TURİSTİK YEMEK LİSTESİ

Yıl 1973.

Merkez Ortaokulu’nda Sosyal Bilgiler dersi veriyorum. Ayten Yurttaş Hanım ayrıldıktan sonra İngilizce öğretmeni açığı doğdu; onun bıraktığı sınıfların derslerine de ben giriyorum. Ayrıca eski yıllardan kalma iki öğrenci için de bir Fransızca sınıfı var; ol nedenle Fr dersleri de veriyorum.

Bir sabah, Göre’den geldim.  Murat 124’ü okulun geniş bahçesinde, gölge bir yere parkettim. Zaten benden başka da kimsenin arabası yok. Yer bol, geniş.

Güzel bir nisan günü.  Hava  gittikçe ısınıyor. Şehirde ağaçlar çiçekte. Herkes  bir yaz planı programı yapıyor. Esnaf, gelecek turisti karşılayacak …Para kazanacak.

Öğrencilerimden  Gülten  çekingen, gülümseyerek yaklaştı. Çantamı elimden almak için hamle etti. Anladım, bir şey isteyecek.

‘’ Hocam,’’ dedi. ‘’ Babamın selamı var. Bi zahmet restorana uğramanızı istedi.’’

Lokanta değil…Aşevi değil…Restoran…

Babası Halit ağa, şehrin ileri gelenlerinden bir esnaf. Halı mobilya mağazası var. Gıda toptancılığı yapıyor. Duydum ki,  bir de lokanta açmış.

Derslerim 4 saat. Öğleden sonra programda ders yok. Gittim.

‘’ Hayırlı, uğurlu olsun ! Kazancınız bol olsun. Nasıl bari, bolkepçe aşevi olacak mı?’’

‘’ Sağol Hocam. Turist beklediğimize göre, artık aşevi, lokanta değil; restorant diyelim. Bakalım hele, akrabaların dolduruşuna geldim. Bu benim işim mi yav! Neyse! Sana bi zahmetimiz olacak.’’

‘’ …………………’’

‘’ Önümüz yaz. Turist gelmeğe başlar. Benim gız  pek methetti seni. Sana menü vireceam. Bi zahmet onların İngilizcesini, Fransızcasını garşılarına yazıvir.’’

‘’ Almancasını da ister misin ?’’ dedim gülerek.

Anladı. ‘’ Yok. Lazım deyil. Sılaya dönen alamancılar gendi yimeklerini isderler. Alaman turist de zaten İngilizce biliyor.’’

Menüyü aldım, çantama koydum.

Bir çay bile ikram etmedi Halit ağa. Kıyımsız, kısmık varsıl…

……………………

Evime vardım. Hemen çalışmağa başladım. Sözlükleri masama yığdım…

Türkçe yemek adları : Local meals

Fransızcası…

Çizelgeye bulup bulup yazıyorum.

Pilav, kuru fasulye, patlıcan musakka, yeşil fasulye, karnıyarık,  nohut, işkembe çorbası, paça, lahmacun…

Saatlerce uğraştım.

Sözlükten patlıcanı bulurum da musakka ne olacak!

Çorbayı yazarım da işkembe nasıl yazılacak !

Ya karnıyarık…

Lahmacunun İngilizcesi, Fransızcası nasıl bulunacak ?

Tandır kebabı…Nevşehir tava…Testi kebabı…Sac kavurma, kadayıf, incir uyutma…

O gece, ertesi gün vereceğim derslere bakamadım. Hazırlığım olmadı.

Yemek listesi içime sinmese de, bitirdim.

Fakat, gece kabuslar içinde kıvrandım. Yemeklerle boğuştum…

…………………

Öğrenci Gülten beni bekliyordu sabah. Arabadan indim. Yine aynı hareket; çantamı almağa çalıştı. Bu kez izin verdim. Gururla taşıyarak onu, benle Öğretmenler Odası’na değin geldi. Anladım ki, benden bir haber bekliyor. Hademe Nazmi ağa çay dağıtıyordu. Kendime aldım, bir bardak da Gülten ’e uzattım.

‘’ Tamam,’’ dedim.’’ Listeyi hazırladım. Götür, babana ver.’’

Yüzünde güller açtı. Aydınlandı, gözlerinin içi güldü.

‘’ Tamam Hocam,’’ dedi. ‘’ Öğlen tatilinde götürür, veririm.’’

……………………..

Öğleden sonraki dersime girmeden önce Gülten yanıma geldi.

‘’ Hocam, babam diyor ki, buyursun gelsin, bi yemeğimizi yesin  !’’

‘’ Peki. Uygun bir zamanda uğrarım, ‘’ dedim.

…………………….

Sanki pek önemli bir iş görmüşüm de, karşılığını bekliyormuşum gibi anlaşılmasın diye Halit ağanın restoranına bir hafta sonra uğradım.

Sıradan bir müşteriyim. Masada oturuyor Halit ağa, hesap alıyor. Garsonlardan gelen makbuzları özenle çekmeceye yerleştiriyor. Aldığı paraları bir kutuya koyuyor.

Çocuğunun öğretmeniyim. Yemek listesindeki İngilizce, Fransızca adları yazmışım. Şehrin bir basımevinde ‘’yanlışlarla’’ basılmış menü.  Fakat, beni tanımazlıktan geliyor Halit ağa. Esnaf-müşteri diyalogu…Saygılı olmak gerek. Varmışken bir çorba içtim. Bir tas kebabı yedim. Tamaam. Garson yazdı kağıda, verdi elime.

Ödemek için masaya vardım. Halit ağa dalgın, düşünceli görünüyor.

Kağıdı verdim. Hesapladı. Ödemem gereken TL’yi söyledi. Sonra garsona seslendi.

‘’ Oğlum, hoca çeyrek ekmek yemiş miydi? ‘’

Yanıt geldi.

’ He ya! Unutmuşum. Onun parasını da hesaba ilave et. ’’

Bu kez döndü, oturduğu yerden yukarıya, bana baktı, sordu.

‘’ Şişe suyu içdin miydi ? ‘’

……………………………..

1973. Nevşehir, Göre