Türkiye’nin dünyada en çok tanınan yerlerinden biri. Doğa ve zamanın el ele verdiklerinde neler yapabileceğinin de kanıtı. Meydana gelmesi milyonlarca yıl almış ve tabiat ana burada muhteşem bir sanatçı olduğunu kanıtlamış. İnsan elinin değmesi ise bambaşka bir görünüm katmış. Bir kez gitmenin asla yetmeyeceği, her seferinde yeni bir sürpriz sunan ve kısaca anlatılamayacak Kapadokya’dayız. O yüzden bu yazıyı bir özet kabul edin.

Geçmişte sınırları daha geniş olsa da günümüzde Kapadokya denildiğinde Nevşehir merkez olmak üzere Niğde, Kayseri, Kırşehir ve Aksaray dörtgeninin içindeki bölge anlaşılıyor. Oluşum 60 milyon yıl önce, yerleşim Yontma Taş Devri’nde başlamışsa da yazılı tarih Hitit uygarlığından itibaren anlatıyor bölgeyi. Adını veren Persler olmuş, Kapadokya Pers dilinde “güzel atlar ülkesi” demek. Kimileri bu adı o dönemde en gözde yarış atlarının yetiştirildiği yer olmasına bağlıyor. İsmini antik çağda Kızılırmak’ın bir kolu olan “Kappadoks” nehrinden aldığını söyleyenler de var. 

UNESCO LİSTESİNDE
 
Hangisi doğru bilinmez. Bilinense bölgenin tüm medeniyetler arasında güç savaşlarına neden olduğu. Makedonlar Persleri yenmiş, derken Romalılar girmiş devreye. 
 
M.S. 3. yüzyılda bölgeye Hıristiyanlar gelmiş ve Romalıların şiddetli baskıları sonucu bugün bizim biraz merak, biraz şaşkınlık ama bolca hayranlıkla gezdiğimiz yeraltı şehirlerini yaratmışlar, taşların içine kiliselerini oymuşlar. Bugün UNESCO’nun Dünya Kültürel Mirası Listesi’nde yer alan Kapadokya’da klasik rotayı izleyelim ve Göreme-Ürgüp çizgisini keşfedelim. 

MUTLAKA...

- Ürgüp’ten Avanos’a gidin. Yol üzerindeki Dervent Vadisi farklı kaya oluşumlarıyla fotoğraf meraklılarının en sevdiği manzaralar arasında.

- Hititlerden beri toprağa şekil veriliyor Avanos’ta. Hem Hititler hem de Frigyalılar tanrıların bu toprakları özenle yarattığına inanırlar, burayı büyülü bir yer olarak anlatırlarmış. Adını Selçukluların ünlü komutanı Evranos Bey’den alıyor. Bölgenin mimarisiyle uyumlu atölyelerde çömlek yapmayı öğrenebilir, seramik ve çinilerin rengârenk dünyasını keşfe çıkabilirsiniz. 

- Avanos’tan Göreme’ye geçerken Çavuşini’ne uğrayın. Vaftizci Yahya Kilisesi 5. yüzyıldan beri orada. Fresklerin bazılarıysa daha sonraki dönemlere ait. Kızıl Çukur’a doğru atın adımlarınızı. Meyve bahçeleri ve üzüm bağları tarihi yapıları çevreleyip size poz verdiğinde, gün sona erip de vadi kızıla boyandığında resim yeteneği olmadığına üzülüyor insan.
 
ÜRGÜP’E YUKARIDAN BAKIN 

Milyonlarca yıl önce volkanik patlamalar sonucunda oluşan Kapadokya’nın en büyük ve en tanınan yerleşimlerinden biri Ürgüp. İlçe tek başına bir turizm işletmesi gibi çalışıyor. Eski taş evler, yüzyıllar öncesinde insanların yaşadığı ve uzun yıllar atıl kalan mağaralar restore edilip ülke turizmine kazandırılmışlar. 

ASMALI KONAK
 
Önce Temenni Tepesi’ne çıkın ve Ürgüp’e yukarıdan bakın. Manzara akşamları daha da unutulmaz bir hal alıyor. Doğruluğu tartışılmakla birlikte tepedeki türbelerden birinin Selçuklu Sultanı 4. Rükneddin Kılıçaslan’a diğerininse Sultan 3. Alaeddin Keykubat’a ait olduğu anlatılıyor. Ürgüp’te en çok ilgi gören yerlerden biri de ünlü diziye adını veren Asmalı Konak. Burası aslında 19. yüzyıla ait bir Rum evi. Mübadele sırasında sahipleri de değişmiş. Bugün otel ve restoran olarak hizmet veriyor. 
 
Birkaç kilometre uzaktaki Mustafapaşa’yı ya da eski adıyla Sinasos’u ziyaret edin. 19. yüzyılı yansıtan zarif taş işçiliklerine sahip evler büyük şehrin hoyrat mimarisiyle yorulan gözlere ve kalplere ilaç oluyor. Etrafta göreceğiniz kiliselerin bir kısmı Osmanlılar döneminde yapılmış. Eski çağlardan kalan Aios Vasilios ve Konstantin-Heleni kiliseleri ile 17. yüzyıl eseri olan Merkez Camii en yoğun ilgi gören tarihi yapılar. İçinden geçen deresi, kayalara oyulmuş kiliseleri ile Ihlara Vadisi’nin küçük boyutlardaki benzeri Gömede Vadisi’ne gidin. Yeşilöz katettiğiniz yolun hakkını veriyor. Aziz Theodore (Tağar) Kilisesi Kapadokya’nın en görkemli yapılarından biri ve değişik bir mimariye sahip.

YERALTI ŞEHİRLERİ

Bölgede 40 kadar yeraltı şehri var. İnanması zor ama bazıları 20.000 insanı alabilecek büyüklükte. Yapılan çalışmalar yeraltı şehirlerini ilk olarak Hititlerin düşmanlarından korunmak amacıyla inşa ettiğini gösteriyor. Hiçbiri baştan savma yapılmamış. İnsanların tüm ihtiyaçlarını karşılayabilecek donanıma sahipler. Oturma, yatak ve erzak odaları, okulları, ibadethaneleri, mutfakları, askeri garnizonları, tuvaletleri, havalandırma sistemleri ve hatta ahırları bile var. Kapalı yerde kalma korkunuz varsa ya da eğilerek yürümekte zorluk çekiyorsanız alt katlara inmemenizi öneririm. İlk katı görüp ayrılın. Çünkü bazı yerlerde koridorlar çok dar ve alçak. Düşman bir şehri bulduğunda halk diğerine geçebilsin diye şehirler birbirine geçitlerle bağlanmış. Koridorlar labirent gibi, yolu bulmak neredeyse imkânsız. Korkmayın çünkü günümüzde aydınlatma da işaretleme de çok iyi. 

MİMARLIK TARİHİ MÜZESİ GÖREME

Ka­pa­dok­ya­’nın mer­ke­zi Gö­re­me. As­lın­da sa­de­ce bir­kaç bin ki­şi­nin ya­şa­dı­ğı bel­de tu­rist akı­nı ne­de­niy­le ina­nıl­maz ka­la­ba­lık­la­şı­yor. Açık ha­va mü­ze­si­ne en ya­kın yer­le­şim bi­ri­mi ol­ma­sı ka­de­ri­ni de et­ki­le­miş ve 1980’li yıl­lar­dan iti­ba­ren hız­la ge­liş­miş. Yüz­yıl­la­ra ya­yı­lan tarz­la­rı bir ara­da gö­re­bi­le­ce­ği­niz Gö­re­me­’ye mi­mar­lık ta­ri­hi mü­ze­si ola­rak bak­mak da müm­kün. Hı­ris­ti­yan­lık ön­ce­si dö­ne­me ait me­zar oda­la­rı ile 7. ve 12. yüz­yıl­lar ara­sın­da­ki mi­ma­ri üs­lup­la­rı yan ya­na gö­re­bi­lir­si­niz. 

EN GÖRKEMLİ YAPI
 
Hı­ris­ti­yan­la­rın yüz­ler­ce ka­ya­yı oyup iç­le­ri­ne in­şa et­tik­le­ri iba­det­ha­ne­le­rin ve ya­şam alan­la­rı­nın ba­zı­la­rı ha­rap du­rum­da, ba­zı­la­rıy­sa ba­kım­dan ge­çi­ri­li­yor. Hep­si­ni gör­me şan­sı­nız yok el­bet­te an­cak bu­ra­nın en bü­yük ve en gör­kem­li ya­pı­sı ola­rak ka­bul edi­len To­ka­lı Ki­li­se­’yi zi­ya­ret edin. En es­ki kıs­mı 10. yüz­yı­la ait olan ki­li­se­de yi­ne ay­nı yüz­yıl­da ya­pıl­mış fresk­ler gör­me­ye de­ğer. Ka­pa­dok­ya­lı Aziz Ge­or­ge ya da da­ha aşi­na ol­du­ğu­muz adıy­la Aya Yor­gi­’yi ta­nı­ma­nız çok ko­lay. Tüm fresk­ler­de be­yaz atın üze­rin­de Hı­ris­ti­yan­lı­ğın düş­man­la­rı­nı tem­sil eden ej­der­ha ve­ya yı­lan­la­rı öl­dü­rür­ken tas­vir edil­miş. 

OTANTİK DÜKKANLAR
 
Yı­lan­lı ki­li­se bu fresk­ler­den alı­yor adı­nı. Et­raf­ta gör­dü­ğü­nüz ka­ya­la­rın için­de ve ye­rin al­tın­da sa­de­ce iba­det me­kân­la­rı de­ğil ya­şam alan­la­rı da in­şa et­miş in­sa­noğ­lu. Geç­miş­te in­san­la­ra ev olan pe­ri ba­ca­la­rın­da bu­gün de ya­şam ol­du­ğu­nu gö­rün­ce sa­kın şa­şır­ma­yın. Gö­re­me ko­nak­la­ma ola­nak­la­rı ile ol­du­ğu ka­dar, alış­ve­riş key­fi­ni ya­şa­ya­bi­le­ce­ği­niz otan­tik dük­kân­lar ba­kı­mın­dan da Ka­pa­dok­ya­’nın en zen­gin yer­le­rin­den. Sa­de­ce gün ba­tı­mı­nı ya­şa­ma­yın, Gö­re­me gün do­ğu­mu ışık­la­rıy­la be­ra­ber bam­baş­ka bir çeh­re­ye bü­rü­nüp ma­sal­sı bir at­mos­fer su­nu­yor. Bu man­za­ra­yı bir ba­lon se­pe­tin­den sey­ret­mek­se ha­yat­ta ya­pıl­ma­sı ge­re­ken­ler lis­te­sin­de ilk sı­ra­lar­da ken­di­ne hak­lı bir yer edin­miş.

Zahide BİLSAY- BUGÜN GAZETESİ