Unutmayalım Oruçlu olduğu için sinirlenen, esip gürleyen, vurup kıran Müslüman hatalıdır.

Ramazan ayına girerken imtihanla dolu 30 gün içinde mübarek günlerde ibadet etme ve sabırla sınanma dönemini yaşayacağız. Orucumuzu layıkıyla eda etmek için;

Oruçlu iken çirkin konuşmayın! Birisi size sataşırsa, “Ben oruçluyum” deyin!

İftara yetişemediği için, teravihi kaçırdığı için kul hakkı ihlal eden, ahlaki olmayan sözler sarf eden mümin ramazanını harcayan mümindir. Aile bireylerini rencide eden, iş arkadaşlarını, mescit dostlarını kıran mümin, imtihanını riske sokan mümindir. ‘Ramazanda sinirlenen’ diğer zamanlarda ise sabırlı Müslüman, doğrulanması zor iddiaların sahibidir. Orucu bozan içecekler ve yiyecekler gibi, sözler de sakıncalılar listesinde olmalıdır.

- Tahammül ayıdır

Sadece açlığa değil, nefsin kabardığı her şeye tahammül gösterme ayıdır. Dile, ele, göze, cebe hakim olabilmektir. Diyebileceği halde dememek, yiyebileceği halde yememek kadar önemlidir. Sahurla iftar saatindeki ramazan ve oruç ciddiyetini gün ortasında da sürdürebilmek, ramazan ruhu ile yaşamanın göstergesidir. Ramazan sabrın kolay olmadığı bir zaman dilimi olabilir. Çünkü o, diğer zamanların hiçbirinde elde edilemeyen sevap ve bereket kaynaklarını ihtiva etmektedir. Gülü seven dikenine katlanmasını bilmelidir.

Oruç, sadece yemek yememek, su içmemek değildir. Bütün varlığıyla, organlarıyla, iç alemiyle Allah'a teslim olmaktır. Sadece yemek yememek, su içmemek İmam Gazali'nin deyimiyle halkın orucudur. Kalbiyle, organlarıyla oruç tutmak ise özel insanların orucudur. Kendini Rabbe teslim etmiş kullukta mesafe almış insanların orucu kalp orucudur.

Ramazan ayında siz oruç tutarken biri size çirkin söz söyler veya çatarsa o kişi ile çekişmeyin. Hadis-i şerifte buyrulduğu üzere şöyle söylesin: “Hiçbiriniz (bilhassa)oruçlu olduğu gün, çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Eğer biri, kendisine söver veya çatarsa; «ben oruçluyum» desin.” (Buhârî, Savm, 9)

Hz. Peygamber (sav) "Siz oruçluyken biri size sataşırsa 'ben oruçluyum' desin" buyuruyor.

Sataşana, hakaret edene onun üslubuyla cevap vermeyin buyuruyor. Ne kadar zor değil mi? Egoyu, nefsani duyguları bastırmak hakikaten zordur. İşte biz bu günlerde bu zor olanı yapmaya gayret edeceğiz. Sövene dilsiz, vurana elsiz, kalp kırana karşılıksız kalmak lazım. Becerebilirsek... Hz. Peygamber (sav) Ramazan ayını geçirirken sadece Rabbin rızasına talip olan kişi için şöyle bir müjde veriyor. "Kim sevabını Allah'tan dileyerek gündüzü oruç, gece ibadetle Ramazan'ı geçirirse annesinden doğduğu gün gibi günahsız olur". İmam-ı Şafii; oruçluyken yeşil ağaçlara, güzel sulara bakıp da büyük lezzet duyanların orucun manevi hazzından nimetlenemeyeceğini söyler. Bu mecazi bir kıymet tayinidir. Burada anlatılan şey nefsin bütün hazlarına bir dizgin vurulma hassasiyetidir. Bugün Ramazan'ın birinci günü. Her tarafa hâkim olması gereken edep, hayâ, kulluk, Rabbaniyet olmalıdır. Tevbe imkânını yeniden değerlendirmeliyiz.

Orucumuzu tam tutmalıyız. Çünkü hakikaten orucumuzun da tevbeye ihtiyacı var. Edebe ihtiyacı var. Orucun değil de, orucumuzun. Bizim orucumuzun. Namazımızı tam kılmalıyız. Teravihi ihmal etmemeliyiz. Vitir namazını ve özellikle gece namazını kılmaya özen göstermeliyiz. Sahur için kalktığınızda teheccüd namazını kılmaya gayret edin. Ebu Zür'a -Razi büyük bir hadis âlimiydi. İbni Mace'nin sünen'ini tahkik etmiş, Buhari hakkında değerlendirmede bulunabilecek kadar büyük bir hadisçi. Hadis ilminde, 'Emir'el Müminin' sayılabilecek bir hıfza sahipti. Vefat ettiğinde rüyada görülür. Kendisine "Allah sana nasıl muamele etti?" diye sorulduğunda; "Hadis ilmine hizmetim ve gece herkes uykudayken kıldığım (teheccüd) namazları beni kurtardı" demiştir. Rüya bu. Ama ibret taşıyan özel rüyalardır bu tür rüyalar. Onun için sahur vakti teheccüd namazını ihmal etmeyelim. Ramazan'da ahirete ekin atmanın mevsimi. Kucaklaşalım. Birbirimize nefret nazarıyla değil, sevgi bakışıyla bakalım. Bol bol dua isteyelim. Kimin duasının daha makbul olduğunu sadece duaların merkezi olan Rabbimiz bilir. 
 

ORUÇ BİR KALKAN OLMALIDIR

Oruç, yoksulların ve çâresizlerin hâlini anlama şuûru verdiği gibi, kalbi merhamet duygularıyla da doldurur. Nitekim hazîneler emrine verilmiş olmasına rağmen Yûsuf -aleyhisselâm-, fakirlerin hâlinden gâfil kalmamak için kıtlık döneminde hiçbir zaman doyasıya yememiştir. (Bursevî, IV, 284)

Bütün bu hikmetleriyle oruç, sosyal hayattaki kin, haset, kıskançlık gibi toplumu huzursuzluğa boğan menfîlikleri bertarâf etmekte en müessir bir ilâhî emirdir. Fânî lezzetlerden vazgeçip bâkî lezzetlere nâil olmanın sırrına, Hak Teâlâ’nın emir buyurduğu oruç nîmeti ile kavuşulur. Bu ibâdet, nefsin; yemek, içmek ve şehvetten yana, bitmek tükenmek bilmeyen arzularına karşı insanın şeref ve haysiyetini koruyan bir kalkandır.