Sınav kaygısının yoğun olduğu durumlarda
sık karşılaşılan bu durum , kişinin beynini adeta uyuşturur ve kendini sürekli yetersiz hissetmesine sebep olur.
Çalıştıkça hiçbir şey bilmiyormuş gibi hisseden öğrenci daha çok çalışmaya devam eder. Ancak bilinmesi gereken ve çok önemli olan şey öğrencinin en az bildikleri kadar, bildiklerini sağlıklı aktarabilecek psikolojiye sahip olup olmadığıdır. Zira kaygı düzeyi çok yüksek öğrenciler ne kadar donanımlı olurlarsa olsunlar sınavda başarılı olamazlar.
Kaygının yoğunlaşması performansı düşürür ve gittikçe yetersizlik duygusunun artmasına neden olur. Yetersizlik duygusu yaşayan öğrenci ise bildiklerini bile yapamamaya başlar.
Oysa insan, bilinciyle bilgileri algılayamasa ve hatırlayamasa bile bilinçdışı olarak her şeyi kaydeder. Burada asıl sorun bilgilerin nasıl hatırlanacağı ve nasıl aktarılacağıdır. Bu noktada bilgileri tekrar etmek önemlidir ancak yeterli değil. Zira dinlenmemiş bir zihne sahipseniz bilgilerinin karmaşıklaşacak ve hatırlamakta zorluk çekeceksinizdir. Bu yüzden yeterli uyku , sağlıklı beslenme ve spor/yürüyüş en az bilgilerin tekrarı kadar önemlidir.
Günümüzde öğrenciler tenefüs aralarında bile test çözerek doğru yaptıklarını zannediyorlar. Oysa bir şeyin içine fazla girmek ya da o şeye fazla yakınlaşmak körlük yaratır. Yani herhangi bir şeyi objektif algılamamız için o şeye karşı belli bir mesafeden bakmak gereklidir. Zihnimizin meşgul olduğu şeye aşırı takılı kalırsak,o şeye karşı körleşiriz. Bildiklerimizi de hatırlayamaz hale geliriz.
Bu yüzden uyku, spor ve dozunu aşmayan sosyal aktivite düzenli ve devamlı çalışan bir öğrencinin performansını daha da arttıracak ve daha başarılı kılacaktır.
İkinci bir husus:
Başarmak için yeterince çabaladıktan sonra bırakabilmektir.
Eğer durmamız gereken yeri bilmez isek sınavda da hayatta da kaybederiz. Çabalamadan bırakmak hiçbir hedefe götürmez iken, aşırı çabalayıp bırakamamak ise insanı bir noktada saplanıp bırakır. Sonuç ise aynı, hüsrandır.
Çaba insandan, takdir Allah'tandır.
Üçüncü husus:
Ebeveynin beklentisi konusudur. Ebeveynler çocuğu ve potansiyelini öyle idealize eder ki bunun muhatabı olan çocuk bu ideal beklentiyi karşılayamamanın kaygısına düşer. Burada ebeveynin her hangi bir baskısı ya da olumsuz söylemi yoktur, tam aksine en sık kullandıkları ifade " çocuğum biz sana güveniyoruz, sen yaparsın " dir. Oysa çocuk belki de yapamayacaktır. Buna idealinde ihtimal bile vermeyen ebeveyn , çocukta kronik bir kaygı oluşturur. Bu tarz ebeveynler genellikle çocuğun başarısı için gereğinden fazla fedakarlık yaparlar ( özel okul, özel ders vs. )
Dördüncü husus :
Öğrencinin sınavı zihninde nasıl tasvir ettiğidir. Sınav bir engel midir, girdap mi, kara delik mi yoksa boşluk mu ya da dönemeç mi ?
Öğrencinin sınav ile ilişkisi, onu nasıl tasvir ettiğine göre şekil alır.
İnsan için hayatta başına gelen imtihan bir ceza olarak da görülebilir,bir bedel olarak da ve yahut bir rahmet olarak da. Neyi nasıl yaşadığımız önemlidir.
Bu yüzden önce bu tasviri doğru şekillendirmemiz gerekir.
Son olarak;
İnanmak başarmanın yarısıdır. Başarmanın yolu ise başarısızlıklardan geçer. Eğer başarısızlıkları bir kayıp olarak görürsek gerçek başarıya ulaşamayız. Her başarısızlık asla unutamayacağımız bilgi ve tecrübe demektir.
Ve eğer sağlıklı bakıyorsak hayata , karşımıza güzel şeyler mutlaka çıkacaktır. Hep korkarak kaygı ile bakıyorsak da muhtemelen karşılaşacaklarımız " böyle şeyler de hep beni bulur " tarzında şeyler olacaktır.
Tercih sizin.
 

Başarılar...

Psikolog/ Psikoterapist
Fatma Çakır Çalışkan