SOĞUKKUYU (karalastik)

Eskiden çarıktan sonra kullanılan en moda ayakkabı çeşididir.

Ayakkabıda Değişime ayak uydurdu.Geçmiş Zaman Olur ki..

FİB Haber olarak bir nostalji yaşayalım istedik ve sizleri şimdi Nevşehir de  Soğukkuyu döneminde bir gezintiye çıkartıyoruz.
 Büyüklerimizden dinleriz, yalınayak, başı kabaktır o tarihlerde halkımız. Hele kış oldu mu, hayvanları ahırdan alıp sulamaya götürürken, ayaklarını buzlar kesermiş.  1950 den sonra,  “soğuk kuyu lastik”, “kara lastik” icad olmuş da, ayakları yerden kesilmiş.

Nevşehirli olupta görmeyen giymeyen kalmamaış o dönemlerde...

Sen Hiç Soğukkuyu (Karalastik) Giydin mi...

Olaya ben çocukluk yıllarımdan bakmak isterim. Bizler yokluk içinde yaşamını sürdüren insanların çocukları olarak doğduk büyüdük. Babamız elinde olan para ile bize bir ayakkabı alırdı. Ona da ayakkabı dahi demek mümkün bilen bilir bilmeyen nedir der. Soğuk kuyu denen lastik petrol atıklarından yapılan bir ayakkabı...

      İşte bu ayakkabı bizlerin mutlu olması için yeter ve artar idi. Bu ayakkabı eskimesin diye günlerce sek sek dolaştığımız olurdu. Yırtıldığında gözlerimizden düşen damlaların hesabı olmaz idi. Aldıkları pantolonlar artık yama tutmaz hale gelirdi. Ama mutlu idi. Daha fazla konuyu aslında uzatmak istemiyorum...

Şükretmek Gerek...

     Birde şimdi ki gençlere bakalım. Yedikleri önünde yemedikleri arkalarında. Ama artık tatminkarlık duyguları ortadan kalkmış sadece hep kendilerini düşünmekteler.Evlerinde odaları, çalışma masaları, masalarında bilgisayarları, ellerinde cep telefonları saymakla bitmez. Gençlerin bunalımda olmalarının bence tek sebeplerinin arasında tatminkarlık duygularının olmamasıdır. Hani bir söz vardır nimet azgını olmak diye. İşte bizim gençlerimizin tamamı bence nimet azgını olmuş durumdalar. Sonrada bahaneleri hazır. Bunalım  dayız... her zaman bahaneleri bu oldu olmaya da devam edecek...

     Anaya babaya saygı zaten ortada. Kaplumbağa  hikayesini hepiniz bilirsiniz. Kabuğundan çıkar sonra da kabuğunu beğenmez. İşte şimdi ki gençli aynen bu kabuğundan çıkan kaplumbağa benzemekteler. Sadece beğenmeme yönleri var. Ama hiç bir zaman kafaları şuna basmıyor. Bu kabuk olmasa ben bu yaşa kadar gelemezdim...

 

     İşin özünde dizginlerini jokey elinden düşen at eninde sonunda çatlar ve ölür.

Bizim oyuncak diye bildiğimiz tahta topaç, telden arabaydı. Şimdi bizim oğlanın kırık oyuncakları ile ufak çapta bir dükkan açılır. Ne dersiniz, hatanın bir kısmı da bizde mi acaba? Biz görmedik, onlar görsün duygusuyla, 0-7 yaş arasında yanlışlar yapıp, çocuğu yanlış kurguluyoruz. Tatminsiz yapıyoruz. İlk gençlik çağı gelince jetonumuz düşüyor, bu kez başımızı ellerimizin arasına alıyoruz.

 

Bu gün "Bu kabuk olmasaydı, ben olmazdım" demeyen gençler, bir yaştan sonra değişiyor. Yeniden babaya anneye değer vermeye başlıyor. Merak etmeyin. Binlerce yıldır böyle gidiyor bu işler. Adına kuşak çatışması diyorlar. Dünyanın düzeni böyle. Dileyelim de, akılları başlarına geldiğinde çok geç olmasın.