Bizim anlayışımıza göre; aynı dili konuşan, aynı inancı paylaşan, ortak bir geçmişi olan ve gelecekte birlikte yaşama duygusuna ve iradesine sahip olan, vatanı ve devleti olan insan topluluklarına millet denir.

Her milletin bir adı ve onu diğer milletlerden farklı kılan belirgin temel sıfatları vardır .

Bizim milletimizin adı binlerce yıldan beri “Türk”, inanç yönünden sıfatı ise bin yıldan beri “Müslüman”dır.

Bu yüzden bu köklü millete Müslüman Türk Milleti denir. Müslüman Türk Milletine duyulan sevgi ve saygının adı da Türk milliyetçiliğidir. Şurası açık bir gerçektir ki, “Millet ve Milliyetçilik” bir yaratılış gerçeğidir.

Türk milletinin, tarihi süreç içinde binlerce yıldır tabii ve toplumsal olayların sarsıcı etkisiyle yoğrulan, sıcak mücadelelerle pişirilen “gönül ve akıl” merkezli “alp ve eren” karakterli milli, dini, insani ve evrensel değerleri vardır.

Bu değerlerin bütününe Türklük denir. Bu anlamıyla Türklük; geniş bir coğrafyada, binlerce yıldır kültür ve medeniyet üreten, devletler ve imparatorluklar kuran milli iradenin inancını, aşkını ve aksiyonunu harekete geçiren tarihi ve toplumsal bir ruhu ifade eder. Bu “Türklük Ruhu” daima ilahi kaynaklı olagelmiştir.

Âlemlerin yaratıcısı Yüce ALLAH (c.c) bu Türklük ruhunu Yüce Kitabı Kur’an-ı Kerim’in Maide Suresi’nin 54. Ayetinde ikaz edici ve müjdeleyici bir üslupla açıkça şöyle bildirmiştir.

“Ey İnananlar! Aranızda dininden kim dönerse bilsin ki, Allah, kendisinin onları sevdiği ve onların da O’nu sevdiği, müminlere ve mazlumlara karşı mütevazı ve alçak gönüllü (Eren), kâfirlere ve zalimlere karşı onurlu ve zorlu(Alp), Allah yolunda cihat eden, kınayanların kınamasından korkmayan bir MİLLETi getirir. Bu, Allah’ın dilediğine verdiği bol nimetidir. Allah her şeyi kaplar ve bilir.”

Bugün tarih bilimi, bu ayette ikaz edilen milletin Arap Milleti, müjdelenen milletin ise Türk Milleti olduğunu ve ortaya konan temel özelliklerin de Türklük Ruhu’nun özellikleri olduğunu yüksek sesle açıkça söylemektedir.

Bu sesi duymamakta inat edenler bu ruhu, bu özü yani Türklüğü ayaklarının altına aldıklarını yüksek sesle ifade edebilmektedirler.

İşte bunlar zalimlerin ta kendileridir.

Aynı zamanda Türklük; “İstanbul elbet bir gün feth olunacaktır. Onu feth eden komutan ne güzel komutandır. Onun askerleri ne güzel askerdir” buyuran Âlemlerin Rahmeti Hz. Muhammed (s.av)’in övdüğü ve müjdelediği maddi manevi değerler bütünüdür.

Bu gerçeği inadına görmek istemeyenler bu ruhu, bu özü yani Türklüğü ayaklarının altına aldıklarını meydanlarda haykırmaktadırlar.

İşte bunlar cahillerin ta kendileridir.

Görüldüğü gibi Türklük ilahi bir öze, derin tarihi ve sosyal bir birikime, milli, dini, insani ve evrensel irade, aşk ve aksiyona sahip bir ruhtur.

Bu ruh tarih boyunca doğudan batıya, güneyden kuzeye dört yön ve yedi iklimde her gruptan, her kavimden, her kökten, her inançtan insanları adeta bir beden gibi bir arada yaşatarak kutlu hedeflere doğru yönlendirmiştir.

Bu hakikati idrak edemeyenler bu ruhu, bu özü yani Türklüğü ayakları altına aldıklarını ilan etmektedirler.

İşte bunlar… Kalpleri mühürlenmiş, akılları tutulmuş bedbahtların ta kendileridir.

Diğer taraftan Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Kerim Hucurat Suresi’nin 13’ncü ayetinde “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık” buyurarak millet gerçeğini ve buna dayalı milliyetçilik duygu ve düşüncesini bir yaratılış gerçeği olarak ifade ederken, aynı ayetin devamında “…İçinizde en üstün olanınız en çok takva sahibi olanınızdır.” buyrularak milliyetçiliğin had ve hududu ilan edilmiştir.

Türk milletinin üstünlüğü; biyolojik genetik yapısından değil, milletine, ümmetine, insanlığa yapmış olduğu hizmetlerden, üretmiş olduğu kültür ve medeniyet değerlerinden, “yaratılmışları Yaratan’dan dolayı severiz” inancıyla asırlarca süren adaletli, barışçı yönetim anlayış ve kabiliyetinden, hayvanlara ve doğal çevreye vermiş olduğu değerden kısacası ilahi rızaya odaklı takva derecesinin yüksekliğinden kaynaklanır.

Buna tarih şahittir. Bugün bile dünyanın dört bir tarafında atalarımızın ürettiği eserlerin birçoğu insanlara, hizmet vermeye devam etmektedir.

Bu gerçeğin farkında olduğu halde dini söylemlerle Türklüğü ve Türk Milliyetçiliğini mahkûm etmeye çalışanlar, Türk Milleti’ne karşı iyi niyetli olmayanlardır.



 

 

 



Sayın Başbakan…

Hatırlatırız ki; "Türklük" ve “Türk Milliyetçiliği”, siyasi konjonktüre, siyasi eğilimlere, Türklüğe hakaret edenlerin toplumsal gücüne ve lobi faaliyetlerine, AB, ABD isteklerine göre ayaklar altına alınacak ve değiştirilecek kavramlar değildir.

Bunu iyi anlayın! Bunun sonuçlarını iyi okuyun!

Sayın Başbakan…“Türk Milliyetçiliği” 10 yıldır Başbakanlığını yaptığınız Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucu felsefesidir. Bu devleti iktidarınız kurmadı. Şu unutulmamalıdır ki, bu devletin kuruluş felsefesi ile oynama hakkına kimse sahip değildir.

Sayın Başbakan… Anlamak istiyoruz Türk tarihine, Türklük ve Türklük değerlerine hakaret etmenizin altında yatan psikolojik sebep nedir?

Türk devletini kuran büyük Türk milletine ve köklü tarihine nefret ve kinle yapılan eylem ve söylemlerinizi nasıl okumak gerekir?


Türklük, bu milletin millî kimliğinin adıdır. Türk Milleti ve Türk Kimliği kavramı ve olgusu, Türkiye’nin tarihi coğrafyasını kapsayacak bir biçimde etnik kimliklerin, alt kültürel kimliklerin üstünde ve bunların hepsinin katılımıyla ortaya çıkmış birleştirici ve kapsayıcı bir kimliktir.



Sayın Başbakan, geçtiğimiz günlerde milliyetçiliği ayaklar altına aldığını ifade ederek büyük bir gafa daha imza atarken, vatanına âşık, insanını seven milyonlarca Türk milliyetçisinin yüreğinde de kapanmayacak bir yara açmıştır.



Batı’nın müzmin bir hastalığı olan ırkçılık, bu ülkede herkesin lanetlemesi gereken bir olguyken, kavram kargaşası yaratarak vatanını ve milletini seven, milletinin refah ve barış içinde yaşaması için kültür, gelenek, anane, örf ve adetlerine sahip çıkan milliyetçi ruha, sonunu düşünmeden saldırmak, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanına yakışmayan bir davranıştır.



On yıldır, “Türkiye’de 36 ayrı etnik köken var” diyerek etnik milliyetçiliği, ırkçılığı körükleyen, Türklüğü bölücülük, Kürtçülüğü özgürlük olarak algılayan çarpık düşüncenin geldiği nokta, vatan sevgisini, milliyetçiliği aşağılamak ve sonunda da ayaklar altına almak olmuştur.

Sayın başbakan bu açıklamasıyla hangi milliyetçiliği ve hangi milleti ayaklarının altına almaktadır?

Sayın Başbakan;“ Kahraman ırkıma bir gül”, “Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklal” gibi mısralarıyla, vatan ve millet sevgisini ortaya koyan Milli Şairimiz M. Akif Ersoy’u mu, yazdığı İstiklal Marşımızı mı, yoksa O’nun milliyetçiliğini mi ayakları altına almaktadır?

Sayın Başbakan;

Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,

Sırtına Sakarya’nın, Türk tarihi vurulur.

Eyvah, eyvah, Sakarya’m, sana mı düştü bu yük?

Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!”

Mısralarındaki Türk tarihini mi, Türklük davasını mı yoksa şiirlerini dilinden düşürmediği Necip Fazıl Kısakürek’i mi ayakları altına almaktadır?



Sayın Başbakan; Milliyetçiliği, “Mensubu olduğumuz Büyük Türk Milletinin öz değerlerini yaşama, yüceltme ve gelecek nesillere aktarma ülküsüne milliyetçilik denir” diyerek tanımlayan, “Ben, İslam iman ve ahlakına göre yaşamayı en büyük saadet bilen, büyük Türk Milleti’ni iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece ‘İslam’ı gaye edinen’ Türk milliyetçiliği şuuruna sahibim.” diyen, Seyyid Ahmed Arvasi’nin milliyetçilik anlayışını mı ayakları altına almaktadır?



“Türk-İslam kültürüne, Türk-İslam medeniyetine, Türk-İslam ülküsüne bağlı, Türklük şuur ve vakarına, İslam iman, aşk, ahlâk ve aksiyonuna sahip, Türklüğü bedeni, İslamiyet’i ruhu bilen, milletini teknolojik hamlelerle dünyanın bir numaralı devleti yapmak özlemi için çırpınan, dünya Türklüğünün, İslam dünyasının ve bütün mazlum milletlerin ümidi olmaya namzet bir gençlik” midir Başbakan’ın ayakları altına aldığı?



İslam’ın değerlerini Türk kültürünün değerleri ile kaynaştıran, Arapça ve Acemceyi çok iyi bildiği halde, Türklere İslam’ı, kendi dilinde, Türkçe anlatan ve bugün Anadolu coğrafyasının İslam anlayışının temelini atan Hoca Ahmet Yesevi mi, O’nun millet anlayışı mı, yoksa Divan-ı Hikmet’i midir, Başbakan’ın ayakları altındaki?

“Ey Türk milleti… Üstte gök çökmese altta yer delinmese, senin ilini ve töreni kim bozabilir.” diyerek, vatana ve töreye sahip çıkılması için çağlar ötesinden seslenen Bilge Kağan mıdır, Başbakan’ın ayakları altına aldığı?



Bu bakımdan milliyetçilik, Sayın Başbakan ve onun zihniyetindekiler tarafından anlaşılması zor, derin, köklü ve büyük bir anlayışın tezahürüdür.



Irkçılıkla, şiarını “vatan sevgisi imandandır” “kişi milletini sevmekle suçlanamaz” hadis-i şerifinden alan milliyetçilik arasındaki farkı ayırt edemeyecek çapta olanlardan, Türk milliyetçiliğini ve Türk milletinin hassasiyetlerini anlayıp, saygı göstermesi beklenemez.



Yıllardır Türkiye Cumhuriyeti’ni etnik milliyetçiliğin esiri haline getirerek ırkçı bir yaklaşımla parçalamak isteyenlere hoşgörüyle yaklaşanlar, bölücülere taviz üzerine taviz verenler bizler açısından yok hükmündedir.



Türk milleti; bölücülüğü ve bölücüleri baş tacı yapanlara, birliği, kardeşliği, bütünlüğü, sevgiyi, saygıyı ve hoş görüyü ilke edinmiş Türk milliyetçiliğini ayaklar altına alanlara, mübarek şehitlerimizin kemiklerini sızlatanlara, analarımızın kanlı gözyaşlarına ihanet edenlere vereceği milli cevabını da, bu çarpık zihniyeti ayaklar altına alacağı zamanı da çok iyi bilmektedir.

Ne mutlu Türküm diyene!

Kamuoyuna saygı ile duyurulur. 22.02.2013

GÖKSEL TAŞCI

MHP NEVŞEHİR İL BAŞKANI