TÜRKÇEMİZİN SÖZ VARLIĞINA BURDUR’UN KATKILARI

Öyle kitaplar vardır ki, son derece değerli olsa da, tanınmadan, bilinmeden yiter gider. Eğer büyük bir yayınevi çıkarmışsa, tanıtımı iyi yapılmışsa kamuoyunun bilgisi olur, gazetelerin verdiği kitap ekleriyle, tv kanallarındaki kitap izlenceleriyle duyurulur, böylece halk –daha doğrusu kitapsever aydınlar- haberdar olur onlardan.

Anadolu beldelerinde nice öğretmen tanıdığım vardır. Öykü, şiir yazarlar, eleştiri yazıları hazırlayıp bunları sonra da kitaplaştırmak isterler. Bu, belki de aileyi zora sokacak bir eylemdir. Masraflar ağırdır. Buna karşın, o aydın insanlar bir misyoner sabrıyla, bir kazanç beklemeden, ummadan birikimlerini buna ayırırlar ve dosyalarını kitaplaştırırlar.

Kitaplaştırırlar da, ne olur ?

Diyelim 1000 tane basıldı kitap. Ya bir dükkan kiralayıp yığarlar, ya evlerinde bir odaya yerleştirirler. Orada artık damdan akan sular mı bozar, toz toprak içinde mi kalır, dükkanı-depoyu sel mi basar ? Bilinmez.

Eşe dosta dağıtarak eritmeyi düşünür yazar. O da her zaman olanaklı değildir.Satılmaz. Kitapçılara, başka kentlere koli koli dağıtsa da bir kazanç getirmez. Herkes armağan bekler. Gücenenler, gönül koyanlar olur. Diyelim basım için 10 bin TL harcanmıştır, kitapçılara dağıtsan da, hiçbir zaman yapılan masrafı çıkaramazsın. Kitap fuarlarını izlesen ne olacak ? Kaç lira geçer eline. Yaptığın masrafa değer mi ?

Kitap bastırma uğruna zorlanan, borçlanan, kredi çeken, emekli ikramiyesini buna yatıran tanıdıklarım vardır. Kimilerinin aile düzenleri bozulmuştur. Tartışmalar sonucu eşler kırıcı olurlar, boşanmaya değin varır ucu. Çocuklarının nafakasını bu verimsiz işe yatırdığı için hanımlar, hep kocalarını suçlarlar. Haklı da olabilirler. Çünkü okullarda öğrenci olan çocukları vardır. Verilen eğitim zayıf kalmaktadır ve kurslarla desteklenmeleri gerekir. Kurslar dünyanın parası…Para ortadan çekilmiştir, yoktur. Yazar, kitapçılardan parasını almak ister. Yüzünü kızartarak varır, söyler. ‘’ Tek bir tane alan olmadı ki; nasıl ödeme yapayım sana.’’ Yanıt genellikle budur.

Tüm olumsuzluklara karşın, Anadolumızun özverili eğitmenleri, eczacıları, gazetecileri, hekimleri, halkbilim derlemesi yapan aydınları, veterinerleri hazırladıkları dosyaları binbir zorlukla savaşarak kitaplaştırırlar. Pir aşkına. Hiçbir kazanç ummadan, beklemeden bir çıkar…’’Ben giderim; adım kalır’’ diyen Veysel

Usta gibi. Gönülleri razı olmaz köylerindeki, mezralarındaki, yaylalarındaki yaşam düzeninin gelecek kuşaklarca bilinmemesine. Belki bin yıldır söylene söylene gelmiş, unutulmamış sözcükler, deyimler … Fakat son yıllardaki bilgisayar, internet, akıllı cep telefonu, tablet, tv dizileri furyasının ivme kazandırdığı dilde, yaşam düzeninde, gelenek ve göreneklerde yozlaşmaya karşı, süratlenen aşınıma karşı ne yapabilirse artık…Ustamın adı Hıdır; elimden gelen budur.

Yazımızın devamında ele alıp irdeleyeceğimiz kitabın bir şansı var : Burdur Valiliği’nin katkılarıyla basılmış. Her yazar bu denli talihli olmuyor. Bazı illerde kaymakamlıklar, dernekler, ticaret ve sanayi odası başkanlıkları hazırlanan dosyaları kitaplaştırabiliyorsa da, bunların sayısı azdır.

……………………

Burdur Valiliği yayını bir kitap var masamda. BURDUR’DAN DAMLALAR ( Folklor-Halk Bilimi). Yazarı Hamit Çine (1926). Çine, ilk ve ortaokulu, liseyi Burdur’da, İstanbul’da tamamlamış. İzmir İTİA çıkışlı. Daha çocukken uygun aile ortamında bağlama çalmayı öğrenmiş. Burdur ve Teke Yöresi’nde halkbilim çalışmaları, derlemeler yapmış. 1959-83 arasında ,24 yıl İzmir Radyosu’nda bağlama sanatçısı olarak yayınlara katılmış ve koro şefi olmuş. Yaşamında en çok müzik öğretmeni, türkü derlemecisi Muzaffer Sarısözen ile eğitimci şair Zeki Ömer Defne’den etkilenmiş. Emekliye ayrıldıktan sonra Ege Üniversitesi Devlet Müzik Konservatuarı’nda öğretim görevlisi olarak ders vermiş. Yurtiçi ve ulaslararası sempozyumlarda Türk halk müziği konulu bildiriler sunmuş. Üçtelli Bağlama ile Dünya Halk Sazları yarışmasında Dünya ikincisi olmuş.

Hamit Çine , Zeybek Oyunlarımız, Halk Müziğimizde Boğaz Havaları, Teke Zortlatmaları, Gurbet Havaları, Üçtelli Bağlama Metodu, Heryaş İçin En Kolay Bağlama Öğrenimi gibi kitapların yazarıdır.

Göller Bölgesi’nde Beylik kurmuş olan Hamitoğulları ailesinden gelen Çine, 15 Şubat 2018 günü, 92 yaşındayken, doğduğu yer Burdur’da fani dünyadan göçtü ; sonsuzluğa yürüdü ve Burdur’da aile mezarlığında toprağa verildi.

…………………………

Abışmak – bir insanın diğer bir insanın sırtına binmesi.

Ağmak – tırmanmak, yükseğe çıkmak.

Ahar- yalak, dibek.

Akarcalı – yarası, çıbanı iyileşmeyen, akan, sızıntılı, akışkan yaralı.

Akıtmak – işemek, sidiğin dışarı çıkarılması.

Aladüpürdüng – bilinçsizce ve sonucun ne olacağı bilinmeyen, işe başlama hareketi.

Alavırt – yarı tavlı, yarı tavsız toprak.

Alemyaneci – dalkavuk, riyakar.

An – tarla sınırı.

Anneç- alın, karşı, cephe.

Andız – selvi.

Apakbak – bembeyaz.

Arpalamak – arpayı, buğdayı çok yiyen hayvanın hastalığı.

Artancası – artanı.

Atlangeç – özde,çayda karşıya geçmek için konulan taşlar.

Avlak – avı çok olan yer.

Avunmak – oyalanmak, kısrak ve dişi merkebin döllenmiş hali.

Avsannatmak – tembellik yaparak bir işi geçiştirmek, geciktirmek.

Aydeş- yan yan.

Aydınmak – söylemek, açıklamak.

Aygıt – kereste.

Aykırlamak – ters yönde gitmek.

Ayrangeven – dayanaksız, boş konuşan, geveze.

Azbuçuk – biraz.

Badas – çeçin topraklı, taşlı son kısmı.

Bağırdak – beşikte bebeğin kolları ile bağrına bağlanan örtü.

Barana – bağda üzüm asmasının bağlandığı, toprağa tutturulmuş destek ağacı.

Başı bütün – işi yolunda, evli, mutlu, çocuk sahibi kişi.

Beçi – keçi.

Beketmek – kapatmak.

Beldir beldir – göz kırpmadan, iyice açarak bakmak.

Bellik – işaret.

Belinlemek – havale geçirmek, boş bulunup ürkmek.

Beşbıyık – pırasa.

Bezermiş – yıpranmış, solmuş.

Bezme – yufka ekmek.

Bezik – renksiz, az pişmiş, tadını çekmemiş, pembeleşmemiş.

Bıcımık bıcımık – çok az, azıcık.

Bıçağı keskin – kabadayı, sözü geçkin, dirayetli.

Bıçılgan – para aralarının, su kalıntısı nedeniyle yaraya dönüşmesi.

Billa – saygı duyulan hanımlara abla karşılığı söylenen söz.

Bibbocca – papatya.

Bibi – hindi.

Bicik – meme.

Bingeşme – damarların üstüste binmesi.

Binit taşı – ata binmede kolaylık sağlayan taş.

Biniyet – fırınlarda, bezenin konduğu yuvalı uzun tahta.

Birayakta – hareket halinde, oturmadan, telaşlı.

Biroru – birkaç kez.

Bisel – az, azıcık, bir parça.

Boduç – küçük testi.

Boğasak – döllenme isteğiyle boğasını arayan ineğin durumu.

Boşanmış – atın, sığırın bağlı olduğu yerden kurtulması.

Bebirlenmek – gururlanmak.

Böğelek – sığırlara rahatsız veren iri sinek.

Böğet – baraj, küçük havuz.

Bungunluk – iç sıkıntısı, bunaltı.

Burgaşık – düzgün ve muntazam olmayan.

Buymak – üşümek, donmak.

Bülüç – iri civciv.

Büngüldeme – suyun yerden kaynayarak çıkması.

Bürümcük – iç çamaşırı yapılan kumaş.

Bürünmek – örtünmek.

Camadan- işlemeli efe yeleği.

Cansız at – bisiklet, velesbit.

Carcur – fermuar.

Cıngeyli- az yağlı, yavan.

Cıbar – çocuk.

Cımbıldak – hileci.

Cib olmazsa – eğer olmazsa.

Cibare – suç bastıran, saldırgan konuşan, cırlak, hırçın.

Cibi- civciv.

Cicik – derisi kavlamış, derin olmayan yara.

Cife – kokuşmuş pislik, süprüntü.

Civrişmek – bir şeyin yanarak buruşması.

Combulak kılmak – takla atmak.

Conculoz – acaip hayvan.

Cununlamak – deli gibi olmak.

Cütlek – dam oluğu, çörten.

Dağar – toprak kap.

Dalabımak – kısrağın aygırı istemesi.

Daldaban – yalınayak.

Didak- çirkin, gösterişsiz, bakımsız.

Dinga – şalvar.

Dişehli – kadın.

Dutma – hizmetçi.

Dürütmek – uydurmak.

Ebermek – getirmek.

Ebruk – iyi.

Engücü – nasıl olsa.

Enize – zayıf.

Fak – kapan.

Fattak – yumak, çile.

Feyilsiz – doğru düşünmeyen, düşüncesiz.

Finiyerli. Fesat.

Gara yanık – esmer.

Geçek – çamaşır.

Gındıra – karşı.

Goğu – yarış.

Hıra – zayıf.

Hodul – nekes, uğursuz.

Horata – şaka.

Hörü- güzel.

Imsık – mahcup, utangaç.

Isılık – ziyafet.

İrkmek – biriktirmek, toplamak.

İvi- acele.

İyne – bakire.

Kara yülük – kara kuru, ince.

Kertik – yontuk.

Kesir – havuç.

Kör duman – sis.

Kürük – ağaç çivi.

Lenger – leğen.

Mağıllak – halı tezgahında yuvarlak, silindir biçimli ağaç.

Meyil – çeyiz.

Mırrık – sünnetçi.

Muçu – kısa ve yassı burunlu.

Oba – yayla evi, çadır.

Oku – düğün davetiyesi.

Oynaş – sevgili.

Ödek – korkak.

Öncül – birinci.

Pahıl – kıskanç.

Perem perem – parça parça.

Pırlandırmak – çepe çevre dolandırmak.

Potak – malak, manda yavrusu.

Ravak – erimiş şeker, tatlı.

Sako – ceket.

Samra – gübre.

Sayvanlık – saman damı.

Sıdığan – ağlamaklı olan, kolay ağlayan.

Söven – ince uzun ağaç dalı.

Sunturlu – gösterişli.

Sümdük – ondan bundan isteyip duran.

Süyme – tohumun, fidanın , dalın sürgün vermesi.

Şişek – iki yaşında dişi koyun.

Tahtabaşı – raf.

Telesemek – yorulmak.

Ters – gübre.

Topalak – yuvarlak, tonbul.

Tülek – bilgili, elinden iş gelir, becerikli.

Ulgamak – ulamak, birbirine eklemek.

Uylamak – çatmak, rahatsız etmek.

Ümük – gırtlak.

Ünmek – toplaşmak.

Yağır – hayvan yarası.

Yaka – yamaç.

Yalamık – çam reçinesi.

Yalbır yalbır – cayır cayır.

Yavıncamak – acıkmak.

Yazgı – yere serilen kilim, çul.

Yelemek – budamak.

Yesinmek – kızın oğlana sırnaşması.

Yoşuk – eskimiş.

Yuluk- deri.

Zağar – kısa boylu, cüce.

Zıbın – üçetek, entari.

Zıpmak – korkmak.

……………………

Burdur Türkçesi Sözlüğü’nden kısa bir derleme, özet çıkarma bile Göller Yöresi’nin söz varlığının nice varsıl olduğunu ortaya koyar. Biz, binlerce sözcükten, eylemden en ilgi çekici olanlardan bazılarını seçtik. Bu kitap yayımlanmamış olsaydı nereden bilecektik binbir güzel sözcüğü ? Hamit Çine Üstadımızı rahmetle, minnetle anıyoruz.

…………………………..

Çine H. 2003. Burdur’dan Damlalar. 2. Baskı. 486 sayfa. Burdur.