'' Hani o Trabzonlu delikanlı var ya..Aşkolsun valla! Yeni gelen o Fransızca öğretmeni  iyi eğitimci. Yaşı da pek genç amma, mesleğini benimsemiş. İnandım, bizim haylaz oğlan öğrenecek Fransızcayı.''
Bakkal Ömer ağa komşusu kunduracı Tahsin ağaya anlatıyor.
..................
'' Yav ,it akıllı bu herif. Dinlediği de ne? Dan dun...Gıy gıy gıy...Bizim kızın kayınpederinin evinde bir odada kiracı yaşıyor. Müzikçi mi neymiş?  Gece uyurmuş sonra sabaha karşı kalkar, radyo açar, gavurca parçalar dinlermiş. Günah yav. ''
Nalbant  Rüstem, kalaycı Semai'ye anlatıyor.
..................
'' İlkokul öğretmeni Hacı Bey. Ortaokulda matematik dersi veriyor. Asıl öğretmen gibi görevine bağlı. Korkulan ders olmaktan çıkarmış matematiği. Aferin ona. Rastlasam teşekkür edeceğim .''
Öğretmen Nezahat Hanım, komşusu Arife Hanıma anlatıyor.
...................
'' Yahu, öyle ödevler veriyor ki o elişi öğretmeni, tatil günlerinde bile çalışmak zorunda kalıyor çocuklar. Psikoloji bilmiyor mu o hoca. Kendi öğrenciliğini düşünmüyor mu ? Nasıldı acaba ? Günümüzde hocalar empati fakiri mi ?''
Kütüphaneci Hasan Bey, komşusu karoserci Ali'ye anlatıyor.
..................
'' Bizim torun kütüphanenin önünden geçerdi de, içeri girmezdi. Lisenin Türkçe-Edebiyat öğretmeni öyle güzel anlatmış ki, bir gün baktım, bir not defterini eline alıp kütüphaneye gitti. Hocasının verdiği ödevi yapmak için. Araştırıp bulmuş; yazmış. İyi iş yapmış insanlara özgü bir mutluluğu yaşadı. Aferin o hanım öğretmene.''
Vali Yardımcısı Nureddin Bey, Nüfusçu Osman Bey'e anlatıyor.
...................
'' Yaşı otuza yakın Firdevs Hanımın. Biyoloji öğretmenimiz. Güzel bir kız. Kızıl saçlı. Çilleri de yüzüne nasıl yakışır. Evlenmemiş. Arkadaşlar ''kız kurusu'', ''evde kalmış'' diyorlar. Ben ders anlatmasındaki  ciddiyetini pek beğeniyorum. Eğitim enstitüsü öğretmenliğine yakıştırıyorum onu. Doçent unvanıyla. Sınavlarda da öğrettiğini istiyor. Anlıyorum ki, değerlendirmede, not vermede pek özenli. Bir arkadaş dedi ki,nerden duyduysa , güya doktor demiş ki, 'sen evlenirsen ölürsün. Çocuğun da olmaz.'  Üzüldüm. Sanırım, bekar erkek öğretmenlerden isteklisi  vardır da, çekiniyorlardır.''
Narlı Niyazi,  Erkek Sanat Enstitüsü'ndeki arkadaşı Acıgöllü Tahsin'e anlatıyor.
.....................
Eğlencesi iki sinemadan...Bazı evlerde radyolar var...Durgun yaşamıyla bir Orta Anadolu beldesi. İl ya da ilçe merkezi. Birbirine benzer yaşamlar... Askerlik şubesi başkanı Albay yeni gelmiş, Lisede Milli Güvenlik dersine girer. Öğrenci merak etmeğe başlar : Acaba kızı var mı, kaç yaşında...Hemen dedikodu kazanı kaynatılır. Binbir rivayet...Evet Albayın vardır kızı. Lise öğrencisi...İş yok, güç yok. Beldenin esnaf çocukları , orta birden terk afili delikanlılar , sanayideki kaportacı çıraklar arkasına takılırlar, kızı izlerler. Gençler arasında kavga çıktığı da olur. Kızın haberi bile yoktur , ama paylaşılmayan varlıktır. Baba öğrendiği zaman olanları, gönderir kızını başka bir yere, amca ya da dayı yanına...
........................
Güzel bir kadın dikkat çeker. Yürüyüşü, giysileri değişik. Hoş bir parfüm kokusu geçtiği yerde, havada asılı kalıyor.  Kadın önceleri gülümser herkese. Yanlış anlaşılır bu davranış. ''Yollu''...Kimdir? Hastane başhekiminin baldızı...Kısa sürer ikameti, bir gün gözler yine arar sokaklarda o güzel kadını. Yoktur ; gitmiştir...Doktor, hanımı böyle ‘’münasip’’ görmüşlerdir. Biraz daha kalsa başları belaya girecek. Günlerce sözü edilir, çoğu da abartmalı, yalan yanlış...Yalandan kim ölmüş !
..........................
Yalnızca Lisede öğrenciler mi sözünü eder onlardan ? Esnafın da işi durgundur. Vakit geçirmek için söylentiler önem taşır... Çayevlerinde iskambil, tavla oynayanlar için de bu tür dedikodular bir çeşnidir, zaman tüketmeğe yardımcı olur.
Yeni bir komiser atanmıştır. Gençlerde bir merak: Acaba kızı var mı? Olabilir de...Fakat kuyumcu esnaf boş mu duracak? Durağan yaşamında o uykulu belde,  yeni bir söylentiyle canlanır gibi olur. Evet, komiserin kızı vardır ve lisede başarılı, iftihara geçen bir öğrencidir. Komiserin bir oğlu da vardır. Haber hemen yayılır, ilkokul 5 öğrencisi olsa da daha sünnetsizdir. Hemen girişimler başlar. Yine varsıl esnaf kendini gösterecek. Kirvelik geleneği yoktur burada ama illa varlığını duyumsatacak varsıl aileler. Armağanlarla ziyaret edilir komiserin evi. Oğlan analarının niyeti başka, sünnet çocuğu bahanesiyle genç kızı alıcı gözle incelerler. Gelin olmağa layık mı? Askerden gelmiş oğlu olan ana babalar pek heveslidir memur kızı almada. Öğünmek için...
Kim bilir , dışardan gelmiş kaç memur kızı lisede pek başarılı öğrenciyken, üniversite öğrenimi görebilecekken, iyi bir meslek kazanabilecekken...esnaf çocuğu gençlerin baskısıyla karşılaşmışlardır. Kaç genç kız dayanamayıp  çekip gitmiştir, eğitimini yarıda bırakıp…
............................
Atanan memurların hep kızı mı olur ? Yeni gelen Banka müdürünün de oğlu vardır. Havalı bir genç. Lisenin kızları gizli gizli araştırırlar. Merak ederler çünkü. Olur ya, beldenin bir ailesinin kızıyla yakınlaşır genç adam. Kanı kaynıyor. Doğa gerçeği. Kursak kavurgasını ister.  Ne demek? Mahallenin namusu, beldenin ahlakı...Dağdan gelmiş de bağdakini...Kendileri dururken…Hemen örgütlü çete gereğini yapar. Sıkıştırırlar bir sokakta delikanlıyı. Hakkını avucuna koyarlar. Ertesi gün beldede haber yayılır ki, delikanlı Kayseri'ye hastaneye götürülmüştür. Gitti gider. Eğitim yaşamı da kesintiye uğramıştır.
..........................
Evlenmeğe razı olan kızlar kurtulmuş mudur ?
Durağan yaşamın sürdüğü o uykulu beldeler... Bağcı halk...Sofralık üzüm, kuru üzüm, pekmez, köftür...Artan şarap fabrikasına (günah bilinse de verilir, zorunlu) . Geçim üzüme dayalı...Kendine özgü toplum olayları, çatışmaları, eğlenceleri...İki sinemalı, İstanbul gazetelerinin bir, iki gün sonra ulaşabildiği, en önemli haberleşme aygıtının radyo olduğu ( pili, bataryası zor bulunsa da ), elektriğin santraldan sağlandığı ve geceyarısı kesilip sabaha değin olmadığı, ortaokulunda ve lisesinde eğitimin ağır aksak yürüdüğü , atanan memurların konutsuzluk nedeniyle daha ilk günden başka yere atanmak için araya politikacıları koydukları...
iç Anadolu beldelerinde, il ya da ilçe merkezi olsa da benzerliği olan- bir yaşam 1950'lerde...
Durgun yaşam...Durağan yaşayış...Halk ne yapar! Esnafın işi nedir ? Dedikodu üretir, söylenti uydurur...Ve yayar...
Lisenin erkek  öğrencileri ne yapar? Eğitimin çekici olmadığı ortamda yeni gelecek bir memur kızının dedikodusunu yapar...Elbet, yalnız erkekler mi, kız öğrenciler de bir değişiklik umarlar, yeni atanan bir memurun havalı, yakışıklı bir , iki oğlu gelse aralarına, bir canlanma olacaktır...
Ve yaşam sürer gelir...
                .............................................. 7 Mart 2018. Ürgüp