Haber Türk Gazete Yazarı Sermet Severöz bugünkü köşe yazısını Kapadokya'ya ayırdı. İşte Yazar Severöz'ün Kapadokya değerlendirmesi..

 
ŞU yaşadığımız dünyayı Allah hepsi birbiriyle yarışacak kadar muhteşem güzelliklerle bezemiş adeta... 

Bunlardan biri de hiç şüphesiz yeryüzünde bir eşine dahi rastlanmayan coğrafyasıyla, akıllara durgunluk veren peribacalarıyla ve insan elinden çıktığına inanmakta zorluk çekilen yeraltı şehirleriyle Kapadokya! 
Yöreye, yaşım gereği daha aklımın bir karış havada olduğu lise yıllarında gitmiştim ilk defa. 
Bu yaşta bile her gittiğimde ruhuma hükmeden o tuhaf huşu duygusuyla da o yıllarda tanışmıştım. 
Ve inanın hâlâ bu masalsı ve büyülü topraklara gittiğimde yine aynı ruh haline giriyorum. Buraların benim üzerimde sürreal bir etkisi olduğu kesin. 
Geçen hafta sonu da yine her sonbaharda olduğu gibi tuttuk Kapadokya’nın yolunu.

MOR PANTOLONLU GARSONLAR 
Bana sorarsanız şu sıralar yöreye gitmek için en ideal mevsim. Gündüz bunaltıcı sıcağın etkisini kaybetmesinden dolayı rahatça gezip tozabilir, akşamları da yanan ocaklardan, sobalardan ve şöminelerden yayılan ve kesinlikle buraya çok yakışan o odun kokularını içinize çekerek sırtınıza bir battaniye alıp yıldızların altında romantizmin sınırlarını zorlayabilirsiniz. Ya da doğanın sessizliğini dinleyerek çok uzaklara dalıp gidebilirsiniz. 
Biz de bu sonbahar tercihimizi bu aralar Kapadokya dendiğinde en çok konuşulan mekânlardan biri olan Ariana Sustainable Luxury Lodge’dan yana kullanarak çaldık bu sıra dışı tesisin kapısını. 
Neden dillerde olduğunun birkaç sebebi var. 
Birincisi, yatırımcısı Koray Edemen ve baş koyduğu “sürdürülebilirlik” ilkesi. 
Koray Bey, ABD’de yaşayan ODTÜ mezunu çevreci bir Türk. 11 odalı bu tesis için tam 5 yıl emek vermiş. Ortaya hemen hemen pek çok ürününü, hatta elektriğinin % 20’sini üreten bir tesis çıkarmış. 
Diğeri ise mor pantolonlu garsonları ile sıra dışı restoranı The Plum. 
The Plum, Türkçe’de mürdümeriği anlamına geliyor. Restorana ve personel kıyafetlerine hâkim olan mor ise mürdümeriğinin renginden geliyor. 
Garsonların mor pantolonları kadar civarda rastlamaya alışık olmadığımız bir servis bilinçleri ve bilgileri var. 
Bu özellikleri bırakın sattığı şarabın ya da yemeğin muhteviyatını bilmeyen, adını bile doğru telaffuz edemeyen servis elemanlarının kol gezdiği hizmet sektörümüz adına benim çok hoşuma gitti. 
Restoranın bir diğer farkı ise yine yörede çok rastlanmayan emek verilmiş bir mönüye sahip olması. Yunan salata ya da pirzola gibi gayet net reçetelerin ustaca hazırlanmış haliyle karşılaşabiliyorsunuz. Bu da yemeğin, adeta sıradakinin nasıl geleceğini merak ettiren bir oyun kıvamında geçmesini sağlıyor. 
Başında uzun yıllar İstanbul’un meşhur Cezayir Restoranı’nın mutfak şefliğini yapmış Volkan İnce’nin bulunduğu The Plum, şimdiden yörede en çok rağbet gören akşam yemeği adreslerinden biri olmuş. 
İddiasına yakıştıramadığım ve düzelteceklerinden emin olduğum birkaç aydınlatma ve aksesuvar unsuru dışında söylenecek pek bir şeyin olmadığı mekânı yolu Kapadokya’ya düşenlere mutlaka tavsiye ederim.