NEVŞEHİR(MHA) Eğitim-Bir-Sen Nevşehir Şube Başkanı Mustafa Özdemir, Ülke gündemine dair açıklamalarda bulundu.

Özdemir, “Eğer 28 Şubat’ta yapılan darbe değilse, ‘Türkiye’de hiç darbe yapılmadı’ demek mümkündür. Bütün darbeler kirlidir, en kirlisi de 28 Şubat postmodern darbesidir. Bugünkü Karadayı’nın ifadesinde sığınmaya çalıştığı şey, o günkü Başbakanımız merhum Erbakan’ın Türkiye sevgisinin, o bürokratik oligarşinin oyunlarını, halkı birbirine düşürecek, darbelerinin ikinci-üçüncü aşaması olarak Türkiye’yi kaosa sürükleyecek oyunlarını bozmasını, bugün sanki onların yaptığı şeyin darbe olmadığına yorar gibi bir konuya getirmişler. İşte tam da bu açıdan konuya yaklaşmak lazım ve bu 28 Şubat darbe davasını tutuklu 5, tutuksuz yargılanan onlarcasının yanına hiç davet edilmeyen medya ayağının, beşli çetenin, sendika ayağının, patronların dâhil edilmesi lazım. Biz bundan bir önceki süreçte Balyoz Planı kararlarına tanıklık ettik, yani yargı Balyoz Planı’na karışanları mahkûm etti. Her biri 30 yıl, 40 yıl, ömür boyu ceza aldı. Balyoz Planı neydi? Darbeye teşebbüstü. Darbeye teşebbüs Anayasa’da ve yasalarımızda hukuk devleti adına bu kadar cezayı gerektiriyorsa, darbeyi yapanların ne kadar ceza alması gerektiğini ben vicdanlara havale ediyorum” şeklinde konuştu.   İnanç Hürriyetini Çalmaktan Daha Büyük Hırsızlık mı Var?  28 Şubat Davası’nda mahkemede Kemal Gürüz ile aralarında geçen diyaloğu da dile getiren Özdemir şöyle devam etti: “28 Şubat Davası’nın duruşmalarından birinde mahkemeye ara verildiğinde Kemal Gürüz yanımıza geldi. Şeref Malkoç Bey’le beraberdik. Kemal Bey, arkadaşımız Şeref’i de daha önceden tanıyormuş. ‘Ben ne yaptım ki, çalmadım çırpmadım, hatta Trabzon’da rektörken üniversitenin camisini bile tamir ettim’ demeye başlayınca, araya girerek, ‘Sayın Gürüz, on binlerce kızın geleceğini, rüyasını, ideallerini, eğitim hakkını, inanç hürriyetini çalmaktan daha büyük hırsızlık ne olabilir’ diye sordum. Dolayısıyla, bunlar yavuz hırsız misali ev sahibini suçlu çıkarmak için uyanıklık yapıyorlar.”  Paşalar askerdir ve hukuk devletinin emrindedir  28 Şubat sürecinin bir darbe süreci olduğunu, 28 Şubat Darbesi’nin başında da paşaların olduğunu kaydeden Özdemir, “28 Şubat süreci bir darbe sürecidir. Darbenin başında bu paşalar vardı. Paşalar askerdir, devletin memurudur, devletin memuru Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, hukuk devletinin emrindedir, siyasetin emrindedir. Ama bunlar siyasetçilere hakaret etmişler. Bunların bir başka versiyonu da yine Başbakanımıza o zaman hakaret etmemiş miydi? Onlar bugün Erbakan Hocamızın hoşgörüsüne sığınmaya kalkışarak bir medet umma arayışındalar. Ama onların yaptığı en büyük zulüm, başta başörtülü kızlara ve Erbakan Hocama olmuştur. İşte YAŞ kararıyla savunma hakkı bile, yani Peygamber ocağından Mehmetçiğin eşi başörtülü olduğu için atan bunlar değil mi? Evrensel hukukun savunma hakkını bile vermeden yargısız infaz yapanlar şimdi pişkinlik yapıyorlar. Eğer Türkiye hukuk devleti ise, ki böyle olmasını umuyorum, böyle olduğuna inanıyorum, bilhassa referandumdan sonraki süreci böyle okuyorum, yapılanların hesabının sorulması lazım” değerlendirmesinde bulundu.   Darbecilerin istediği devlete referandumla son verildi Referanduma kadar darbecilerin istediği devletin hakim olduğunu belirten Özdemir, “Devlet, bürokratik devlet olunca, derin devlet olunca, jakoben devlet olunca, bu darbeler oluyordu. Şimdi referandumda, 2010 yılında milletin ülkesi ve devletiyle bölünmez bütünlüğüne geçmiştir. Şunu söylüyorum: Derin devletin milletinden, milletin devletine geçtik, artık hukuk devletinin gereği, o gün kim ne yanlış yapmışsa hukuk önünde bunun cezasını çekmelidir. Ama yanlış yapmadığı halde suçsuz olarak içeride olan ya da salıverilmiş olarak yargılananlar varsa, elbette onlarla ilgili bir husumet, bir kin, bir şey istiyor değiliz ama eğitim hakkını, siyaset hakkını, çalışma hakkını, ideal hakkını, doğuştan gelen mal emniyeti, can emniyeti, din emniyeti, nesil emniyeti gibi bütün bunları gasp edenlerin bugünkü serzenişlerini hukuk devletinin dikkate almaması lazım” diye konuştu. “Rahmetli Erbakan hayatta olsaydı, Silahlı Kuvvetlerde Anayasa gereği görevi güvenlik olması gerekenlerin siyasete soyunmalarına asla razı olmazdı” diyen Özdemir şunları söyledi: “Askeri ikiye ayırmak lazım. Milletin vergisiyle milletin emrinde olan asker, şu andaki asker bu, genelkurmay bu. Bundan milletin bir rahatsızlığı yok. Hocam da yaşasaydı, askerin kendi alanında iş yapıyor olmasından rahatsızlık duymazdı. Ama devletin kendisine verdiği görevi, milletin vergisiyle devletten aldığı maaşı, başbakanları emrine alarak, brifing alarak-brifing vererek, medya patronlarının pijamayla Başbakan karşıladığı günleri düşündüğümüzde asker ikiye ayrılır. Bir, milletine ihanet eden asker; iki, milletinin emrinde olan asker. Evet Hocam yaşasaydı, milletinin emrinde olan askere, Silahlı Kuvvetlere karşı olmazdı. Ama Hocam eşiyle birlikte bir ilimize gittiğinde orada en asgari insan hakkı nezaketini bile göstermeyen, bu milletin kendisine verdiği paşalık apoletiyle, üniformasıyla bu milletin seçtiği Başbakana hakaret edenleri Başbakanımız Erbakan yaşaydı kucaklardı demek, Erbakan’ın verdiği mücadeleye inanmamak, kavramamak, aklının bunun kavrayamaması ve zekasının buna yetmemesi demektir. Onun, için iki kere iki kaç eder demişler uyanık esnafa; alırken mi, satarken mi demiş. Hocam vefat etti, hukuk yaşıyor. Hocamın mirası yaşıyor, Hocamın o gün neler çektiğini bu millet biliyor, biz de biliyoruz, dolayısıyla millet adına iş yapıp da millete rağmen bedel ödetenlerin bugün hak ettiği bedeli ödemesi lazım.” Bangladeş'te Türkiye’nin 28 Şubat'ı yaşanıyor  Bangladeş’teki Cemaat-i İslami Genel Sekreter Yardımcısı Abdülkadir Molla’nın idam edilmesiyle ilgili değerlendirmede de bulunan Özdemir, “Bangladeş’te Türkiye’nin 28 Şubat’ı yaşanıyor. Menderes’in asıldığı dönemler yaşanıyor, 12 Eylül yaşanıyor. 12 Eylül, 28 Şubat, 60 darbesi yaşandığında sosyal medya bu kadar gelişmiş değildi, şimdi dünyanın her yerinde bu yaygın. Birkaç gündür sosyal medyanın ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu siyasetin, Dışişleri Bakanımızın bir girişiminin olduğunu biliyoruz. Ama darbecilerin ahlakı aynıdır; ister Suriye diktatörü ister Bangladeş cuntası ister Myanmar cuntası ister Mısır Sisi’si isterse Türkiye’nin 28 Şubat’taki Sisi’leri olsun” ifadelerini kullandı. Memur-Sen’in, dünyanın dört bir yanında Müslümanlara yapılan zulümler karşısında duruşunun hep mazlumdan yana olduğunu vurgulayan Özdemir, şunları kaydetti: “Memur-Sen olarak karşı koyuşumuzla Hazreti İbrahim’in ateşine su taşıyan kargaları boykot ettik. Odun taşıyan kargaları boykot ettik, su taşıyan serçe misali tarafımız belli olsun dedik. Memur-Sen olarak Abdülkadir Molla’nın idam edilmesine karşıyız. Bugün Mısır Adevviye Meydanı’ndaki gençlerin darbelere karşı dik duruşu Batı’nın demokrasi tanımında, insan hakları tanımındaki çifte standardının, acıkınca putlarını yediğinin kamuoyuna haykırışıdır ve yeni demokrasi tanımının da Adevviye Meydan’ından yükselişidir. Eskiden olduğu gibi şu ülkeler, bu ülkeler demiyoruz; hangi ülke olursa olsun, her türlü darbeye karşı olan, evrensel ahlakı önemsemiş, insanlığın bir araya gelmesi gerekir. Ben hukuksuzluk üzerinden oluşan dünya vicdanın bundan sonra çok daha önemli işler yapacağı inancındayım.” dedi.