Bakanlar geldi, yerlerine oturdular

Sonra başbakan gözüktü kapıdan, tüm bakanlar ayaktaydı

‘Merhaba arkadaşlar’ dedi

‘Merhaba’ dediler

Önce başbakan oturdu yerine, sonra bakanlar onu takip ederek birer birer oturdular.

Beklemeye başladılar

Beklediler

Sıkılmaya başladılar, gelen giden yoktu

Mırıltılar yükselmeye başladı salondan, ‘olmaz ki, insanlar bekletilmez ki’ mırıltıları kulaklara kadar ulaşıyordu.

Nihayet kapı açıldı

Efendi kapıda göründü

Tüm bakanlar ve başbakan ayaktaydı

Efendi dilinin ve dişinin arasından, çoğunun duymadığı, ancak hissettiği, ağzının kıpırtısından ‘selam’ sözünü algıladılar, Efendi yerine oturdu, oturur oturmaz yaptığı el işareti görüldükten sonra diğerleri de oturdu.

Toplantı başladı

Hükümet kanadı hazırlıklıydı, görüşülecek konular üzerinde yeterince çalışılmıştı.

Fakat gündemi belirleyen Efendi idi

Efendi, onların hazırladığı gündemin dışında konulardan bahsediyor, kendine göre rahatsız olduğu şeyleri ortaya koyuyor, isteklerini sıralıyordu.

Bir türlü gündeme geçemediler

Zaman su gibi akmaya başladı

Eğer gündemdeki konular bu gün görüşülmezse kim bilir ne zamana kalacak, zaten sıkıntı içinde olan ekonomi belki de bir darboğaza düşecekti.

Başbakan öksürdü, söz almaya çalıştı, aldı da. Hazırladığı gündemin ilk maddesini ortaya getirdi, o konu ile ilgili konuşmaya başladı, sözü ilgili bakana bıraktı, bakan öksürerek ses akortunu düzenledikten sonra konuşmaya başladı.

Birden 'yeter!’ diye sert bir ses duyuldu

Tüm başlar o yana çevrildi

Bu söz, toplantıyı yöneten Efendi’den geliyordu, eline aldığı küçük kitapçığı sallayarak, ‘bunun dışına çıkamazsınız’ diye söyleniyordu.

Sonra hiç beklenmeyen bir şey oldu

Elindeki küçük kitapçığı başbakanın önüne ‘al, oku’ diye fırlatıverdi.

Herkes şaşkındı

Donakaldılar

Sözleri yarıda kalan başbakan ve ilgili bakan şaşırmışlar, ne diyeceklerini bilemiyorlar, etrafına bakıyor, nasıl davranmaları gerektiğine karar veremiyorlardı.

Efendi kalktı, gene dilinin ve dişinin arasından ‘iyi günler’ sözü çıkmış, sözün yarısı çıkış kapısına yetişmişti.

Ertesi gün tüm gazeteler bundan bahsedecek

Ve

Ülke, bu güne kadar görülmemiş bir krizin pençesine düşecek, devasa sorunlar çığ gibi büyüyüp her şeyi içine çekecekti.

Bir felaket daha ‘geliyorum’ diyordu