Bahadır DEDEOĞLU

            Dünyanın kabul ettiği ilk medeniyetleri Türkler kurmuşlardır. Çok coğrafyalar dolaşmış, birçok yerlerde değişik isimlerle tarih sahnesine girip çıkmışlar, bu sayede tarihin en önemli aktörü de olmuşlardı.

            Sümerlerin prototürk (Ön Türk/İlk Türkler) olduğu günümüzde de bilim adamlarınca tartışılıp durulur. Akadların, Hititlerin ve devamı olarak bilinen Troyanın da Türk kökenli olduğu arkeolojik kazılardan, kültüründen, göç yollarının takibinden bu kararlara varıldığı söylenmektedir. Bu kültürlerde kelime benzerliği tesadüflerin üzerindedir. İnanışları yine bu olguları desteklemektedir. Dünya bilim adamları bu konularda hayli eserler de yazmıştır. Ne yazık ki bu sonuçlar genelde yabancı bilim adamlarına aittir. Bizim bazı okumuşlarımız bu ciheti kabul etmemektedir.

            Orhun Abidelerini çözen Danimarkalı Prof. Wilhelm Thomsen Biz Türkler için yorumu şöyledir: “ Türklerin vatanı, bizim bildiğimiz ölçüler içerisinde coğrafya parçası değildir. Türklerin sahip oldukları geniş kıt’a, her bakımdan başlı başına bir dünyadır…..Böylesine değişik bir alem içerisinde birliğini koruyan tek varlık, buraların bilinen devirlerinden beri sahipleri Türklerdir.”

            Elbette kurduğu coğrafya sadece Asya’nın uçsuz bucaksız topraklarıyla sınırlı kalmamış, Afrika, Ortadoğu ve Avrupa’nın içlerine kadar gitmiştir. Tarih öncesi kurduğu devletleri ve sayısız küçük devletleri saymasak dâhi 16 Büyük devlet kuran bu büyük milleti diğer milletlerle karşılaştıracak olursak enteresan sonuçlara uzanırız.

            Yüzlerce yıl hakimiyetimizde kalan insanlar hep kendi dillerini konuşmuş, kendi tanrılarına ibadet etmişlerdir.  Sömürgeler başladığında adasından dışarıya hiç çıkmamış olan İngiltere, sömürgelerine kendi dilini konuşmaya mecbur bırakmıştır. İnsanları Hıristiyan olmaya zorlamış, sömürmüştür.  Durum öyle bir hâle gelmiş ki, bir Hintli bir İngiliz’e sahip diye hitap ediyordu. Amerika da sahibin adı beyaz adamdı. Vietnam’dan beri Afrika, Amerika, Avustralya, Hint denizinin kuzeyleri, dünyanın büyük bir kısmı bu emperyalist birkaç ülkeye çalışıyordu. Onlar refah içinde yaşarken sömürülen yerler; Açlık, yokluk, sefalet içinde idiler. Dinlerini ve dillerini bu insanlara veren batılı emperyalistler bunların ekonomik gücünü ve hayatlarını aldılar.

            Hızlarını alamayan bu emperyalist devletler iki kez de dünya savaşı çıkarttılar. Yine insanlar zarar gördü.

            Yine diğer uluslara baktığımız zaman pek göç hikayeleri ile karşılaşmayız. Hepsi doğdukları ve var oldukları yerlerde ve ya çok önceleri klanlar şeklinde gelişmişlerdir. Hint, Çin gibi devletler bunlara en güzel örnekleri teşkil ederler. Avrupa’nın göç dalgaları 1700-1800 yıllarında gerçek anlamda kolonileşerek ağırlıklı Amerika ve Avustralya’ya yapılmıştır.  Türklerin kabına sığmaması sadece devlet kurma ile kısıtlı da kalmamıştır. Tacir bir ruha da sahip olan ulusumuz kervanlarla dünyanın dört bir yanını da gezmişlerdir. Türklerin yaşadığı coğrafyalar gereği dünyanın pek az yerinde görülen savaşlar olmuştu. Yaşam tehdidi altında bulunan birçok topluluk Anadolu’ya güven içinde göçüp yaşamışlardır. Yahudiler bile ta İspanya’dan Anadolu’ya göç etmişledir. Son yıllarda yaşanan; Balkan Savaşları, 93 bozgunu, Rus mezaliminden kaçan insanlar Türklerin yanında huzur ve yaşam bulmuşlardır. Öyle ki son cihan harbinde bile zülüm görenler ve kaçanlar için ateş denizinde huzur adası olmuştur. Bu yüzden coğrafyamızın adına da Türkler, Anadolu deyivermiş…

            Türkler; Almanlar gibi İngilizler ve ya İsrailler gibi kan bağına da takılmamışlardır.  Günümüzde Türklüğe ve Türkçülüğe taş atmaya çalışanlar esas olarak bu yanlışa takılmışlardır. Türklük bir mefkuredir, bir duruştur. Bir cazibedir. Nitekim kan bağından Türk olmayan birçok unsur kendini Türk olarak algılayıp ifade etmelerinin de nedeni budur. Bakın? Kaç devletin bayrağında ay-yıldız var. Bu uluslar benim kardeşimdir. Bu nedenle Türküm diyen herkes Türk tür. Yeter ki onurunu taşıyabilsin…

            Türkmen adının çıkışı da oldukça manidardır. Bir zamanlar herkes Türk olduğunu söylermiş. Gereğine ve onuruna sahip çıksa gerçekten mesele olmazdı. Türk benim demek zorunda kalınmış, Türk-ben, Türkmen ismi böylece yerleşmiştir. Aslen Türk olup da, sadece soyunun yolunda gidenler günümüzde Türk olarak anılmamaları Türk olmanın bir mefkûre, bir onur, bir duruş olduğuna örnekler teşkil etmektedir. Bulgarlar (Gagavuz Türkleri) , Macarlar (Batı Hunlular) ilk etapta aklımıza gelmektedir.

            Günümüzde de Hollanda’da, Macaristan’da kendilerini Türk olarak niteleyen ve her yıl çeşitli etkinlikler yapan yerleşkeler mevcuttur. Amerika’da Meluncanlar yine Türk asıllı olduklarını ifade ederler. Avrupalı bir sosyolog nesillerinde birinin Türk olması nedeniyle Türk olmanın onurunu bende yaşıyorum. Demişti. Askerlik görevimi Kıbrıs’ta yapmıştım. Karpas bölgesinde Rumların yaşadığını ilk evvela orada öğrenmiştim. Güney Kıbrıs’a taşınmamışlar ve huzuru burada bulduklarını söylemişlerdi. Oysa 1974’den evvel Türkler orada çeşitli baskılara maruz kaldığı hepinizce bilinen bir durumdur. Aramızda yaşayan Rumların böyle bir durumla karşılaşması söz konusu bile olamaz. 1960’lı yıllarda İstanbul olayları ise bir reaksiyon olmanın ötesinde bir şey değildi.

            Napolyon Ponapart’ın gençken en büyük hayali bir Türk askeri olmasıydı. (Cemal Kutay. Büyük Türk tarihi belgeler ve resimler mevcuttur.) Asker olmak için müracaatını da yapmış, sağlık nedenleriyle Asker olamaz raporu ile geri çevrilmişti. Mimar Sinan’a laf atanlar, 3-4 nesil öncededelerinin kendi gönüllerince gelip iltica ettiklerini biliyorlar mı? Hele Mehmet Akif Ersoy atama Türk değildi demeleri her seferinde canımı yakmıştır. Bu asil ulusa çamur atmaya çalışanların Kuran’ Kerim’in Maide Suresinin 52. Ayetinden itibaren bir bakmalarını,   Filipinlerin nasıl Müslüman olduklarını ve Belçika’da ki Türk köyünü araştırıp okumalarını tavsiye ederim.

            Tarihte Türk olmadıkları için katliama uğramış bir örnek bulamazsınız. Atalarımız savaş meydanlarında bir kahramanken, barışta ve içtimai hayatta tevazu sahibi, kibar ve efendi insanlardı. Tarih bu gibi sözleri söyleyen seyyah ve yazarlarla doludur.

            Demek ki kandırılmak insanların Fıtratlarında olan bir şeydir. Diline, dinine inanç ve töresine saygı gösterip, devlet olmaları dâhi hayal olan küçük uluslar emperyalistlerin kışkırtmalarıyla, hiç ayrım yapılmadan yaşadığı ve kendilerinin de dahil olduğu devletine ihanet ettiler.

                        Tarihe baktığınız zaman Türk’e ihanet eden hiçbir ulusun payidar olmadığını görürsünüz. Biz yine de onlar için üzülüyor ve yardımlar yapıyoruz. Türk ulusu ne teali cemiyetleri gördü, ne taşnak çetelerine şahit oldu. Şimdi de dhkpc, pkk, pyd gibi dışarıdan güdümlü çeteleri görmekteyiz. Belki de daha nicelerini göreceğiz. Günümüzde bazı devletlere, bazı çevrelere ayın şirin görünmek için Türklüğümden ve Türkçülüğümden vaz geçecek değilim. Sevgili Atatürk’ün dediği gibi Türk Milleti İlelebet payidar olacaktır. Sel gider kum kalır.Sizlerde Sağlıcakla kalın.

TÜRK DÜNYASINDAN SİZİN İÇİN DERLEDİKLERİM

Türk dünyası Turan Kurultayı'nda buluştu

Macaristan'da düzenlenen Turan Kurultayı'na Türkiye dahil 21 ülke katıldı.

Eski Macar ve Hun Türk kavimlerini birbirlerine yakınlaştırmak amacıyla 2007'den bu yana düzenlenen Turan Kurultayı'nın bu yılki ayağı birbirinden renkli görüntülere sahne oldu. İlki Kazakistan'da yapılan daha sonra 2008'den itibaren Macaristan'da düzenlenmeye başlanan etkinliğe, Türkiye dahil 21 ülkeden gelen misafirler katıldı. Macaristan'ın Bugac kentinde 10-12 Ağustos'ta düzenlenen kurultay, bu yıl ilk kez olarak da resmiyet kazandı. Açılışı Macaristan Parlamentosu Başkan Vekili SandorLezsak yaptı. Etkinlik öncesinde Macaristan Başbakanı ViktorOrban da kurultayı düzenleyen Macar Turan Vakfı'na 251 bin euroluk yardımda bulundu. 250 binden fazla ziyaretçinin katıldığıetkinlikte kardeş halklar, kurulan panayır alanında otantik dans ve müzik gösterileri sundu.

EN BÜYÜK DAVULLA UYANIŞ

Göçebe savaş oyunları, atlı gösteriler, tazı-şahin yarışları, okçuluk gibi gelenekler yeniden canlandırıldı. Demir zırh, deri kıyafetler ve kürk kalpaklar giyen katılımcılar izleyenleri adeta zamanda yolculuğa çıkardı. Orta Asya Türk kökenli 200 otağ kuruldu. 350 süvari de savaş sanatlarını sergileyerek Türk kavimlerinin geleneksel özelliklerini tanıttı. Başkent Budapeşte'nin 170 kilometre güneydoğusundaki bölgeye gelen bazı gruplar ise "Yurt" kurup kurultayı yakından takip edebilme şansı yakaladı. Kurultayda her sabah katılımcıları gün ağarırken uyandıran davul, dünyanın en büyük şaman davulu olma özelliğine sahip. Çapı 188 santimetre olan davulun çerçevesi için Sibirya kavak ağacı, derisi için de bir bütün sığır derisi kullanıldı. Kurultay sırasında düzenlenen okçuluk yarışmalarında 1226'da Doğu Tacikistan'da Cengiz Kağan'ın bir zaferi onuruna düzenlenmiş yarışmada Esunkhei adında bir okçu tarafından kırılan en uzağa atma rekoru ise sembolik de olsa (502.5 metre) kırıldı. Macar okçu 603 metrelik uzaklığı vurarak rekorun yeni sahibi oldu. Kurultay hakkında görüşlerine başvurduğumuz Macar Turan Vakfı yetkilileri ise amaçlarının soydaşları ile birleşmeyi gerçekleştirmek olduğunu söyledi. Turan Vakfı Medya Başkanı Szakacs da "Bu boy toplantısında eski atalarımızı anıyoruz. Kurultay, Macarların binlerce yıllık geleneksel efsaneleri, mitolojisi ve kendi millî şuuruna uyan gerçek Macar tarihini gösteriyor. Macar, Hun ve Türk şuuruna sahip olan halkların kaynaşmasını sağlıyoruz. Macar milletinin isteği ile hak iddiasından ortaya çıktığından dolayı Turan Kurultayı Macarların en büyük bayramı oldu" diye konuştu.

'STRATEJİK ORTAK...'

Szakacs şöyle devam etti: "Macar geleneklerine büyük önem veren ve Macarların doğudaki menşeine saygı gösteren milliyetçi bir hükümetimiz var. Hükümetin başlattığı doğu açılımı ise ekonomik bir adım. Bu çerçevede hükümetimiz Turan Kurultayı'nın önemini anladı. Bize maddi ve manevi destek oldular." Szakacs, Macarlar ile eski Türk boyları arasında kesinlikle akrabalık olduğunu uzun uzun anlatarak, "Türk kardeşlerimizin Hun Hanı Atilla'ya olan saygısını da biliyoruz. Bu yüzden Macar Turan Vakfı, Türkiye'yi stratejik bir ortak olarak görüyor" dedi. Bir sonraki Turan kurultayı, 2014'te yine Macaristan'da gerçekleştirilecek.

TURAN KURULTAYI NASIL DOĞDU?

Kurultay 2008'den beri her iki yılda bir düzenlenmeye başlandı. Gelinen noktada ise dünyanın en büyük gelenek yaşatıcı kutlaması olarak kabul ediliyor. Kurultayın ilk filizleri 2006'da, Macar Antropolog AndrasZsoltBiro tarafından atıldı. Biro, Kazakistan'dayken genetik örnekler toplayarak analiz edip Kazakistan sınırları içinde varlığını devam ettiren Madjar kabilesi ve Karpat Havzası Macarları arasında genetik bağ olduğunu kanıtlayınca kurultay etkinlikleri doğdu. Macar Turan Vakfı yetkilileri, "Artık birçok araştırmacı, Macarların antropolojik niteliklerinin ve kültürlerinin de daha çok İran ve İskit geleneklerini yaşatan Orta Asyalı 'Türk' nüfuslarıyla benzerlik gösterdiğini kabul etmektedir" diyor. Turan Kurultayı'na katılan milletler ile boylar ise şöyle: Azeri, Avar (Dağıstan), Başkurt, Bulgar, Buriat, Japon, Karakalpak, Kazak, Kazakistan Madyar boyu, Kırgız, Moğol, Özbek, Özbekistan Madyar boyu, Tatar, Türkiye Türkleri, Türkmen, Uygur, Yakut (Saha), Macar.

http://www.itusozluk.com/image/turan-kurultayi-2012_510033.jpg

http://onturk.files.wordpress.com/2012/10/mc3b3nus-jc3b3zsef-10.jpg

Kırgız 

http://www.yenidenergenekon.com/wp-content/uploads/2009/02/image0027.jpg

Birbirimize sahip çıkmazsak bakın neler oluyor.

KENDİ NOTUM:  Dostluk her şeydir. Unutulmuş bir kardeşliğin açığa çıkmasıdır. Dünya barışına katkıdır. Türkiye için Avrupa denizinde bir adadır. Macar bir Profesör ile tanışmıştım. Müslüman olmuş Türkçeyi en az bizim kadar biliyordu. Heyecanla kendisine; “Siz Türksünüz.”Demiştim. “Evet bunu bütün Macarlar bilir. Yalnız Hun’luyuz derler. Onlarda sizi Hun’lu olarak bilirler.” Demişti.

Dünya barışı içinde ortak payda önemlidir. Türk asıllı Uluslar kardeşimiz olurken, Müslüman coğrafyası da kardeşimiz olarak kabul edilir. Sonra coğrafyanın muhteşem görünüşü ortaya çıkar. Devlet adamlarına düşen görev bu kardeşlikleri pekiştirmektir. Çin, Rusya, İran, Irak ve Suriye gibi Türklere zulüm etmeye çalışan ülkeler böyle bir ideale sahip olsalardı. Eminim ki çok daha güçlü ve huzurlu olacaklardı. Demek ki bu bakış açısından bakmıyorlar. Myanmar, İsrail, Hindistan gibi uluslar Müslümanlara zulüm etme çalışmasa hem dostluk olacak hem de coğrafyaları genişleyecekti. Ya değilse insan dünyaya bir kez geliyor, zulüm etmek Allah’ın lütfundan uzaklaşmak demektir. Bir değişle zulüm eden zülüm görecektir. Dünyada zaten uğraşılacak birçok sorun var. Her ulusunda birçok sorunu var. Zulüm etmeye harcadıkları enerjileri kalkınmaya ve insanlığa harcamaları her şeyden baş kendi menfaatleri olacaktır.

DÜNYADA ZULMÜN FOTOĞRAFLARI

2. Dünya Savaşında öldürülenler

Göçe mecbur bırakılanlar ve meşhur Berlin duvarında karşı tarafa gösterilen çocuklar.

Çin haritası. Sadece Türkistan değil, Moğolistan’ın bir bölgesiyle Tibet’i de işgal ettiği görülmektedir.

İtalya'da Bir Türk Köyü

İtalya'da bir Türk Köyü! La Turchia (Moena), Viyana kuşatmasında bir Yeni Çeri'nin yerleştiği ve liderliğini yaptığı bu köy İl Turco olarak anılıyor.

Burası İtalya'nın Moena köyü. Bu köyün sakinleri kendilerini 323 yıldır La Turchia (Türk Köyü) olarak ifade ediyorlar. Türk Bayrakları asıyorlar, Türk gibi giyinip Türk Töresine göre yaşıyorlar.

Herşey Osmanlı'nın 1683'de çıktığı 2. Viyana Kuşatması döneminde başladı. İsmini bilmediğimiz, ama köy halkının kendisine "İl Turco" adını verdiği Osmanlı Yeni Çeri Askeri, Viyana kuşatması sırasında yaralanır ve İtalya'nın Manzori dağı eteklerindeki Moena köyüne sığınır. Köylüler, bu yabancıyı tedavi eder ve barındırır. İyleştikten sonra geri dönmeyerek burada yaşamaya devam eden Yeni Çeri Askeri, yine bu köyden bir kızla evlenir ve bundan sonra misafir edildiği bu köyde yaşamaya devam eder.

Bu tarihlerde Moena köyü, politik olarak bağlı olduğu Dükün vergi ve baskılarına maruz kalmaktadır. Osmanlı Askeri "İl Turco", bu haksızlığa karşı çıkarak köy halkına liderlik eder ve Düke karşı isyan eder. Bu isyan neticesinde Dük'ün baskılarından kurtulan Moena köyü, bağrına bastığı Osmanlı Askerini artık lider olarak görmeye ve ona fevkalade saygı duymaya başlar.

Bu tarihten sonra, liderleri İl Turca'ya sevgi ve saygılarından ötürü kendilerini Türk olarak ifade etmeye, Türk adet ve töreleriyle yaşamaya başlarlar. Evlerde Dönemin Osmanlı Sancakları olan bugünün Türk Bayrakları asılmış, Kız İsteme ve Başlık Parası adetleri gibi pek çok Türk-Osmanlı adeti köyde "Töre" olarak yaşanmaya başlamıştır.

Tek kelime Türkçe bilmeyen ama kendilerine küçük Türkiye Diyen Moena halkı, her yılın Ağustos ayında bir festival düzenleyerek Türk kıyafetleri giyerek Türk Gibi davranıyorlar. Televizyon aracılığıyla Türkiye'yi yakından takip eden Moena halkı, düzenledikleri festivallerde köyün en yaşlısını "Sultan" yaparak festival gösterileri düzenliyorlar.

Bu resim, Osmanlı Yeni Çerisi "İl Turco" nun anısına dikilmiş ve köy halkı kendisini 3. asırdır unutmayarak büyük bir vefa örneği göstermiştir.

Türkler hakkında çok kısa pasajlar paylaşıldı. Proto Türkleri, günümüzdekileri ve geçmiştekileri saymadığımız halde Dünya tarihinde 16 devlet kurmuş bir ulusumuz vardır.