Üçü Dört Yapamadık
'' Üç dairede kaldık. Bir türlü dört olmadı.''
Avurtları çökük, gözlerinin feri sönük. Üstünde en ucuzundan bir ceket, pantolon, işporta malı gömlek. Pabuçları yıprak, boyasız...
Belli ki aç değil, ama iyi de beslenemiyor.
Daire dediği nedir ? Geometrideki daire değil elbet. Apartman dairesi.
Konuşan kim ?
Bir öğretmen.
Yoksul mu yoksul bir ailenin binbir zorlukla liseyi bitirmiş bir çocuğu. Sonra gecikmeli de olsa  fark derslerini vererek öğretmen okulu çıkışlı sayılıyor.
Yıllarca köy okullarında çalıştıktan sonra doğup büyüdüğü beldedeki ilkokulu istiyor, ataması yapılıyor. Artık daha rahat, kira derdi yok, ulaşım için ek harcama yok.
Ve para biriktirme olanağı var.
Fakat birikim derken yitirilenler nedir ?
Birikim derken ayırdına varamadan elinin altından kaçıp gidenler nedir ?
Üç ayrı semtten , yurt dışından gelmiş, kesin dönüş yapmış emekçilerin yaptırdığı apartman yavrusu yapılardan birer ''mütevazı'' daire alabilmişti. Üçü de kiradaydı. Tek kuruşuna dokunmadan kira paralarının, banka hesabına yatırılıyordu ki, dördüncü daire alınabilsin.
Bir gün öğrendik ki, daha yaşı elli bile olmadan göçüp gitmiş bu dünyadan.
Dördüncü dairenin alınması sorunu yok artık...Kaygılanma yok, üzülme yok...
Vay sevgili çocukluk arkadaşım vay !
..............................
Geleceğe yatırım.
Çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğini güvence altına almak.
Biz rahat bir ömür süremedik, onlar sıkıntı çekmesin, kira derdi olmasın, kendi evlerinde mutlu yaşasınlar!
Devlet kurumlarında ya da özel yerlerde görevli öğretmen bu sorunlarla dersliğe giriyorsa nasıl eğitim verebilir? Nasıl yararlı olabilir öğrencilerine ?
Yıllar akıp geçmiş. Emeklilik düşünülüyor. Bedende ağrılar, sızılar artmış. İç organlarda yıpranma var. İyi bir muayene neyin ne olduğunu gösterse de, korkulur gerçeklerin ortaya çıkmasından.
Çocuklar büyümüş. Evllilik çağına gelmişler. Birer meslek kazansalar da, babanın aylığında gözleri var hala. Yardım etmemek olmaz. Baba da zamanında yardım alarak yaşamıştı. Öyleyse, sürecek bu düzen...
Ve okullarımızda eğitim sürüyor. Veliler ne olup bittiğinin ayırdında değil çoğu zaman. '' Çocuğum iyi bir öğretmenin sınıfında okusun da...''
İyi öğretmen, adını duyurmuş eğitimci zaten kapılmış özel, paralı eğitim kuruluşlarınca.
Tekdüze bir işleyiş. Zil çaldı; derse gir. Zil çaldı; dersten çık.
Öğretim var da, çağdaş anlamda eğitim var mı ?
Ders kitapları dışında -onları zaten Eğitim Bakanlığı dağıtmakta- öğretmenin elinde, değerlendirebileceği bir yayın var mı ? Bir değişik kitap, bir dergi, bir belgesel film !
Yaz dinlencelerinde yabancı gezginlere rehberlik ederken , mesleklerini sorardım. Çoğunluğu mühendis gibi teknik dalda olsa da eğitimciler de çıkardı aralarında. Karavanla gezip dolaşıyorlar, her yıl dünyanın değişik ülkelerine gidiyorlardı. İmrenilecek bir yaşam düzeni. Nasıl sağlıyorlardı bu olanakları ?
'' Herkes kendi hayatını yaşar. Biz, çocuklarımızı özgür bırakırız. 8 ve 12 yaşlarında iki kızımız var. Bir sivil toplum örgütüne emanet bıraktık onları. Biz Türkiye'ye geldik, onlar da yaz mevsimini Norveç'te geçirecekler.''
''Peki, gelecek için bir kaygınız yok mu, bir yatırım yapıyor musunuz!''
'' Bunlar bizim için problem değildir. 18 yaşına değin sorumlulukları bizdedir. Sonrasında özgür kalırlar. Yeteneklerine göre istedikleri mesleği seçerler. Evlenip evlenmemeleri de dert değildir bizim için. Önemli olan mutlu olmaları...''
Ayrı dünyaların insanlarıyız.
                                                      ......................................... 28 Ocak 2018. Diyarbakır