.

Ama bu işten CHP zararlı çıkacak. Çünkü bu sahte ve üzerinde oynanmış dekontların arkasında derin Amerika'nın, derin İsrail'in, derin Almanya'nın, hatta derin İngiltere'nin olduğunu herkes biliyor.

CHP ise bu derin yapılara havlu tutarak, yüz kızartıcı siyasal bir skandala imza atıyor.