Ürgüp'te bir yaz dinlencesinde, Başdereli Kadir Ayhan arkadaşım rica etti. '' Ben dükkandan ayrılamıyorum. Kanadalı Marianne adlı bir konuğumuz var. Soğanlı Dere'yi merak ediyor. Arabana benzini ben doldururum. Götürebilir misin ?''

Elbette. Görevdir. Gitmişken oraya, resim de çekerim. Sabah erken, konuğu Otelden aldım. Kadir'in oğlu Yavuz da katılmak istemiş. Arabamın deposu doluydu.

Üçümüz yol aldık güneye doğru. Damsa Çayı Koyağında ilerledik. Mustafapaşa daha uyuyordu. Cemil'de hava aydınlandı. Taşkınpaşa'dan geçerken sevgili arkadaşım öğretmen Sinan Uzun'la karşılaştık. Bizi evine , içtenlikle davet etti. Hanımı, sanki geleceğimizi bilmiş gibi hazırlıklıydı. Harika bir kahvaltı bizi bekliyordu. Konuğumuz Marianne bayılıyordu insanımızın içtenliğine. Her şeyin resmini çekiyordu. Köy evi, odanın sergisi, sedirlerde işlemeli örtüler, kahvaltıdaki her şey; kaymak, bal, süt, taze çörek, ev yapımı peynir...Yarenlik ederek kahvaltımızı yaptık.

Şahinefendi...Yamaçtan tırmandık yukarıya. Volkanik tüf yaylanın üstündeyiz. Doğuda sisler, puslar içinde Erciyes Baba yükseliyordu karlı, buzlu doruğu...Arabayı durdurdum. Sessizlik, huzur, sükun...Marianne sanki secde ediyordu Dağ'a doğru. Pek mutluydu. Gözlerinde yaş...Sık sık teşekkür ediyordu ...

Sonra Soğanlı Dere'ye doğru inmeğe başladık.

Yavaş sürüyordum arabayı. Marianne her şeyi görmek, filmini çekmek istiyordu. Güzelöz Köyü...Derinkuyu'ya doğru giden yola hayran kaldı konuğumuz. Arabanın yönünü çevirdim. Yamaçtan çıkan yolda yavaş yavaş ilerledik. Çığlıklar atıyordu kız. Başköy, Ortaköy, Derbent yukardan pek güzel görünüyordu...1924 öncesi görkemli konaklarıyla...

Soğanlı Köyü'ne vardığımızda öğlen olmuştu. Kadınlar bez bebeklerini sermişler, müşteri bekliyorlardı. Bir adam da dikkatle bize bakıyordu. Kimmiş? Muhtar. İnsan biraz güleryüzlü olur, bir ''hoşgeldiniz'' der, değil mi ? Yok. Surat asık...Kadınların yaptığı bebekleri tek tek inceledi, resimlerini çekti Marianne. Bir türlü ayrılmak istemiyordu. Soğanlı Köyünün kızları, kadınları da pek sıcakkanlı. Sarılıp sarılıp birbirlerine, gülüşüyorlar. Sarışın başına da pek güzel yaraşıyordu işlemeli, oyalı yemeniler...Bir kadın getirip bir yün çorap gösteriyordu. Çorap değil, bir Türkmen kilimi...Seyrederken gözleri yaşarıyordu konuğumuzun. Kadınlar anlıyorlar onun duygusallığını, kucaklayıp öpüyorlar...

Hemen yakında bir çardak var. Gölgeye sığınıyoruz. Çaylar geliyor. Nerede o tavşankanı güzelim, kokulu çay...Bir yudum içiyorum, ağzımın içini buruyor. İçme olanağı yok. Marianne da içemiyor, Yavuz da. Hesabı ödüyorum. Sanki Hilton'da içmişiz bunları.

Muhtar yakındaki masada oturup satış yapan kadınları gözlüyor.

'' Yahu Muhtar,'' diyorum. '' Allahaşkına bu çay mıdır ? Öyle bir çay sunun ki gezginlere, belleğinde kalsın ve '' Soğanlı'da bir çay içtim, harikaydı,'' desin.

Adam birden ayağa kalktı. Saldıracak sandım.

'' Beğenmediysen git Yeşilhisar'daki gayfede iç...Bana ne faydası var içdiğinin ?''

Vaaay ' Lafa bak ! Adam ''faydacı.''

Tartışmayı uzatmanın gereği yok. Bir döğmediği kaldı. Adamın konuğa, gezgine bakışı böyle. İlla bir ''menfaat'' olmalı ki, ilgi göstersin.

Marianne, biraz sonra tuvalete gitmek istedi. Uyduruk bir yere ''WC'' yazmışlar. Kızcağızın girmesiyle çıkması bir oldu. Yüzü apal, bozgun halinde, karmakarışık. Anlattı. Meğer açıktaymış, pis kokulu, sadece bir duvar varmış. O kadar...Dayanacak artık , Ürgüp'e, oteline ulaşana dek.

Turizm...Önce güleryüz...O denli zor mudur ilgi göstermek, sevgiyle bakmak...

Ve gezginin ziyaret ettiği yerde , temiz, güvenli, kokmayan, içinde su akan tuvalet...

Başka türlü turizm bu ülkede gelişmez, gelişemez...

Bir gelen bir daha tövbe eder ; gelmez...Hem de olumsuz propagandayla, ülkemize gelmek isteyeni de önler durdurur, Yunanistan'a, Fas'a ,Uganda'ya yönlendirir.

Budur ol hikayet, ol kara sevda...İlgi, sevgi, bilgi, sevecen, güleryüzlü davranış...

........................ Ürgüp. 29 Ağustos 2018