Osmanlı İmparatorluğu’nun 400 yıl boyunca idare merkezi olarak kullanılan Topkapı Sarayı’nın bir bölümü daha dünü bugüne taşıyacak.

Sarayın birçok bölümü gibi restorasyonu tamamlanan Matbah-ı Amire yani Saray Mutfağı da yeniden ziyarete açıldı.

Matbah-ı Amire’nin açılışını göreve geldiği günden beri Topkapı Sarayı üzerinde hassasiyetle duran Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik yaptı.

Açılış töreninde yaptığı konuşmada, Topkapı Sarayı’nın çok önemli bir mekan olduğunun altını çizen Bakan Ömer Çelik, şunları söyledi:

Roma ve Osmanlı Gibi Tarihe Damga Vurmuş İki Büyük İmparatorluğun Ve Medeniyetin Mirasçısıyız

“Çok önemli bir mekandayız. Ben bu mekana çok önem veriyorum, biliyorsunuz her santimetrekaresiyle ilgileniyorum. O sebeple bu mekanda olan her gelişmeye, her açılışa, her yeniliğe bizzat katılıyorum. Çünkü medeniyetimizin kodlarının barındığı bir mekan.

Medeniyetler fikirler üzerine inşa edilir. İnançla, tarihle, deneyimle, bilgiyle ve coğrafyayla yoğurulmuş fikirler medeniyeti oluşturur. Yaşadığımız şehirler ve mekanlar mensup olduğumuz medeniyetin izdüşümleridir.

Şehir ve mekan kuşkusuz medeniyetin kimliğini, tarihi tecrübesini, estetik kabiliyetini ve dünya görüşünü yansıtıyor bizlere ve bugünlere aktarıyor.

O nedenle bir şehirden bahsederken salt bir şehirden, bir mekandan bahsederken de salt bir mekandan bahsetmiş olmuyoruz. Sayfalar dolusu bilgi ve tecrübe o şehrin ve mekanın sınırları içerisinde bizim tarafımızdan keşfedilmeyi bekliyor.

Binlerce yıllık geçmişe sahip bir şehirdeyiz. Roma ve Osmanlı gibi tarihe damga vurmuş iki büyük imparatorluğun ve medeniyetin mirasçısıyız. 1500 yıl boyunca hükümranlık başkenti olmuş bir medeniyetler merkezi, 400 yıl süreyle Cihan Devleti’nin idare, eğitim ve sanat merkezi olarak hizmet vermiş bir mekan burası. Topkapı Sarayı bugünkü tanımlamayla döneminin ‘süper gücü’ olan bir devletin idare merkezi olmakla beraber aynı zamanda devletin en seçkin kademelerinde istihdam ettiği kadroları yetiştiren bir eğitim kurumu.

İhtişamını sadece Osmanlı Devleti’nin kuvvetli yapısı ve dinamik askeri gücünden değil Osmanlı’nın maiyetindeki tüm milletlere adil, eşitlikçi ve kendi kültürel değerlerini özgürce yaşama özgüvenini kazandırmış olmasından alan bir devlet merkezi.

Bugün etrafımızdaki kimlik çatışmalarına, etnik çatışmalara baktığımızda bu devletin aynı zamanda bir arada yaşama modeli olarak da ne kadar kıymetli tecrübeler sunduğunu görüyoruz.

Etkisi sadece kendisine tabi olan milletler üzerindeki tesiriyle sınırlı olmayıp devletlerarasındaki ihtilafların birçoğunu bir mektupla çözen, kıtaları aşan etkiye sahip bir iktidar merkezinden bahsediyoruz.”

Mekanı Şekillendiren ve Ona Anlam Katan İnsandır

“Kuşkusuz mekanı şekillendiren ve ona anlam katan insandır. İnsanın deneyimleri, planları, ihtiyaçları, beklentileri ve öngörüleridir mekanı şekillendirir. Her mekan gibi saraylar da bu ihtiyaçların ve planların tesirinde olarak gelişmiştir.

Şu an içerisinde bulunduğumuz Sarayın Arz Odası’ndan Kubealtı’na; Harem Dairesi’nden Has Mutfaklar’a; Kilerli Koğuşu’ndan Zülüflü Baltacılar Koğuşu’na her biri o insani deneyimlerin, planların ve ihtiyaçların tesirinde şekillenmiştir.

Bu mütevazı mekanları, bizlerin zihninde ve algısında ihtişamlı hale getiren insanların ihtiyaçları da bu Sarayın mimarisini ve tarihini şekillendirmiştir.

İnsani ihtiyaçların başında elbette yeme ve içme zorunluluğu geliyor. Bugün itibariyle gastronominin giderek yükselen bir değer olmasına baktığımızda da bugünkü faaliyetimiz daha da önemli bir hale geliyor.

Esasen zaruri ihtiyaç olan bu zorunluluk, zamanla toplumların kültür anlayışının da önemli bir bölümünü teşkil etmeye başladı.

Nitekim, Fatih Sultan Mehmed Topkapı Sarayı’nı kullanmaya başladıktan sonra teşrifat usulünü yani bugünkü dille yemek protokolünü ve yemek adabını da belirlemişti. Bu yüzden mutfak, saray yaşamında ve kültürümüzün belleğinde önemli bir yer tutmaktadır.

Saray mutfağı Osmanlı İmparatorluğunun gelişme ve büyümesine paralel olarak büyük bir gelişme göstermiş saray ileri gelenlerinin bir sofra etrafında toplanması devrin en büyük sosyal hareketlerinden biri olarak kalmıştır.

Osmanlı sarayı ve özellikle İstanbul mutfağı İmparatorluğun yükselme döneminde daha zengin bir düzeye ulaşmıştır.

Bugün açılışını yapacağımız Mutfaklar Bölümü; saray hiyerarşisinin çeşitli grupları ve Divan toplantıları sırasında Kubbealtı’nda görev yapan devlet erkanına, dışarıdan Saraya gelenlere, yeniçerilere ve diğer askerlere hizmet vermekteydi.”

65 Milyon Liralık Ödenek Kullanıldı

“Günümüze değin muhtelif bölümleri mütemadiyen çeşitli restorasyon çalışmalarına tabi olsa da tarihi yapının hala müdahale görmeyen veya kısmi iyileştirmelere tabi olan tüm unsurlarının statik güçlendirme, su, elektrik, ısıtma ve elektronik güvenlik sistemleri de dahil olmak üzere topyekun bir sağlıklılaştırma programına alınması zorunluluk arz etmiştir.

Bu amaçla Sur-u Sultani alanı içindeki 2006-2013 yılları arasında, Bağdat Köşkü, Alay Köşkü, Kubbealtı, Köşk ve odaları, Has Ahırlar, Kule Kapıları, Hırka-i Saadet Dairesi, Harem Hünkar Salonu ve Müzik Odası gibi bölümleri ile Topkapı Sarayı Silah Seksiyonu ve Saltanat Arabaları gibi sarayın en güzel bölümlerinin restorasyonu, bakım, onarım ve teşhir-tanziminin yer aldığı 50 proje ve uygulama işi tanımlanarak ve tamamlanarak 65 milyon liralık bir ödenek kullanılmıştır.

Bugün itibariyle başta Sur-u Sultani bütünsel projeleri olmak üzere Gülhane Hastaneleri, Topkapı Sarayı Hazine Bölümü, Seferliler, Kilerli, Zülüflü Baltacılar ve Küçük Oda koğuşları, III. Ahmet Kütüphanesi, Valide ve Sultan hamamları ile Karaağalar Mescidi’nin bakım ve onarımları ile devam eden bütün projeler, 25 proje civarında ve bunların uygulama işlerinin tamamlanabilmesi için 85 milyon liralık bir bütçe ayrılmış durumdadır.

Kuşkusuz böylesine eşsiz yapıların ve değerlerin bir arada olduğu bir yerde yapılacak daha çok işi var.

Bu nedenle yakın bir gelecekte tamamlanmak üzere şimdiden Sur-u Sultani Surları’nın etaplar halindeki restorasyonu, Beşirağa Camii ile yine Saray alanı içinde bulunan çeşitli yapı gruplarının bakım-onarımını da içine alan 18 proje ve uygulama işinin de 110 milyon liralık bir bütçenin çerçevesinde tamamlanacağını sizlere bildirmek isterim.

Bu projeleri tabi ki sizlerle ve halkımızla paylaşmak çok gurur verici. Bundan sonrasında da buranın asli kimliğine uygun olarak restorasyonunun yapılamasına, kimliğinin yeniden canlandırılmasına, buranın daha çok tanınmasına, bu mekanlarla birlikte kültürümüzün, belleğimizin hafızamızın izlerinin daha çok sürülmesine daha çok katkı vereceğiz. Bunlarla ilgili projeleri daha çok geliştireceğiz.

Bu sebeple bugün burada bulunmamıza, bu işlerin tamamlanmasına emeği geçen herkese ve bu çalışmalara ilgi göstererek kültürel kimliğimizin, hafızamızın, belleğimizin ayakta durmasını sağlayan sizlere teşekkür ediyorum.”

Bakan Ömer Çelik, törenin ardından Saray Mutfağı’nı gezdi. Mutfağın Helvahane bölümünde basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Bakan Ömer Çelik, şunları söyledi:

İmparatorluk Büyüdükçe Mutfak Kültürü Değişiyor, Gelişiyor

“Burada görüyoruz çok başarılı bir çalışma yapılmış. Burada mutfak kültürü üzerinden İmparatorluğun, çeşitli imparatorlar, padişahlar, sultanlar döneminde yaşadığı tarihsel dönemin izlerini görüyoruz. Sonra İmparatorluğun Yükseliş Dönemi ile Çöküş Dönemi arasındaki Batılılaşma çabalarının mutfak üzerindeki izlerini görüyoruz.

İmparatorluk büyüdükçe yemek kültürü değişiyor, daha önce kalabalık yenirken daha sonra sultan tek başına yemeye başlıyor. Çünkü İmparatorluk büyüdükçe devletin güvenliği konusunda yeni tedbirler gerekiyor. Aslında burada gördüğümüz ritüellerin, aslında teşrifat gibi gözükse de, her birinin arkasında devletle ilgili bir gelişme, bir tedbir, modernleşme süreciyle ilgili çeşitli aşamalar var.”

Bakan Ömer Çelik, bir basın mensubunun “Siyaset mutfağı etkilemiş midir?” sorusuna da şu cevabı verdi:

“Mutlaka. Dünyada zaten bu işlere bakılırken böyle bakılır. Herhangi bir kültürel belleğe, herhangi bir kültürel objeye bakarken onun mutlaka siyasetle etkileşimi vardır. Çünkü onun toplum hayatıyla siyasi hayatının etkileşimi var. Hiçbir şey durduk yerde gelişmiyor.

Mesela yemekle ilgili düzenler değişirken, tamamen Batı ile etkileşim çerçevesinde değişiyor. Ya da devletin güvenliğiyle ilgili alınan tedbirler çerçevesinde değişiyor. Ya da Kabine toplantıları, Bakanlar Kurulu toplantılarının yemekle beraber yapılmasının yemek kültürüne etkisi var. Daha sonra sultanın güvenliğiyle ilgili tedbir alınmaya bakıldığında Fatih Sultan Mehmed zamanında ilk defa padişah, orada onun yayımladığı kurallar çerçevesinde tek başına yemek yemeye başlıyor. Çünkü devletin artık gücü zirvede buna bağlı olarak da komplo ve suikast zirveye çıkmış durumda.”

Saray mutfağı ve saray yemeklerinden en çok hangisini merak ettiği yönünde yöneltilen soruya da Bakan Ömer Çelik, “Siz neyi merak ediyorsanız ben de onu merak ediyorum. Ama az önce arkadaşlara sordum ben. Vatandaşlarımız burayı ziyaret ettiği zaman en çok nereyi merak ediyorlar diye. Dediler ki ‘en çok burayı Helvahane’yi merak ediyorlar.’ Milletimiz tatlı konuşmayı sevdiği için tatlı yapılan yeri merak ediyorlar.”

Orijinal yapısına uygun olarak yenilenen Matbah-ı Amire yani saray mutfağında Osmanlı mutfak kültürünü yansıtan eserler sergilenerek, saray mutfağı tanıtılacak.