Öncelikle âilede saâdet, iki taraflı gerçekleştirilebilecek bir husustur. Bunun temelini:

  1. Birbiriyle iyi geçinmek,
  2. Anlayışlı ve olgun davranmak,
  3. Fedâkâr olmak, oluşturur.

Bunlar da bilhassa ahlâkî fazîlet, dirâyet, zekâ, samîmiyet, ve karşılıklı hassâsiyet ile mümkündür. Yine eskilerin “hüsn-i muâşeret” dedikleri, iyi geçinmek için iki tarafta da şu beş özellik bulunmalıdır:

  1. Dindârlık,
  2. Fazîlet,
  3. Muhabbet,
  4. Merhamet
  5. Sadâkat.

Bu vasıfların karşılıklı olarak kadında da erkekte de bulunmasının zarûreti, her gün yaşanan âile faciaları vesîlesiyle de daha açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

BÜTÜN GÜZEL VASIFLARIN TEMELİ 

Toplumda olduğu gibi âilede de dindârlık ve fazîlet, bütün güzel vasıfların temelidir. Dînin doğru ve güzel bir şekilde yaşandığı, ahlâkî fazîlet ve meziyetlerin sergilendiği yuvalar, insanlara iki dünya saâdeti bahşeder. Aksine dinden uzaklaşılan ve ahlâkî zaaflara düşülen hâllerde, bundan âile fertleri zarar göreceği gibi toplum da çok büyük yaralar alır. Burada dindârlık hususunu doğru anlamak lâzımdır. İnsan hem dindâr hem de kaba, geçimsiz ve nezâketsiz olamaz. Çünkü dîn-i İslâm, baştan sona nezâket, zarâfet ve nezâfetten ibarettir. Yani güzel edeptir, güzel edeptir, güzel edeptir… Şairin dediği gibi:

Edep bir tâc imiş nûr-i Hudâ’dan
Giy ol tâcı, emîn ol her belâdan…

Hazret-i Mevlânâ buyurur: “Aklım kalbimin kulağına eğildi ve sordu:  «–Din nedir?» 

Kalbim de şu cevabı verdi: «–Din, edepten ibarettir.»”

Muhabbete gelince, o da, âilenin mayası ve gıdasıdır. Muhabbetin azaldığı ve hoyratça yıpratıldığı hâllerde, âile de sallanmaya başlar. Muhabbet de, iki taraflı olmalıdır. Zira muhabbet, kalpleri fizikteki birleşik kaplar misâli, tesir alış verişine müsait hâle getirir. Kişi, sevdiği kadar sevilir. Diğer taraftan muhabbet arttıkça, davranış ve sözler de incelmeli, nezâket, zarâfet ve hürmetle süslenmelidir. Muhabbet, kesinlikle laubâliliğe dönüşmemeli, belli bir edep çerçevesi dâima gözetilmelidir. Muhabbet, merhamet vebenzeri bütün duygular, hep itidal üzere olmalıdır. Muhabbetin aşırısı zarar verdiği gibi, sevdiklerimizi muhabbetten tamamen mahrum etmek de, onları, başka yerlerde bu duygularını tatmin etmeye yöneltebilir.

aile_2

Muhabbetin nefsânî plâna münhasır hâlde bulunup haddi aşması, şiddetli kıskançlık ve baskıya yol açtığı gibi, azalması da ihmale sebep olur. Bu iki hâl, âile yuvası için birer âfettir.

EN MERHAMETLİ ANNE VE BABA EVLADINI SABAH NAMAZINA KALDIRANDIR

Aynı şekilde merhamet de aşırılık ve ihmalden uzak olmalıdır. Merhametin aşırısı, insanı zaafa düşürür, zararlı ve yıkıcı hatâlara karşı bile hoşgörülü olmaya yönlendirir. Bu merhamet değil, ancak kalbin bir zaafıdır. Diğer taraftan merhametin azlığı da kalbe katılık verir, kişiyi zulüm ve zorbalığa sürükler. Orta yollu tatlı-sert bir kıvamda olan merhamet ise, verimli olur ve yuvaya saâdet getirir. En merhametli anne-babalar, birbirlerini ve evlâtlarını sabah namazına kaldıranlar ve her bakımdan ciğerpârelerini âhiret saâdetine hazırlayanlardır.

Sadâkate gelince, o da iki tarafın birlikte ihtimam göstermesi gereken hususlardan birisidir. Sadâkat, kelime mânâsı itibariyle doğruluk demek olup insanın sözünde ve işinde doğru olması, yalan söylememesi demektir. Şüphesiz evliliğin sıhhati açısından eşlerin birbirlerine her hâlükârda doğruluk üzere devam etmesi, aradaki güveni zedeleyecek söz ve davranışlardan uzak durması, evliliğin sıhhat ve devamı açısından çok ehemmiyetlidir.

EŞLER ARASINDA SADAKÂTİN ÖNEMİ

Yine erkek ve kadının birbirlerine sâdık olmaları, başka insanlara gözlerinin ve gönüllerinin kaymaması da evliliğin selâmeti bakımından olmazsa olmaz şartlardan biridir. Bu tür tehlikelere düşmemek için İslâm’ın birbirine yabancı kadın ve erkek münâsebetleri hakkında koyduğu esâs ve kâidelere hassâsiyet gösterilmesi şarttır. İnsanları şüphe, zan, dedikodu ve vesveseye düşürecek davranışlarda bulunmak, hem kişinin şeref ve itibarını zedeler, hem de âile yuvasını tehlikeye düşürür.

Sadâkat ve bağlılığın bir diğer tezahürü ise, iki tarafın da birbirlerinin ana ve babalarına karşı gâyet hürmetkâr ve hizmet ehli olmalarıdır. Bu itibarla gelin olan hanım kızlarımız ve damat olan delikanlılarımız, kayınvâlide ve kayınpederlerine kendi anne-babaları gibi alâka göstermelidirler. Yarın kendileri de aynı noktada olacaklardır. Eğer hatâlı davranırlarsa, eskilerin tabiriyle: “Men dakka dukka!” yani: “Kim hile yaparsa hileye uğrar.” daha doğrusu “Eden bulur.” sözünün bir muhatâbı da kendileri olur. Yani yapıp ettiklerini kendileri de günün birinde aynen karşılarında bulurlar.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Huzurlu Aile Yuvası, Erkam Yayınları