Başdere Belediye Başkanı Sayın Mustafa Karaman bu resimle birlikte gönderdiği mesajında ;Analarımız, bacılarımız, hayatımızın yarısı hatta çok daha fazla değerlerimizi ifade eden kadınlarımızın Kadınlar Günü'nü kutluyorum dedi.Başkan Karaman ın gönderdiği resim bu haberi yapmamıza ilham kaynağı oldu…Bu sebeple kendisine teşekkür ediyoruz.

ANADOLU KADINI OLMAK

Bu satırlar, uzun ve yorucu olduğu kadar, beni ben yapan çalışmalarımın ve Anadolu’nun her köşesini gören gözlerimin ve gönlümün ürünü... Toprağa yaşam veren, yaşamı zenginleştiren, anlamlı kılan kadınlarımız gibi işledim her sözcüğü ben de... Özenle bezedim her satırı... Yazdıklarımın hepsi de gerçekti ve özüydü yaşananların. Yıllardır kadınlarımızın çalışmalarını yalnız gözlerimle değil yüreğimle de izledim. Hekimlik çalışmalarım için nereye gittiysem, Anadolu kadınını yanımda buldum hep. Onlara bildiklerimi öğretirken, dertlerini dinlerken, gülümsüyorlardı yürekten. Ter içinde çapa yaparken de yanlarındaydım. Patates tarlalarında, üzüm bağlarında, elma bahçelerinde keyifle paylaştım yaşamı onlarla. Bana çok şey öğrettiler, bilgime bilgi, sevgime sevgi uladılar. Kuş uçmaz kervan geçmez yollardan onlara ulaşmanın heyecanını anlatabilsem... Karadeniz’in Amazonları sepetleri sırtlarında, rengârenk giysileri içinde gülümsüyorlardı yaşama. Dudaklarında bir türkü, hayallerinde bitmeyen sevdaları... Doğu-Güneydoğu Anadolu’nun kadını Ağrı dağı, Van gölü, Harran evleri kadar ulaşılmazdı düşlerimde. Orta Anadolu yaylalarında, Kapadokya efsanesinde olduğu gibi, toprağa sımsıkı sarılmış, kayaları, güneşin parlak ışınlarıyla renklenmiş taşları temizleyen kadında tanrısal bir güç vardı. Toprağı bellerken, tohumu serperken bebesi ya karnında ya sırtındaydı. Sessizce ve yürekle taşıyorlardı omuzlarında, testilerindeki bulanık kirli suları. Oysa o sular belki de yok oluştu çocukları için. Karın suya dönüştüğü kovuklardan sularını taşırken, dudaklarından dökülen yanık türküleri yansıyordu dağlardan, ovalardan. Aşklarını, sevdalarını, umutlarını, düşlerini, hayallerini, anlatan hüzünlü türkülerdi hepsi de. Tandır başındaydı, ocak başındaydı kadın. Una bulanmış, hamur yoğuran elleriyle pişirdikleri mis kokulu sıcacık ekmeklerle yaşama yaşam katıyordu... Tan ağarırken, uykulu gözlerle, hayvanlarını sürüye katardı. Onları hayranlıkla izlediğimi görünce sıcacık gülüşleriyle, bana sallanan elleri nasıl unutabilirim? Sohbetleri de gülüşleri gibi içtendi, konukseverdiler. Mutlu heyecanla paylaştıkları ekmekleri kadar yöresel aşları da kutsaldı benim için. Çocuklarını muayene ederken, dertlerini dinlerken Anadolu hekimi olmanın gururu ile donanıyordum her seferinde. Onları mutlu etmenin güzelliğini birlikte paylaşıyorduk. Tanrının inanılmaz güzel ödüllerinden biriydi bu çalışmalar benim için. Çocukluk ve gençlik yıllarımda düşlerimi süsleyen hekimlik mesleğini seçmemde bana yol gösterici olduğu için teşekkür ediyordum büyük güce... Şırnak-İdil ilçesinde sürdürdüğümüz sağlıkla ilgili çalışmalarımız sırasında, yıllar sonra okuma yazma öğrenebilme şansını yakalayan kadınlarımızın zoru başarmayı amaçlayan gücü ve azmi karşısında duygulanmamak olası değildi. Kaybettikleri zamanı yakalayabildikleri için de bir o kadar heyecanlıydılar. Aralarında, evlenmiş, çocukları ve torunları olanlar bile vardı. Üniversitede okuyan oğulları ve kızları ile gurur duyuyorlardı. Keşke onlar da okuyabilseler, öğretmen, ebe, hakim, hekim olabilseler, kendi ayakları üzerinde durabilseler, kimseye el açmadan özgürce yaşayabilselerdi... Hiç değilse kızları, oğulları okuyordu ya... Yüreklerindeki aydınlık yüzlerine yansıyordu okuyan çocuklarını anlatırlarken. Okuma yazma öğrenmeleri bile bir şanstı şimdi onlar için... Çıkrıkta eğirdiği, boyadığı, renkli iplikleri işleyen, sazıyla, sözüyle, sanatıyla doruklanan kadın kutsal bir varlıktı Anadolu topraklarındaki yaşam için. Anadolu Tanrıçası Kibele’nin çocukları idiler onlar benim için. Sohbetlerim sırasında, Ankara Kalesi´nde Anadolu Medeniyetleri Müzesindeki Tanrıça Kibele heykeli gülümsüyordu uzaktan sanki... Yeni ufuklarda yakalayacağım, kadınlarımızın beni kucaklayan gizemli öykülerini. Bıkıp usanmadan keyifle yazacağım, tanıdıkça, gözledikçe, dinledikçe yazacağım, satırlarıma yeni satırlar ulanacak... Yaşamım noktalanıncaya kadar yazacağım...

Anadolu’da Kadın Bir Başka Güzel Töresel giysisinin içinde başka güzel Sürmeli gözleriyle, hızmalı başka güzel Gün ağarırken kalkıp sürüye koyun katan Tozlu yollar aşarak sularını taşıyan Gece gündüz didinip yaşamı yaşam yapan Özverili öyküsü güzelden öte güzel Hamuru yoğururken, çocuğu doğururken Ocakta aş pişirip erini doyururken Toprağı işleyerek, tohuma yaşam veren Nasırlı elleriyle hasatta başka güzel El emeği, göz nuru döküşü başka güzel Renkli hayallerini örüşü başka güzel İpliğe dans ettirten nakış’ ı başka güzel Özenle sergileyip bakışı başka güzel Kalem tutan eliyle yazışı başka güzel Oturup sohbet eden diliyle başka güzel Okuyup yazan azmi gücüyle başka güzel Savaşta silah tutan cephelerde çarpışan Öğrenip eğiterek kendini bile aşan Evreni kucaklayan aklıyla başka güzel Değeri bilinmese kuma getirilse de Duyguları çiğnenip aşkı bitirilse de Hüzünlü bakışıyla susuşu başka güzel Dost ellerle uzanıp tutuşu başka güzel Sazıyla başka güzel sözüyle başka güzel Sanatın zirvesinde sahnede başka güzel Doğarken başka güzel yaşarken başka güzel Tanrının yarattığı kadın bu başka güzel...

Yıldız TÜMERDEM


ANADOLUDA KADIN OLMAK ÇOK ZORDUR

Yazan: NERMİN

Anadolu da kadın olmak zordur hem de çok zordur.Şehirli hanımlar gibi değildir yaşantıları.Onlar 3 oda,bir salon,sıcak sulu banyo ve mutfakları yoktur.Çocuklarının çalışma odası, misafirlerini ağırlayacakları misafir odası yoktur.Komşularıyla saat.10.00’lar da ve ikindi saatlerinde çay ve kahve keyfi yaparken dedikodu yapacakları zamanları yoktur.Kocalarına kaprisleri hele hiç yoktur.ANADOLUDA KADIN OLMAK ÇOK ZORDUR…

Acaba kendimize sorduk mu Anadolu da kadın olmak nasıl bir olgu diye?Kendimizi onların yerine koyarak empati kurduk mu?

İslamiyet öncesi ve İslamiyet sonrası kadının yerini hangimiz düşündük?Biz normal yaşantı içinde olanlar,’kadın kadındır,erkek erkektir’ teziyle büyütüldük ve bunu böyle kabul ettik.Kadının rolü belirlenmiş, bunun dışına çıkmak ise yanlış ve günah olarak nitelendirilmiştir.Kadın İslamiyet de her ne kadar kutsal olarak nitelendirilmişse de hane içine ve ailesine mahkum edilmiştir.Zaten cennette Havanın Ademi kandırıp yasak elmayı yedirmesiyle erkekleri kandırmış olarak nitelendirilmiş, erkekler masum rolüne bürünmüş ve kadınların günahkar oldukları bu güne ulaşmıştır.Havvalar yani kadınlar günlük hayatlarının ezilmişliği içinde erkek egemenliğinde oluşan kültürlerine itiraz edememiş ve kendilerine biçilen rolleri oynamak zorunda kalmışlardır.

Evet ANADOLUDA KADIN OLMAK ÇOK ZORDUR….

Sabah güneşle birlikte uyanan kadın hava kararıncaya kadar tarla, bahçe işi,çocuklar, çamaşır, yemek,bulaşık,Soba, hayvan bakımı, tezek,süt,yoğurt vs.vs. işleri yorulmak bilmeden yapar.Bütün bunların yanı sıra şikayet etmeye hiç hakkı yoktur.Çünkü;o kadındır,bunlar onun görevidir…ayrıca kadınlık görevini unutmamalıdır.Yoksa!eşine karşı geldiğinde gideceği yer doğru cehennemdir.

Evet ANADOLUDA KADIN OLMAK ÇOK ZORDUR…

Kadın nerde çalışırsa çalışsın emeğinin karşılığı yoktur.Bedava beden işçisidir.Dışarıda çalışandan çok yorulur ve yaptığı iş göze görünmez.Eşi tarafından bir de” akşama kadar evdesin ne yapıyorsun,kaşık düşmanısın” diye söylemesi hem o kadını yok saymakta, hem de kadını bir insan olarak görmemektedir. Yani!kadın bedava köledir…Peki bu durumda insan hakkından söz edebilir miyiz?

Ve birde erkek çocuğu doğuramayan kadınların lanetlenmişliği, kendilerini eksik hissetmeleri nedeniyle eşlerine erkek evlat verebileceklerine inandıkları kuma almalarına izin vermelerine ne dersiniz?...

Evet ANADOLUDA VE EVDE KADIN OLMAK ÇOK ZORDUR…

PEKİ ERKEKLER NE YAPAR?

Anadolu’da erkekler canları isterse çalışır,çalışmadıklarında kahvehanede oyunun her çeşidini oynar, sigara içer, dedikodu, çapkınlık yapar,çocukları ve kadınları azarlar,yemek beğenmezler,kahve içer ve sonra çok yorgun bir vaziyette yatarlar…


Anadolu’nun kıraç topraklarında,yazın kavuran sıcağında,kışın çetin soğuğunda yaşamak zorunda olan ve sessiz bir çığlıkla kaderimiz deyip boyun eğen çaresiz kadınlarımız,okumak istermiydiniz diye sorduğunuzda;mutsuz bakışlarıyla ” tabi isterdik, şehirde yaşardık, öğretmen, doktor,hemşire olurduk” diyen bu sözlere ne dersiniz?

Evet ANADOLUDA KADIN OLMAK ÇOK ZORDUR…

Merkezden göründüğü gibi değildir Anadolu’da kadın olmak.Seçimden seçime gelip vaatlerde bulunup,’sizler bizim baş tacımızsınız’ demekle bu iş çözülmez…Sosyetenin ve belirli kesim kadınlarının gösteriş olsun diye medyada bir iki faaliyetiyle Anadolu kadınıyla resimlenmesi bu işi çözmez…

Bu çaresizliği,umuda dönüştürecek bir şeyler olmalı.Gelen hükümetler kadın çalışmalarıyla ilgili atılımlar yapmalı ve kızların eğitimleri ile ilgili projeler hazırlayıp, proğramlarında belirtmelidir.Şehirlerde karar alma mekanizmalarında yer alan kadınlar Anadolu kadınına da umut ışığı olacaktır. 

Zordur ANADOLUDA KADIN OLMAK.yüreğinizin yanıklığı hep yüzünüzdedir.Dört mevsim nasırlı elleriniz ve yaşlı gözlerinizle hayata tutunursunuz.Çığlığınızı kimseye duyuramazsınız.Bu sizin kaderiniz değil,size biçilen bir giysidir.Onu giymek zorunda bırakılmışlığınız sizin suçunuz değildir.Ankara’nın sizi görmek istemeyişidir.

Evet ÇANKIRIMDA Anadolu ve Çankırı’mın kadını da Anadolu kadınıdır. Ben de bir Çankırılı kadın olarak onların adına ve bütün kadınlar adına çözüm istiyorum ve siyasi partileri göreve çağırıyorum…


Nermin AYDINLI